Şu kronavirüs denilen hastalık belası, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de herkesi evlerine kapattı.. Gerçi bu uygulamanın bende çok fazla etkisi olmadı..
Çünkü ben zaten evden pek çıkamıyordum.. Bu yüzden, benim yaşam tarzımda pek fazla değişim yapmadı bu yasak kararı..
Evimde hep televizyon karşısında, gazeteler ve kitaplar arasında idim.. Ama futbol maçları da ertelenince, durum biraz daha değişti, televizyon karşısına pek çıkmaz oldum.. Haberler dışında televizyonu açmıyorum artık..
Varsa yoksa hep gazetelerin karşısındayım.. Bulmacalar, haberler falan..
Bugünüm ise diğer günlerimden biraz farklı.. Çünkü Miraç kandili imiş.. Sabahtan beri ev ve cep telefonlarıma, eşin-dostun, yeğenlerimin, komşularımın kandil kutlamaları geliyor..
Tam bu telefonlarla meşgulken, o da ne?.. Televizyonda bir haber..
Bugün büyük halk şairimiz Âşık Veysel’in 47. Ölüm yıldönümü imiş..
Tabii bu haber hemen anılarımı canlandırdı.. Çağrışımlarım başladı..
Derhal, çok değerli gazeteci arkadaşım, Basınköy’de eski komşum rahmetli Tahir Kutsi Makal’ı hatırladım.. Çünkü sevgili Tahir benim en sevdiğim dostlarımdandı.. Kendisi ile pek çok gazetelerde beraber çalışmıştık. Mesela 1960 ihtilali sonrası Son Havadis’teki arkadaşlığımız ve yaşadıklarımız asla unutulmaz..
Ayrıca Tahir’e ben, Toker Yayınlarımı kurduktan sonra pek çok kitaplar hazırlatmıştım..
Aşık Veysel, Aşık Hasan Dede, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Köroğlu, Türk Halk Şiiri Antolojisi, Anadoluda Türk Mührü, Halk Bilim ve Edebiyatı v.s…
Hemen kitaplığıma koştum.. Tahir’in kitaplarından birini aldım elime..
Bu, 1990 yılında bastığım onun Halk Bilim ve Edebiyat (*) kitabı idi..
Şimdi açalım bu kitabı ve giriş bölümündeki Yayınevinden başlıklı benim tanıtım yazıma bir göz atalım ve Tahir’ birlikte hatırlayalım:
“Tahir Kutsi Makal’a İnönü Üniversitesi Senatosu tarafından, Halk Edebiyatı üzerindeki çalışmaları dolayısiyle, Fahri Doktorluk unvanı verildi. Senatonun kararı, 21 Haziran 1989 tarihli idi. Fahri Doktor unvanı kazanan ilk halkbilimci olan Tahir Kutsi Makal’a 8 Kasım 1989 günü de Malatya’da bilim cübbesi giydirildi. Bu törende Rektör Prof. Engin M. Gözükara, güzel bir konuşma yaparak cübbeyi giydirdi..
Tahir Kutsi de, Rektörün konuşması ve sunumu üzerine etkili bir konuşma yaparak teşekkürlerini sundu.
Tahir kardeşimizin aldığı bu ödülden sonra ben de, onun kitaplarının yazar bölümünde adının başına Dr. İbaresi koymaya başlamışım..”
Şimdi, Aşık Veysel dostun gibi sen de nur içinde yat Tahirciğim... diyorum.
Tahir Kutsi Makal, 9 Şubat 1937 Acıpayam doğumluydu. Yani benimle yaşıttı.. Gazetecilik hayatına, Denizli Gazetesi'nde başlamıştı. 15 Haziran 1999’da onu kaybetmiş ve Büyükçekmece mezarlığına defnetmiştik.
Tahir Kutsi Makal, Halk Bilim ve Edebiyat isimli kitabının 55. sayfasında, Aşık Veysel’le ilgili satırlarında şiirsel bir üslupla şunları anlatır:
“Aşık Veysel Şatıroğlu, bundan 15 yıl önce, 21 Mart 1973’te Tanrıya kavuşmuştu. 15 yıl insan ömrü için önemli bir zaman. 15 yılda unutulur gider insan, toprak olur, toza karışır. Oysa Veysel’i hep yaşar gibi görürüz.
21 Mart kışın sonu, bunların başlangıcıdır. Onun çok sevdiği kara toprakla buluşma günü oldu 21 Mart..
Yunus Emre; “Yeni doğarız / Bizden kim usanası” demişti..
Bir de şunu söylemişti:
“Yunus öldü! Deyi sela verirler / Ölen hayvandurur, aşıklar ölmez!”
Aşık Veysel’in de ölmediğini, ruhen onun ve eserlerinin güncellikle, tazelikle yaşadığından anlıyoruz, gerçekten aşıklar ölmez.
Nitekim Aşık Veysel şöyle diyor:
“Aslıma karışıp toprak olunca
Çiçekler olur, mezarımı süslerim
Dağlar yeşil giyer, bulutlar ağlar
Gökyüzünde dalgalanır seslerim
Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğmuştu. Çiftçilikle geçinen Ahmet Efendinin oğludur. Toprağı kıraçlık ve dağlık olduğundan, halkı geçim sıkıntısı çeken bu köyde fukara çocuk olarak yetişirken çiçek hastalığına yakalandı. Bu hastalık yedi yaşında iken onun gözünü alıp götürdü.
Bunu kendisi şöyle dile getirir:
Genç yaşımda felek vurdu başıma
Aldırdım elimden iki gözüm,
Yeni değmiş idim yedi yaşıma
Kayıbettim baharımı yazımı..
Aşık Veysel’e babası, oyalansın diye bir saz alıvermişti ona.. Veysel, saz ustalarının Çamşıhlı Ali ve Molla Hüseyin olduğunu söylerdi.. Onlardan, Pir Sultan Abdal’ı, Yunus Emre’yi, Karacoğlan’ı, Erzurumlu Emrah’ı dinlemiş, şiirlerini öğrenmişti..”
.. Kitapta Aşık Veysel’in tanıtımı bu tür satır ve mısralarla devam eder gider..
(*) Halk Bilim ve Edebiyat /Tahir Kutsi Makal /Toker Yayınları. Toker Yayınları www.tokeryayinları.comTel.02126010035 ve [email protected]