" İnsanları burunları üzeri ateşe atan şey , dillerinin hasadından başkası mıdır ki ..?" ( Muaz b. Cebel'in peygamberimizden aktarımı )
İslam tarihinde; sözünden , yorumundan ya da fikirlerinden dolayı başlarına musibet türünden hadiseler gelen , zamanında lanetlenip sonrasında hakları teslim edilen bir çok , alim , mutasavvıf ve aşığın tarihçesinin göz önünden kaldırıldığı bir akıştır.., Ki benzeri durumlar diğer kitap ehli dinlerin tarihinde de sabit unsurlardır.., Ahmet B.Hanbel , Kuranın yaratılmışlığı hususundaki sözlerinden dolayı hapsedilmiş ve kırbaç cezası ile cezalandırılmıştır. Takiyye yapması için kendisine telkinde bulunan alimlere ise şöyle seslenmiştir ; " Sizden öncekiler testere ile kesildiler de bu durum onları dinlerinden döndüremezdi " ( İbnül Cevzi , Menakibul İmam Ahmet ).., Yine büyük din alimlerinden İbn Teymiye, Şam kalesindeki hapisliği döneminde zulüm görmüş olsa da , bu durumu bir çeşit halvet olarak telakki etmiş ve orada rahmete kavuşmuştur.., Akıbeti itibari ile İslam tarihinin en büyük zulüm hikayesi kuşkusuz , Hallac-ı Mansur'un hikayesidir.., Bağdat şehrinde , mezhepler ve fırkalara ayrılmış cemaatlerin ve halifelik makamının gizli mücadelerinin arttığı bir dönemde Allah aşkını gizleyemeyen bir kurban olarak adeta zulüm adına körleşme mevzusunun trajik bir delili olmuştur.., Sonrasında Gazali ,bu trajediden Mutezile( İslam rasyonalistleri ) mensuplarını sorumlu tutsa da , esasen dönemin Şiilerinin mevki hırslarının , sufilerin kayıtsızlığının ve halifenin mukadderat kaygılarının da ehemmiyeti dikkatten kaçırılmamalıdır.., Kaldı ki cezalandırılma şekli itibariyle de İslam tarihinin en büyük suçluluklarından biri olarak uzun süre bilinçdışına itilememiş bir vakıadır.., Yaklaşık bin kez kırbaçlanmış , elleri ve ayakları kesilmiş , çarmıha gerilmiş , başı bedeninden koparılmış ve ibret için ta horasan'a gönderilmiş ve kalan uzuvları ise çarmıhla birlikte yakılmıştır. ( Hallac-ı Mansur, Niyazi ÖKTEM ), Sonrasında sufilerin ağzından düşmeyen " Hakikati herkese anlatmak beyhude bir çabadır " sözüne delil olmuştur Hallac-ı Mansur...
Tabii olarak her trajedide mevcut olduğu üzere bir ironi de mevcuttur ki o da; idamında görevli olan Gulamların atalarını İslam dinine davet edenin de Mansur olmasıdır.., ( Gulamlar ; Halife Mansur döneminde; Türk boylarından gelen islamlaşmış genç nesillerin, uzun süre askeri hizmet maksadıyla Bağdat yakınlarında ikamet ettirildiği askeri bir koldur. )
Yukarıda örneklerini verdiğim tarihsel nevroz dönemlerinin bazı ortak yönleri vardır ki esasen yazının maksadı da gözardı etmeye mani olmaktır..,Bu tip dönemlerde İslam ehlinin saplandığı önemli tuzaklar mevcuttur ki Mira ve Cidal özellikle önemlidir.., Mira ; sadece galip gelmek uğruna yapılan tartışmadır ve İmam Ahmet Kuran hakkında yapılan mirayı küfür olarak sayar. ( Müsned ) Cidal ise ; üstün gelme çabası ve mücadelesi olup bu hususta peygamberimizin ikazı dikkat çeker ; " Bir milletin hidayete erdikten sonra sapması ancak cedele düşmeleri ile olur " ( Ebu Ümame )
Velhasıl , İslam toplumlarının yasak ve uyarıları yok saymayı akla uydurabildiği , müdahane ( Yağcılık ) ahlakının normalleştiği , mira ve cidal yöntemleri ile bidatten şirke uzanan delaletlere mihmandarlık edildiği dönemleri daha önce de vakidir..
" Kim , bacalardan insanların evlerini gözetlerse , Allah onu kıyamet gününde ama olarak haşr eder. " ( Ebu Derda'nın peygamberimizden aktarımı )