Millet İttifakı bileşenleri, 14 Mayıs 2023 seçimlerini kazanabilmek için kendisini HDP’ye mahkûm hale getirdi.
Peki, HDP nasıl bir parti ya da hakikaten demokratik bir siyasî parti midir?
Önce bu sorunun cevabı ile meseleye başlamak istiyorum.
HDP, ülkemizde 40.000’den fazla masum sivil insanlarımızı ve askerlerimizi şehid eden, yüz binden fazla kişinin de yaralanmasına, yüz milyarlarca dolar ekonomik kaybımıza sebep olan PKK’nın mutlak kontrolü altında olan, meşru siyasi parti görünümlü bir yapıdır.
Maalesef bazı çevreler, yasal ve anayasal olduğunu söyledikleri bu siyasî yapının, gayet masum, demokrat, insancıl bir parti olduğu yönünde bir profil çizmeye çalışıyorlar.
Oysa bu siyasi yapı, hala PKK’nın dili ile konuşuyor.
Mesela hiç çekinmeden, sakınmadan özyönetim getireceğiz diyorlar. Aynı vaadi, Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ve diğer CHP’liler de savunuyor.
Oysa 2015 Haziran seçimleri öncesinde de bu partinin, masum, çevreci, insan haklarını savunan, demokrat bir parti olduğu izlenimi verildi ve bu seçimlerde, verilen bu imajı sayesinde oldukça yüksek oranlarda oy da aldı.
Seçimlerden sonra istikrarlı bir sonuç ortaya çıkmayınca, bu siyasi yapı ve arkasındaki PKK, tam bir dayanışma içinde, ülkemizin muhtelif bölgelerinde ÖZYÖNETİM ilan ediyoruz diyerek terör eylemleri gerçekleştirdiler. Onlarca masum insan ve askerlerimiz şehit edildi.
Aslında, hendek eylemleri, ÖZYÖNETİM adı altında PKK-HDP mutlak ortaklığı ve dayanışması neticesinde gerçekleştirilen ülkemizin bölünmesi operasyonu idi. Ama devletimiz buna izin vermedi. Fakat, bu hadiselerin ülkemize ödettiği bedeller çok ağır oldu.
Aslında, 14 Mayıs sonrası için de benzer planlar yapılıyor.
14 Mayıs sonrası yaşanacakları, HDP bağıra bağıra, kulakları sağır edercesine haykırıyor.
Peki, bu bağlamda HDP ve PKK’lı yöneticiler neler söylüyorlar? biraz daha bakalım.
Onbinlerce masum insanımızı katleden eli kanlı terör örgütü PKK’nın mahkûm lideri Apo serbest bırakılacak diyorlar.
Benzer şekilde, içeride tutuklu ve hükümlü olan bütün PKK’lı TUTSAKLAR serbest bırakılacak diyorlar. Dikkat edelim, hükümlü ve tutuklu demiyorlar, TUTSAK yani ESİR diyorlar. Tutsak ya da esir, bir ülkenin savaş sebebiyle, diğer ülkelerin insanlarını alıkoyması, cezaevinde ya da başka yerde tutmasıdır. Yani HDP, PKK ile mutlak dayanışma içinde, kendilerini Türkiye Cumhuriyeti Devleti haricinde bir devlet olarak görüyorlar.
Eh ne diyelim, kendilerini milliyetçi, ulusalcı, muhafazakâr, vatanperver bilenler, bunu görmüyorlarsa, demek ki basiretleri bağlanmıştır. Ya da bütün bu olan ve bitenleri gördükleri halde, görmezden geliyorlar.
Bunun iki sebebi olabilir.
Birincisi, iktidar olma hırsı, her şeyi örttüğü, her şeyin önüne geçtiği için, Millet İttifakı bileşenleri kör ebe oyunu oynuyorlar.
İkincisi, küresel efendileri böyle istedikleri için, böyle davranıyorlar.
Bütün bunlar, PKK’nın mutlak güdümündeki siyasî yapının gerçek kimliğini örtbas etmesi noktasından, aynı derecede yanıltıcı ve ülkenin kaderini yok edici mahiyettedir.
PKK’nın bilinen bilinmeyen bütün üst düzey unsurları, HDP-Millet İttifakı dayanışmasının zorunlu gerekliliği üzerinde methiyeler düzüyorlar, bu ittifakın gerekliliği vurgusu yapıyorlar.
Bu siyasi yapının önderleri, artık “silahlar susacak” söylemi altında, PKK’ya yönelik her türlü operasyonların durdurulacağını ilan ediyorlar. 14 Mayıs sonrası, bu işleri Millet İttifakı ile dayanışma içinde yapacaklarını ima ediyorlar.
Belki yapmayı vaad ettiklerini Millet İttifakı ile birlikte yapacaklarını açıkça söylemiyorlar. Ama HDP ile Millet İttifakı Cumhurbaşkanlığı seçimleri özelinde ittifak anlaşması yaptılar. Bu ittifak görüşmelerini kapalı kapılar ardında yaptılar. Zaten kendilerinin ayrı bir Cumhurbaşkanı adayları yoktur. Yani bu işleri, 14 Mayıs sonrasında yapacağız demek, Millet İttifakı ile birlikte mutlak bir ittifak halindeyiz, bunu birlikte yapacağız demektir. Bunu anlamamak için, KÖR, SAĞIR ve anlayış yeteneği SIFIR olmak demektir.
İyi Parti’nin PKK’lı HDP ile Olan İTTİFAKI
Lafı eveleyip gevelemeden, kitabın ortasından yazmak istiyorum.
Bal gibi, HDP-İyi Parti ittifakı söz konusudur.
İyi Partili yöneticilerin “efendim HDP masada yoktur; ben HDP ile aynı masaya oturmam, HDP benim kırmızı çizgimdir” şeklindeki sözlerin, bu ittifak karşısında hiçbir anlamı yoktur. Her ne kadar TBMM seçimlerinde HDP ile Millet İttifakı arasında resmi bir ittifak yok ise de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tam bir ittifak vardır. Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı bünyesinde yer alan CHP ve İyi Parti’nin ortak adayıdır. HDP, bu kişiyi, resmi olarak aday göstermese de, Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı sıfatıyla Kılıçdaroğlu ile görüştü ve “biz ayrı bir aday göstermiyoruz, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seni destekliyoruz, sana oy vereceğiz” dediler. Bunun adı, CHP ve İyi Parti’nin içinde yer aldığı Millet İttifakı ile HDP arasında kurulan bir İTTİFAKTIR; aksi yöndeki bir iddia, GÜNEŞİN BALÇIKLA SIVANMASI, ÖRTÜLMESİ ÇABASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.
Bir diğer ifadeyle, İyi Parti-HDP /PKK arasında hiçbir şekilde İTTİFAK yok demek, göz göre göre, ELMAYA TAŞ, MAYMUNA İNSAN demek gibi bir şeydir.
Bu sebepledir ki, İyi Parti’li yöneticilerin HDP ile alakalı her türlü dışlayıcı sözünün hiçbir kıymeti ve anlamı yoktur.
Millet İttifakı’nın HDP ve PKK’ya Mahkûmiyeti
Şayet 14 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilecek olursa, hem kendisi, HDP ve PKK’ya rağmen bir iş yapamaz, hem de TBMM’de HDP ve PKK’nın istemediği hiçbir kanun çıkmaz. Bunun iki sebebi vardır.
Birincisi, KÜRESEL güçler, HDP ile Millet İttifakı bileşenlerinin mutlak ittifak içinde politikalar uygulamalarını istiyorlar. Bu kapsamda kuşatıcı ve gerçekleri örtücü şekilde yürütülen politikalarla ulaşılmak istenen en büyük amaç, HDP’nin arkasında yer alan PKK’yı masum bir yapıya dönüştürmek, bu yönde algılar oluşturmaktır. Zaten bu siyasi yapının çoğu vaadlerini Kılıçdaroğlu ve diğer CHP’li yöneticiler de dillendiriyorlar. Bu sebepledir ki, CHP-HDP ortak vaadleri muhtemelen tahakkuk edecek, Millet İttifakı’nın diğer ortakları da bunları seyretmekle yetineceklerdir.
İkincisi, Millet İttifakına üye olan partilerin HDP olmaksızın Mecliste çoğunluğu sağlamaları şu şartlarda imkânsız görünüyor. Yani mevcut şartlarda, 14 Mayıs sonrasında Millet İttifakı üyesi partiler her bir kanunun çıkarılmasında HDP’nin de olurunu almak zorunda kalacaktır. Bu da, HDP’ye rağmen hiçbir kanunun çıkarılamaması demektir.
Bu, sadece kanunlar açısından değil, Kılıçdaroğlu’nun yürütme olarak uygulayacağı politikalar yönünden de söz konusu olacaktır.
Konuyu biraz daha açmak ve somutlaştırmak gerekirse; yürütme olarak artık PKK’ya yönelik operasyonlar tarihe karışacaktır.
Türkiye Suriye’nin Kuzey’inden çekilecek, önce orada Amerika’nın kurdurduğu PKK terör örgütü iyice kalıcı hale gelecek, daha sonra da Türkiye’de ilan edilecek ÖZYÖNETİM adı altında, PKK devletinin Türkiye ayağı hayata geçirilecektir. Nitekim HDP’li yöneticiler zaten bu yöndeki vaadleri aleni olarak yapıyorlar.
Peki, terör yapısı unsurları bütün bu işleri nasıl yapıyorlar; söyleyelim:
HDP’li Sırrı Sakık, “Biz üç-beş bakanlık pazarlığı peşinde değiliz. Biz bu sistemi değiştireceğiz. Bizim küçük hesaplarımız yok, 100 yıllık Cumhuriyet’i değiştireceğiz” diyor.
PKK elebaşı Duran Kalkan, “Altılı Masa, bir iç karışıklık yaşadı. Onlara birliklerini güçlendirecekler inancındayız. Daha da büyütebilirler. Önleri açıktır” dedi.
PKK elebaşısı Murat Karayılan, Altılı Masa’ya destek vererek, “Önder Apo'nun özgür olma vakti geldi”, “14 Mayıs’ta sadece Cumhurbaşkanı değil, sistem de değişecek” dedi.
Benze yöndeki açıklamaları, PKK terör örgütünün eli kanlı üst düzey yöneticilerinden Mustafa Karasu, Bese Hozat, Cemil Bayık ve diğerleri de yaptılar.
HDP eş başkanı Pervin Buldan, “Kürtler Suriye’de demokratik haklarına kavuştu (devletleşti). Çok yakında burada da Kürtler demokratik özgürlüğe kavuşacak, Sayın Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin bir an önce kaldırılmasını istiyoruz” dedi.
PKK’nin mutlak güdümündeki HDP’li yöneticilerle PKK’lı terörist başları tam ittifak ve söz birliği halinde bunları söylüyorlar, İyi Partili, CHP’li, Gelecek Partili, Deva Partili, Saadet Partili yöneticiler de, HDP+PKK ile tam ittifak halinde seçimlere giriyorlar.
Millet İttifakı, hem uygulanacak politikalarda hem de çıkarılacak kanunlarda, HDP+PKK’ya kendilerini mahkûm ettiler.
Her ne kadar bu mahkûmiyetin, küresel güçlerin koordinasyonu altında gerçekleştiği söylense de, hiçbir siyasi parti, bu koordinasyon içinde yer almaya mahkûm değildir.
Bir siyasi parti bu koordinasyon içinde yer alıyorsa, iradi olarak yer alıyor demektir. Yani küresel güçler, bu partilerin başına silah dayayarak bu işi yapmıyorlar. “Alan razı veren razı” sözünde olduğu gibi, Millet İttifakı bileşenleri, küresel operasyon sürecine bilerek ve isteyerek dâhil oluyorlar ve bu süreçte de ülkemizin bölünmesi ile neticelenebilecek vahim hadiselere ortak oluyorlar.
Özetle belirtmek gerekirse, küresel güçler, mutlaka Tayyip Erdoğan’ın indirilmesini istiyorlar. Bunu kendi işgalci politikaları için mutlak zorunluluk olarak görüyorlar.
Küresel güçler, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkelere yönelik bölücü politikalarını hayata geçirebilmek için, PKK ve uzantılarının mutlak olarak masum ve demokratik yapı oldukları yönünde algı oluşturmak istiyor. Bunu yapmalarının temel amacı, demokratik PKK görüntüsü altında, belli aşamalardan sonra Türkiye’yi parçalamaktır. Kısaca, Suriye’de, Irak’ta yaptıklarının, İran’da yapmak istediklerinin bir benzerini Türkiye’de yapmaktır. Zaten HDP ve PKK’lı yöneticiler de bunu çok açık ve net bir şekilde ifade ediyorlar.
Küreselci güçlerin ülkemizi parçalamak için piyon olarak kullandıkları PKK ve onun siyasi temsilcisi HDP, şu an Millet İttifakını esir almış durumdadır. Ya da bir diğer ifadeyle, Millet İttifakı sırf siyasi iktidar ve ikbal uğruna ya da sömürgeci Küresel güçlerin politikaları ile uyumlu şekilde gönüllü olarak bu esareti kabul etmiş görünüyorlar.
Şayet, Kılıçdaroğlu kazanacak olursa, yaşanacakları özet olarak sıralayalım:
(1) Yerel Yönetimler için Özerklik kabul edilecektir. Bu yolla, ülkemizin bölünmesi ile neticelenmesi amaçlanan, harici müstemleke (sömürgeci) küresel güçlerin PKK ve HDP vasıtasıyla tahakkuk etmesini istedikleri özyönetim ilanının yolu açılacaktır.
(2) Güya sözüm ona silahların susması adı altında Türk askerleri Suriye ve Irak’ın Kuzey’inden çekilecek; PKK’ya yönelik her türlü operasyonlar durdurulacaktır. PKK’nın istediği kıvama gelindiğinde, ülkenin bölünmesi ile neticelenecek ÖZYÖNETİM ilanları yapılacak, PKK ve HDP’ye mahkûm olan siyasi iktidar, bu gelişmeleri seyretmekle yetinecektir. Milletin galeyana gelmesi halinde, siyasi iktidar kendisini bir şeyler yapmak mecburiyetinde hissetmesi halinde, artık atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak; Özyönetim ilanı yoluyla bağımsızlığını ilan edenler, Küresel güçleri davet edeceklerdir. Amerika da zaten böyle bir şartın tahakkuk etmesini bekliyor; salyalarını akıtarak gelecek, Suriye’de, Irakta yaptığı işgallerin bir benzerini tahakkuk ettirmek için bölgeye yerleşecektir. Bu olabilecekleri görmemek için, ya siyasi hırsın ülkenin bölünmesini göze alacak kadar üste çıkmış olması veya bildiğin KÖR olmak veyahut da bilerek ve isteyerek bu projede rol almak demektir.
(3) Küresel müstemleke güçlerinin baskılaması altında PKK ve HDP’nin istedikleri kanunlar birer birer Mecliste kabul edilecek ya da Millet İttifakı bileşenleri çıkarılmasını istedikleri hiçbir kanunu çıkaramayacaktır. İstediği kanunları çıkaramayan siyasi iktidarın icraat yapması mümkün değildir. Kısaca, siyasi iktidar, muhtaç olduğu kanunları, mutlak olarak HDP ve PKK’nın olurunu alarak yapmak durumunda kalacaktır. Zaten, küresel müstemleke güçleri ile PKK ve HDP’nin de istediği tam da böyle bir şeydir.
(4) Bu söylediklerim bir senaryo değildir. Hem PKK ve HDP’li yöneticilerin söylemleri, hem harici müstemleke güçlerinin açıklamaları, hem de Haziran 2015 seçimleri öncesinde ve sonrasında yaşananlar, bu belirlemelerimizin gerçekçi olduğunu teyid ediyor.
14 Mayıs’ta bu gerçeklikler görülmeksizin oy vermenin ülkemize ödeteceği bedellerin telafisinin imkânsıza yakın derecede zor olduğunu öngörü olarak belirtmek istiyorum. Bu yaşanabilecekleri görmemenin, Türkiye’ye çok ağır bedelleri olabilir.
Özellikle gençlerin bu konuda daha duyarlı olmalarını arzu ediyorum. Çünkü gençlerin büyük ekseriyeti, PKK ve uzantılarının geçmişte ülkemize yaşattıkları felaketlerin çoğundan habersizler ve demokrasi ve hürriyet söylemleri bu kesime rahatlıkla cazip gelebilmektedir. Unutulmasın ki, Batılı müstemleke/sömürgeci güçler, ülkeleri demokrasi ve hürriyet getirmek bahanesi ile işgal etmektedirler. İşgal gerçekleşince de pişmanlık bir işe yaramamaktadır.