Türkiye’de geçmiş yıllarda çok sayıda siyasî şahsiyet hakkında mağduriyete sebep olacak şekilde mahkûmiyet kararları verildi. Bunlardan sadece bir kaçına temas edilecektir.
27 Mayıs 1960 Askeri darbe yönetimi döneminde ağır siyasi mağduriyetler yaşandı.
Önce resmiyette Yüksel Adalet Divanı olarak nitelenen fakat fiiliyatta Yüksek Cinayet Divanı olarak işlev gören olağanüstü yetkili bir mahkeme icat edildi.
Bu Mahkeme, Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve diğer DP’li milletvekilleri ve yöneticilerini sözüm ona yargılamış oldu.
Yüksel Cinayet Divanında 592 sanık yargılandı. Bu “SÖZDE” yargılama neticesinde 15 Eylül 1961 günü 15 kişi hakkında idam, 433 kişi hakkında da çeşitli cezalar verildi. Verilen idam cezalarının üçü darbe yönetimi Milli Birlik Komitesi’nin onayını takiben 16-17 Eylül 1961 günü infaz olundu. İdam cezası infaz olunanlar şunlardır: Başvekil Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan.
Bu yargılamada haklarında mahkûmiyet kararı verilenlerden bir kısmı, TBMM’de “her ne kadar oy vermese de, Mecliste olsalardı bu yönde oy verecekti” denilerek ceza aldılar. Bunu emsal olsun diye belirttim. Diğer mahkûmiyet sebeplerini siz değerlendirin.
Aslında yargısal mağduriyetler sadece bunlarla sınırlı değildir. Hepsinin yazılması bu makalenin kapsamını çok aşar.
Bir de, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın uğradığı mağduriyet neticesini ortaya çıkarak mahkeme kararına yer vermek istiyorum.
Sayın Erdoğan, 28 Şubat ortamının fokur fokur kaynadığı 1997 yılında; Siirt’te düzenlenen bir mitinge şu mısraları okudu:
“Minareler süngü, Kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, Mü’minler asker”.
Sayın Erdoğan hakkında bu mısralardan dolayı ceza davası açıldı ve 1998 yılında hakkında 10 ay hapis ve ömür boyu siyasi yasak cezası verildi ve ceza infaz edildi.
Bu mahkûmiyetten sonra, mahkûmiyete bağlı siyasî yasak sebebiyle “Erdoğan, artık muhtar bile olamaz” şeklinde bazı gazetelerde manşetler atıldı.
Sayın Erdoğan, şiir okumanın cezasını çektikten sonra, siyasi yasağı kaldırıldı, milletvekili seçildi ve önce muhtelif kereler Başbakan, sonra da Cumhurbaşkanı oldu.
6’lı Masaya dâhil bazı siyasiler, Ekrem İmamoğlu’nun mahkûmiyetini, 27 Mayıs Cunta Yönetimi döneminde Yüksek Cinayet Mahkemesinde yargılanarak idama mahkûm edilenlere, bir kısmı Sayın Erdoğan’ın 1998 yılındaki mahkûmiyetine benzettiler.
Bu benzetme hususuna makalemizin ileri kısmında ayrıca temas edilecektir.
Ekrem İmamoğlu’nun Mahkûmiyeti
Ekrem İmamoğlu, 31.03.2019 günü yapılan yerel yönetim seçimlerinde, CHP’den İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığına aday olarak seçimlere katıldı. İmamoğlu, bu seçimleri 13 bin 729 oy farkla kazandı. AK Parti’lilerin itirazı üzerine, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 06.04.2019 günü İBB seçimlerinin, iptal ederek yenilenmesi yönünde karar verdi.
İmamoğlu, 23 Haziran 2019 günü yeniden yapılan İBB seçimlerinde en yakın rakibinin aldığı toplam oydan 806 bin 456 oy daha fazla alarak başkan seçildi.
31 Mart 2019 günü yapılan İBB seçimlerinin YSK tarafından iptal edilmesi üzerine, İmamoğlu, YSK üyelerinin suç duyurusunda bulunması üzerine hakkında ceza davası açılmasına sebep olan sözü sarf etti.
4 Kasım 2019 günü yaptığı basın açıklamasında, dönemin YSK üyelerine yönelik “ahmak” şeklinde hakaret içeren kelimeyi kullandığı iddiasıyla “zincirleme şekilde kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen hakaret” fiilini icra ettiği iddiası ile İmamoğlu hakkında cezaî yargılama başlatıldı. İstanbul Anadolu Adliyesi 7. Asliye Ceza Mahkemesi, 14.12.2022 günü, İmamoğlu hakkında 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ve TCK 53. madde gereğince, cezanın infazı süresi ile sınırlı olarak siyasi yasak kararı verdi.
Mahkûmiyet Kararının Verilmesi Sonrasında Yaşananlar
Millet İttifakı bileşenleri, bu karara karşı çok üst perdeden tepki verdiler; bu kararı kesinlikle tanımadıklarını, bu kararın mutlaka siyasi talimatla verildiğini belirttiler.
Karara tepki verilirken, ciddi bir mağduriyet yaşandığı da belirtildi. Ama çok tuhaf bir şekilde mağduriyet söylemini dillendirenler, ağızları kulaklarına varıncaya kadar gülerek ve kucaklaşarak pür neşe içinde görüntü verdiler. Bu görüntünün, mağduriyetle pek alakalı olduğu söylenemez. Çünkü mağduriyet yaşayanlar, en azından üzüntü içinde görünürler.
Bir sonraki gün Saraçhanede yapılan konuşmalarda, bu mağduriyet, 27 Mayıs sonrasında haksızca idam edilen Merhum Menderes ve arkadaşlarının yargılanmasına, bir kısmının hapse girmesine bir kısmının da idam edilmelerine benzetildi.
Bu mağduriyeti, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yapılan “biri sağdan olsun biri de soldan olsun” şeklinde yapılan idamlara, 28 Şubat sürecinde millete kan kusturan idari ve yargısal kararlarla yaşatılan mağduriyetlere ve 15 Temmuzda millete ihanet eden darbecilerin yaşattıkları mağduriyetlere bile benzetenler oldu. Bu mağduriyeti, Sayın Erdoğan hakkında 1998 yılında verilen 10 ay hapis cezası ve ömür boyu siyasi yasağına benzetenler de oldu.
Kararla Alakalı Değerlendirme
Mahkeme kararını verdikten sonra, birden yargılamaya konu olan hakaret fiilinin muhatabının YSK üyeleri olmadığı yönünde açıklamalar yayıldı.
İBB Basın Yayın Halkla İlişkiler Başkan Danışmanı Murat Ongun, “İmamoğlu’ndan herhangi bir YSK üyesi ile alakalı olumsuz söz duymadım” şeklinde açıklama yaptı. Avukatları da, İmamoğlu’nun YSK üyelerini değil Bakan Soylu’yu hedef aldığını söylediler. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve diğer bazı CHP’li yöneticiler de benzer sözler söyledi.
Bir de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya kulak verelim:
“Ben konuşmamın birinde (İmamoğlu için) ‘Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet eden ahmak’ dedim. Bana cevap veriyor. Cevabında bir şeyler söyledikten sonra, dönüyor diyor ki kafasında anladığım kadarıyla benim söylediğim ‘ahmak’ sözü var, orada kalmış. Başka bir konuya geçiyor ve esas diyor ‘bu seçimi iptal edenler ahmak’tır. (Bu şekilde) konu benden başka bir alana (yani YSK’ya) geçmiş oluyor”.
Nitekim İmamoğlu’nun ses kaydında da “bu seçimi iptal edenler ahmak” sözünü söylediği çok bariz bir şekilde anlaşılıyor.
Burada, İmamoğlu, belki bu açıklamayı, aylar önce İçişleri Bakanı tarafından söylenen “ahmak” kelimesine tepki olarak söylemiş olabilir, ama bu sözün muhatabı doğrudan YSK üyeleridir. Çünkü “bu seçimi iptal edenler ahmaktır” sözünün muhatabı İçişleri Bakanı olamaz. Çünkü Anayasanın 79. maddesine göre seçimleri iptal etmek yetkisi İçişleri Bakanlığına değil, YSK’ya aittir. Nitekim İBB seçimlerini iptal eden de YSK’dır. Dolayısıyla, İmamoğlu’nun bu sözünün muhatabının İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu olduğunu söylemek, Türkçe yapılan konuşmaları kesinlikle anlamamakla eş anlamlıdır.
Bu vesileyle, İmamoğlu’nun sözlerinin muhatabı ile alakalı yapılan açıklamalar, tamamen gerçeğin ters yüz edilmesi çabasından başka bir şey değildir.
Mahkûmiyet Kararı Haksız mıdır?
Yukarıda da izah edildiği üzere, İmamoğlu’nun YSK üyeleri için “ahmak” dediği artık çok net. Yani Türk Ceza Kanununun (TCK) 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunun gerçekleştiği söylenebilir.
TCK’nun 125/1. fıkrasına göre, “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi…”.
“Ahmak” kelimesi 1. fıkra hükmü ile birebir uyumludur.
3. fıkraya göre, “Hakaret suçunun; Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, … işlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz”.
Nitekim bu fıkraya uygunluk da söz konusudur. Çünkü bu hakaret, bir kamu görevi icra eden YSK’nın görevi kapsamında yaptığı bir işlem sebebiyle yapılmıştır.
4. fıkraya göre, “Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır”.
Bu hakaret fiili hakkında 4. fıkra hükmü de uygulanır. Çünkü İmamoğlu, bu sözü, gazetecilere yönelik yaptığı basın açıklaması esnasında söylemiştir.
5. fıkraya göre “Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır”.
Bu fıkranın da, burada uygulanması icap eder. Çünkü YSK 7 asıl ve 4 yedek üyeden oluşur ve heyet halinde karar verir.
Bu veriler değerlendirildiğinde, İmamoğlu’nun YSK üyelerine “ahmak” dediği sabittir. Bu suç fiili de, TCK’nun 125. maddesi kapsamına girmektedir. Nitekim İstanbul Anadolu Adliyesi 7. Asliye Ceza Mahkemesi de, bu maddeye istinaden karar vermiştir.
Dolayısıyla, verilen bu karar esas itibariyle TCK ile uyumludur.
Mağduriyet Meselesi
Burada bir mağduriyetin varlığından söz edilebilir mi? sorusunun cevaplanması önem arz etmektedir.
Esasen “mağduriyet”, bir haksız muameleye maruz kalma halinde söz konusu olur.
Mesela, 27 Mayıs askeri cunta yönetiminin mutlak yönlendirmesi altında karar veren ve hukuk devletini yok ederek olağanüstü yetkili mahkeme olarak kurulan Yüksek Cinayet Mahkemesinin Menderes ve arkadaşları hakkında verdiği idam ve diğer mahkumiyet kararları tamamen haksız ve hukuk dışı olduğu için, burada tam bir mağduriyet durumu söz konusudur.
1998 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan hakkında verilen mahkûmiyet kararı da tamamen hukuk dışıdır. Çünkü okuduğu şiirde, hiçbir suç unsuru bulunmamaktadır. Dönemin totaliter militan laikçi hâkimlerinin uydurdukları bir suçlama söz konusudur. Burada, doğrudan Sayın Erdoğan’ın inancı cezalandırılmış olmaktadır. Ayrıca, 10 aylık hapis cezası için söz konusu olan siyasi yasak süresi ömür boyu idi. Dolayısıyla, Erdoğan hakkında verilen kararda da ağır bir mağduriyet durumu söz konusu idi.
İmamoğlu hakkında verilen karar ise tamamen TCK’ya uygundur. Bir hukuka aykırılık söz konusu değildir. Bu vesileyle İmamoğlu hakkında verilen kararla, Menderes ve Erdoğan hakkında verilen kararlar arasında hiçbir benzerlik yoktur.
Bir başka farklı durum da şudur. Menderes ve Erdoğan hakkında verilen kararlar kesinleşmiş ve uygulanmıştır. İmamoğlu hakkında verilen karar ise kesinleşmiş değildir. Daha istinaf ve Temyiz aşamaları da söz konusudur. Yani şu anda uygulanabilir bir karar yoktur.
Burada belki şu konu üzerinde odaklanılabilirdi:
“Hakaret suçları için, hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine tazminat cezalarına hükmolunması vicdani olarak daha doğrudur; hiçbir kişi, hakaret fiilinden dolayı siyasi haklarından mahrum bırakılmamalıdır”.
Fakat İmamoğlu ve destekçileri, böyle bir konuyu gündeme getirmek yerine, doğrudan, yargıyı da değil, siyasi iktidarı muhatap alarak suçlama yoluna gitmişlerdir. Yani, TCK’nun 125. maddesinin varlığından bir şikâyetleri söz konusu değildir.
O zaman, İmamoğlu ve destekçilerinin verdikleri tepki ile alakalı şöyle tuhaf ve çarpık bir durum ortaya çıkıyor:
“Her hangi bir kişinin bir başkasına hakaret etmesi halinde, TCK’nun 125. maddesinin o kişi hakkında uygulanması kanunî bir gerekliliktir; ama hakareti Ekrem İmamoğlu yaparsa, kesinlikle cezalandırılmamalı, aksi halde mağduriyet ortaya çıkar”.
Bunun bir başka manası, Ekrem İmamoğlu lehine hakaret suçu işleme serbestisi sağlanması; yani bir suç işleme imtiyazı (ayrıcalığı) talebi söz konusudur.
Bunun hukuken kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
Bir Öneri
Belki İmamoğlu hakkında verilen 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ve siyasi yasak TCK’na uygun olsa da, vicdani olarak kabul edilebilir görülmeyebilir.
Bu durumda, vicdani olarak kabul edilebilir olmakla kanuni düzenlemenin uyumlu kılınması için TCK’nun ilgili maddesinin değiştirilmesi yoluna gidilebilir.
Bu öneri ile uyumlu olarak, TCK’nun 125. maddesi değiştirilerek, hürriyeti bağlayıcı ceza yerine tazminat cezası öngörülmeli. Bu yaptırım değişikliğine bağlı olarak da siyasi yasak uygulaması kaldırılmalıdır.
Olağan hayatta binlerce insan birbirlerine hakaret ediyor; bunların büyük ekseriyeti yargıya bile taşınmıyor. Bir kişi ya da heyete yönelik olarak “ahmak”, “aptal” ya da bir başka hakaretin yapılması, o kişinin siyasi faaliyetlerini aksatmamalı.
Bir hakaret durumu söz konusu olduğunda, bunun cezası, bir yandan tazminat şeklinde olmalı, diğer yandan da, şayet hakareti yapan siyasi bir kişi ya da siyaset yapması muhtemel bir kişi ise ağzı bozuk siyasetçilerin siyasi hayattan dışlanması işi halka bırakılmalıdır.
Aksi takdirde verilen cezaî mahkumiyet TCK’na uygun olduğu halde, hakkında ceza verilen siyasiler lehine imtiyaz sağlanacak şekilde, vicdani mağduriyet algısı köpürtülerek, cezalanan kişi yönünden siyasi rant sağlama yolu açılmış olacaktır.