Deniz Feneri kamplaşmasının taraflarından biri olan bir sitede bir profesör Aydın Doğan’ı bitirecek “ah”ları kaleme aldığı yazısında isim vermeden bir ismi işaret etmiş. “Ekranlarda dürüstlüğüyle geçinen bir habercinin, aleyhlerinde haber yaptığı firmaların rakibi olan şirketlerden para aldığını asistanlarından defalarca dinlemiş!” “Habercilik hikâye, dürüstlük bahane, cukka şahane…” imiş.
Ekranlardaki her habercinin bir özelliği ön planda. Hepimiz biliyoruz. Ve hepimiz biliyoruz ki dürüstlüğü ile ön plana çıkan haberci dediğiniz zaman bırakın medyanın içinde olanları sıradan okurların bile aklına ilk o isim gelir: Uğur Dündar.
Bu imaj bu kadar gerçek ve geçerli olduğu için Uğur Dündar da bu yazı üzerine o profesörü aramış ve “Konumum itibariyle yıllardır her an göz önündeyim. Telefonlarımız, yazışmalarımız, kısaca tüm hayatımız bir çeşit kontrol altında. Buna rağmen şimdiye kadar hakkımda zerrece olumsuz birşey çıktığını gördünüz mü? Olsa yer vermezler miydi? Kuş gribi sırasında tavuk sektörünün olumsuz etkilenmemesi için ücretsiz sorumluluk üstlendiğim gibi, sosyal amaçlı daha birçok projede bir bedel talep etmeden görev aldım” demiş.
Aman Tanrım… Profesör o satırları yazarken aklında çok sayıda isim varmış, nasıl olur da dürüstlüğü sadece Dündar üzerine alınırmış. Profesör ve sitesi hayli şaşkınmış.
Oysa koskoca profesör. Oysa koskoca haber sitesi. Hangi imanın kimi adres gösterdiğini bilebilecek yeterlilikte. Ya da biz öyle vehmediyoruz… Ama maksat hem Deniz Feneri kavgasında bir gol atıp kirletmedik isim bırakmamak, hem de zirvedeki isimlere taş atmanın dayanılmaz tatminini sağlamaksa bu küçük detay geçilebilir.
Hal bu ki, aynı satırların yazarı “…Sevmediğiniz bir insan bile olsa biri hakkında bir iddia söz konusu olduğunda iddiaların doğru olmamasını ümit etmek lazım…” diyerek şiarını açıklıyor aynı yazıda ama dinlediği iddiaların doğruluğunu test etmeye gerek bile duymadan adresi belli göndermesini yapmaktan da çekinmiyor.
Bu ne yaman bir çelişki böyle!
Tamam; özellikle bu meslekte belli bir psikolojik eşiği geçenlere bel altı vuruşlar o kadar çok oldu ki, kanıksadık.
Ama biraz da insaf artık: Eğer haberden cukkaya adım atacaksanız, dürüstlüğü sorgulayıp güya maske düşürecekseniz, hikaye habercilikleri deşifre edecekseniz adıyla sanıyla ortada olan bir sürü örneği es geçip tüm bu değişkenleri bir araya getirmekte en fazla zorlanacağınız ismi seçmemelisiniz.
Çünkü o örnek elinizde patlar, profesör olsanız bile parçaların altında kalırsınız.
Ama yapacak bir şey yok. Bazen tetik, profesör dinlemiyor.
Ve medya “köşe yazıcılığının hikaye, adalet duygusunun bahane, çamur atmanın şahane” olduğu bir yazı ile daha karşılaşıyor.
Yazık…
tarihçi 17 Eylül 2008 Çarşamba
|
tarihçi 17 Eylül 2008 Çarşamba
|
tarihçi 17 Eylül 2008 Çarşamba
|
Tarık Kalem 15 Eylül 2008 Pazartesi
|
Gaye Adıgüzel 15 Eylül 2008 Pazartesi
|