Habertürk, medya’nın eli ayağı tutmaz günlerinde doğmuş, Ufuk Güldemir yapımı değerli bir marka…
Güldemir’in vefatıyla kendisine giydirilen yeni elbiseye alışmaya çalışıyor…
Yeni elbiseyi diken ‘Terzi’nin acemiliği ortada…
Dekolte vereyim derken, elbisenin altından vücudun olmadık yerleri gözüküyor…
Belli ki, bilinçli bir tercihle Habertürk’ün NTV formatında ağırbaşlı bir haber kanalı olması isteniyor…
Bilinçli tercihin, bilinçsiz bir akışa kendini kaptırma riski az değil…
Aslı varken, klonlanmış bir NTV’nin çekim merkezi olması rasyonel akılla pek öpüşmüyor…
Habertürk’ün eski hali Kasımpaşa semtine kurulan rezidans gibiydi…
Biraz dik, makul oranda kabadayı, haksızlık karşısında yaka tutan, şaşırtan ve her türlü sürprize açık bir duruşu vardı…
Evet, kabadayılığın dozunu ayarlayamadığı, haksızlık ettiği ve hatta haksızlıkta ısrar ettiği vaziyetlerde oldu ama, mahallenin raconunu muhtar olduğu süre içinde hep o kesti…
Habertürk, Kasımpaşa’daki rezidansından, Taksim’deki rezidansına taşındı…
Şu anda Habertürk’ün de içinde bulunduğu binada oksijenden çok, hırs var…
Oysa oksijen, vücudu ayakta tutan beyni de besler…
Ciner Grubu yeni yapılanmanın sancılarını çekiyor…
Bunun son örneği Aslı Aydıntaşbaş oldu…
Aydıntaşbaş’ı kadrolarına katmak için aylarca uğraşan Ciner Grubu, 1 ay dolmadan Aydıntaşbaş’la yollarını ayırmayı tercih etti…
Aslı Aydıntaşbaş’
Aydıntaşbaş’ın yazdığı yazıya, Habertürk’ün bir başka yazarı Nuran Yıldız hemen ertesi günü cevap yazdı. (Tam metni aşağıda)
Habertürk, Aydıntaşbaş’ı eleştiren bu yazıyı manşete taşıdı…
Aydıntaşbaş ve Habertürk arasındaki fay hattını derinleştiren diğer unsur ise, Aydıntaşbaş’ın Habertürk’teki program formatıyla ilgili oldu…
Habertürk yazarı Özay Şendir’le ‘Ateş Hattı’ tarzı bir programı kabul etmeyen Aydıntaşbaş, daha özgün bir program teklifini Habertürk yönetimine kabul ettiremedi…
Vs.Vs.Vs.
Ve 1 ay içinde Habertürk’ten koptu…
Akla gelen ilk soru şu; Aslı Aydıntaşbaş değerli değilse Habertürk o’nu niye aldı, değerliyse, neden kıymetini bilmedi?
Nokta…
Başbakan neden ‘parti kapatılmaz’ diyor?
Aslı Aydıntaşbaş 02.06.2008
Başbakan Recep Tayip Erdoğan, AK Parti Kızılcahamam kampında vekillere seslenirken, partisinin “kapatılmayacağı” yönünde güçlü sinyaller veriyor: “Ülkeyi karanlık senaryolarda elde tutma dönemi kapandı.”
Ve toplantının sonunda “Ocak ayındaki 13’üncü istişare toplantımızda buluşmak üzere” diye vedalaşıyor herkesle…
Geçen hafta da benzer ifadeler kullanmıştı. Öyle görünüyor ki Erdoğan partisinin kapanmayacağını, Ocak 2009’da Kızılcahamam’da yine vekillerle parti başkanı olarak buluşacağını düşünüyor.
Ya da öyle bir beklenti oluşsun istiyor...
Geçen hafta konuştuğum üst düzey AKP yöneticilerinin tümünün ağzından “Ben kapatılacağına inanmıyorum” cümlesini işittim. İki-üç hafta önce bana kesin ifadelerle partinin kapanacağını, ardından neler olabileceğini anlatan vekiller şimdi “Mahkemedeki denge çok ortada. Bence kapanmayacak” diyor. Cemil Çiçek Habertürk’te geçen hafta benzer bir temenniyi beklenti olarak aktardı.
Bir de ortada Anayasa mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “parti kapanmayacak” diye yorumlanan sözleri var: "Göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak.”
Peki neler oluyor? AKP’ye bir yerlerden kapatılmayacağı sinyalleri ulaştığı için mi partililer Kızılcahamam toplantısında bu kadar rahat? Başbakan ve vekiller neden ağız birliğiyle “kapatılmayacak” diyor?
İşin aslı farklı. Gerçekte kimse partinin kapanıp kapanmayacağını bilmiyor. Ne Erdoğan ve AKP’li vekiller, ne de Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bu konuda kesin bir bilgiye sahip değil. Hatta “Bence kapanmayacak” diyen AKP’li vekillerin çoğu, aslında partinin uzun ve sancılı bir süreçten sonra yaz sonunda kapanacağını düşünüyor.
Peki neden herkes ısrarla “kapanmaz” diyor?
Parti üst yönetiminin üzerinde anlaştığı ortak bir strateji var. Bakan ve üst düzey yöneticiler, medya ve kamuoyuyla yapılan her temasta “Kapanmayacak” deme kararı almışlar. Bir vekil “Kapanacağı varsayımıyla konuşamaya başladığımızda, partinin kapanma mantığını kabul etmiş oluruz. Bir anlamda kabullenmiş oluruz” diyor. Parti yöneticileri böyle konuşurlarsa farkında olmadan kamuoyunu kapanmaya “alıştırdıklarını” düşünüyor, bu yüzden ısrarla “kapanmayacak” diyor.
Ayrıca AKP’liler böyle konuşarak Anayasa Mahkemesinin “elini rahatlattıklarını” düşünüyorlar. Eğer herkes “kapanacağı” varsayımıyla hareket ederse, ilerde Mahkeme’den “kapatmama” kararı çıkarsa kamuoyu “Mahkeme çark etti” diye düşünecek. Anayasa Mahkemesi üyeleri, yüce mahkemenin imajına oldukça düşkün. Bunu bilen AKP’liler, Şimdiden “kapanmayacak” diye konuşuyorlar ki Mahkeme’nin “u-dönüşü” yaptığı izlenimi oluşmasın.
Zekice bir strateji... Kim bulduysa partinin pr’ı açısından akıllıca bir manevra olmuş…
Ancak yine de bu partinin kapanmayacağı anlamına gelmiyor.
Anayasa Mahkemesi ve AKP'nin imaj savaşı
Nuran Yıldız 03.06.2008
Son zamanlarda Anayasa Mahkemesi’nin imajıyla ilgili ilginç veriler ediniyorum.
Dün sevgili Aslı Aydıntaşbaş Anayasa Mahkemesi’ne karşı AKP’nin stratejisini akıllıca bulduğunu yazmıştı.
Kapatılma davası sürecinde AKP’nin “AKP kapatılmayacak” söylemini bir stratejiye dayandırmıştı.
Bu söylem, Mahkeme’yi rahatlatıp kapatmama kararını rahat verebilmelerinin yolunu açmak için işe yarayacak bir stratejiymiş.
Bir anlamda AKP, Anayasa Mahkemesi’nin kapatmama kararının önünü açıyormuş.
Yazıda “imaj”, “strateji” kavramları da geçince, bu konuda ders veren biri olarak kendi fikrimi yazmam zorunlu oldu.
AKP’nin “AKP kapatılmayacak” söylemini (AKP kapatılmasa bile) akıllıca bulmam olanaksız.
Nedenlerini özetleyeyim;
1. Bir kere AKP’nin “AKP kapatılmayacak” söylemine strateji demek zor. Hakkında kapatma davası açılan bir partinin başka bir şey söylemesi zaten mümkün değil.
Bu cümleyi sıkça söylemelerinin nedeni strateji değil, elleri mahkum, başka çareleri yok. “Evet kapatılacak” demeleri varlıklarını anlamsız kılmaz mı?
Kendilerinin bu mecburiyete strateji adını koymuş olmaları, iletişim yönetiminde bir stratejinin var olduğu anlamına gelmez.
2. Tersine “AKP kapatılmayacak” söylemi gerilimi yükseltir. Mahkeme üyeleri üzerindeki baskıyı artırır ve kapatmama kararına yakın üyeleri ters köşeye itme ihtimali daha fazladır.
Biz buna zıtların çekimi deriz, bilirsiniz.
3. AKP’nin bu söylemi bir stratejiye dayanıyorsa o da Mahkeme’ye dönük değil, olsa olsa kendi iç kamusunu bir arada tutmaya yöneliktir.
4. Dahası kapatılacağını düşünen AKP’nin tam tersi düşünceyle kamuoyunu oluşturma çabası risklidir. Parti kapatıldığı takdirde AKP kamuoyunda öngörüsünü yitirmiş bir parti haline gelir. Ya da halkta aldatılmış hissi oluşma olasılığı yaratır.
AKP’nin kamuoyu nezdinde “olmayan stratejisi”ne strateji süsü vermesi kendi bilecekleri şey.
Önemli olan Erdoğan’ın “AKP kapatılır da Gül yasaklı olmazsa” varsayımına göre bir stratejisinin olup olmadığı.
ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İMAJINA GELİNCE…
Anayasa Mahkemesi denince genelde akla üç sıfat gelir; “yüce”, “yüksek” ve “üst”.
Bir de hukuk esvabıyla rejimin koruyucusu oluşu.
Son zamanlarda AKP’nin kapatılma davası sürecinde Mahkeme’ye yeni bir imaj giydiriliyor: Siyasi bir kurum imajı.
Bu imaj nasıl giydiriliyor?
Kapatma davasına “Bu siyasi bir dava” yaftası yapıştırılarak.
Kastedilen davanın içeriği değil elbette, o zaten siyasi.
Kastedilen ve derinden derine söylenen “davanın açılmasının” siyasi bir amacı gerçekleştirmek için siyasi bir araca dönüşmesi.
Nedir o amaç?
Devletin ve rejiminin korunması.
Öyleyse Anayasa Mahkemesi’nin siyasi amaçları olan siyasi bir kurum imajına dönüşmesinin sakıncası niye olsun?
Devletin üst mahkemesi kendisinin de varlık nedeni olan rejimin korunması yolunda işlemeyecek mi?
Siyasi partilerin suç örgütlerine dönüşmedikleri sürece kapatılmaması gerektiğini düşünen biri olarak söylüyorum bunu.
AKP’nin kapatılması siyasi bir dava ise Anayasa Mahkemesi de siyasi bir kurumdur.
Nasıl ki AİHM, KKTC’yi, KKTC Devleti’nin varlığını görmezden gelerek Güneye tazminat ödemeye mahkum ederek AİHM’nin siyasi karakterinin altını çizmişse, öyle.
süleyman karaca 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
gülhan 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
sevim 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
mehmet ali 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
SABAAAAAAAAAAAAAAA 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
özlem 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
nedime demir 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
kerim 11 Haziran 2008 Çarşamba
|
ORADAKİ 11 Haziran 2008 Çarşamba
|