Atatürk Döneminde 1930-1938 Yılları Arasında Çıkan Dersim İsyanlarının Bastırılmasında Sabiha Gökçen’in Başarılı Hizmetleri..
SÖZCÜ Gazetesi ve
TÜRKTİME’ın değerli Başyazarı, Türk basının
“trajların efendisi” unvanlı büyük ustası
Rahmi Turan, Pazar günkü Tokmak-2 sütununda, değerli bir dostunun vefat eden annesinin cenaze törenine niçin katılamadığını anlatıyordu.. Sebep, cenazenin kaldırıldığı gün, kendisinin de eşi Emel Turan’ı hastahaneden çıkarmaya gitmek zorunda kalması idi.. Eşi Emel hanım dört gün önce dizlerinden ameliyat olmuştu.. Tıpkı benim ayağı kırılan eşim Serpil Toker’le aynı gün.. Değerli dostum Rahmi Turan’ın eşi Emel Hanımla, benim eşim Serpil’in arkadaşlık ve dostluklarının elli yıla yaklaşan bir mazisi vardır. Tesadüfe bakın ki, Emel hanımın dizlerinden ameliyat olduğu gün, aynı saatlerde, benim eşim de kırılmış olan ayaklarından ameliyat olmuştu. Serpil, hasta olan yaşlı anasına yardım için memleketimiz Silifke’ye gittiği gün merdivenden düşmüş ve ayağı topuğundan kırılmıştı. Hemen Silifke’ye koşan kızım Mine, ameliyatını yaptırdı ve üç gün sonra annesini uçakla İstanbul’a getirdi. Uçak, Sabiha Gökçen hava alanına iniyordu.. Biz de oğlum Serhat ve torunlarımla birlikte onları karşılamak üzere hava alanına koştuk.. Bu sebeple bu haftaki yazımda, Atatürk’ün manevi kızı, Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu olan
Sabiha Gökçen’den söz edeceğim.
Önce, bir iki satırla havaalanı.. İstanbul’da havaalanı denilince tabii önce tarihi Yeşilköy akla gelir.. Kadıköy yakasında da yıllardır bir hava alanına ihtiyaç duyulmaktaydı. Sonunda yapıldı.. Gerçekten Anadolu yakası da, verilen isme yaraşır, modern bir hava alanına kavuşmuş oldu. Yapılalı yıllar oldu ama onu ben ilk defa görüyordum..
Gelenleri karşılamak üzere içeri girerken hepimizin teker teker üzerimizi aradılar, üstümüzde ne var ne yoksa telefonlar, bozuk paralar, belimizdeki kemerler, madeni kalemler bir kutuya dolduruldu.. Ben tam cihazdan geçerken, cebimde kalmış olan küçük çakım yüzünden düdükler ötmeye başladı.. Elmayı, meyveleri falan artık ısırarak yiyecek dişlerim kalmadığı için bu çakıyı yanımdan eksik etmezdim.. Görevliler, bununla içeri giremezsiniz diye tutturdular.. Tabii bu bildiğimiz bir şeydi ve dünyanın her yerindeki uygulamanın aynısıydı.. Ama benim muzipliğim tuttu..
“Çakım burada kalsın, çıkarken alayım..” dedim,
“Olmaz” dediler. O sırada Adana’dan gelen uçağımız inmişti.. Benim aklım eşim Serpil’deydi.. Bir an evvel eşimle kızımı karşılamak için telaşlanıyorduk.. Neyse torunum Leyla üç kat aşağıdaki arabamıza gidip çakıyı bıraktı geldi.
Ben bir yandan da düşünüyorum.. Başıma toplaşan görevlilere;
“Bravo sizlere! Çakıyı yakaladınız.. Oysa Türkiye’mizin bütün şehirlerinde her gün bombalar patlıyor, her yer kan golü, başkentimiz Ankara’nın göbeğinde, tren garında patlatılan bombalardan 97 kişi öldü.. Suruç’ta ölü sayısı 34’e çıktı.. Diyarbakır’da bombalar patladı, caddeler ölülerle doldu.. Bu şekildeki haberler her gün bir birini izliyor.. Demek ki oralardaki güvenlik güçleri sizler kadar başarılı değillermiş.. Bombaları, bombacıları bulamıyorlar.. Bravo sizlere, çakımı yakaladınız..” falan diyorum.. Yurdumuzun ve milletimizin haline gülelim mi, ağlayalım mı falan diye etrafa soruyorum..
Neyse bunlarla kafalarınızı şişirmeyeyim, Sabiha Gökçen’den söz edecektim..
Sabiha Gökçen 1923’te Bursa’da doğmuştur. Küçük yaşta ana babasını kaybetmiş, 1925 yılında Atatürk kendisini evlat edinerek Üsküdar Amerikan kız kolejinde okutmuştur. Daha sonra Eskişehir askeri hava okulunu bitirerek Türkiye’nin ilk kadın pilotu olmuştu.
Pilot Sabiha Gökçen, 1937 yılındaki
Dersim (Tunceli) isyanlarının bastırılmasında büyük başarılar gösterdi. İsyan bölgesini ve isyancıları bombaladı ve isyan bastırıldı. Bu yüzden kendisine
“İftihar madalyası” verildi.
Keza Hatay’ın Türkiye’ye ilhakı olayında da büyük vatanseverlikler göstererek adını tarihe yazdırdı. Hatay olayı şöyle cereyan etmişti: Fransa'nın, Hatay'ı Suriye'ye bırakıp gideceği yönünde haberler çıkıyordu.. Ankara’daki bir tören sırasında
Sabiha Gökçen, Atatürk’ten aldığı emirle ortaya atılarak Fransız elçisinin önünde havaya üç el ateş etti
. "Hatay'ın vatana katılması için gerekirse silahlanırız" diye bağırdı. Olaydan sonra yine inandırıcı olsun diye Atatürk’ün planı gereği tutuklanarak yargılandı, hapis yattı. Böylelikle Fransızlar’a gözdağı verilmiş, plan başarılı olmuş ve Fransızların Hatay’ı Türkiye’ye terketmek zorunda kalması temin edilmişti.
DERSİM İSYANLARI VE SABİHA GÖKÇEN
Dersim, Tunceli ilimizin eski adıdır. Bölgenin halkı; 13. Yüzyılda Horasan’da egemenlik kuran, Moğollar tarafından mağlup edilmeleri üzerine Anadolu’ya sığınan Harzemliler’in ve bunlarla birlikte gelen Türkmenlerin kalıntılarından oluşmuştu. Aralarında
Yavuz Sultan Selim’in mezhep farklılığı yüzünden cezalandırdığı Şah İsmail yanlısı aşiretlerin kalıntıları da bulunmaktaydı. Sarp dağların uzandığı bölgenin halkı
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden beri sık sık ayaklanırdı. Tarihteki en önemli Dersim isyanları; 1877-1878, 1885, 1892, 1893-1895,1907, 1911, 1916’da çıkmıştı.
Dersim’deki
Kureyşan aşireti mensupları, aşiretin isminden dolayı
Peygamber soyundan geldiklerine, yâni
seyyit olduklarına inanırlardı. Bu yüzden Osmanlı Devleti, aşiret reislerine ve şeyhlere büyük imtiyazlar tanımıştı. Dolayısıyle yörenin yönetim biçimi,
özerk bir idare niteliği kazanmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra,
“devlet içinde devlet” durumundaki bu
“aşiretler yönetimi”nin sona erdirilmesi şart oldu. Bütün Türkiye şehirlerinde olduğu gibi Dersim’de de vatandaşların devlete vergi vermesi, askerlik yapması gibi uygulamalar başlatıldı. Fakat bu uygulama aşiret reislerinin işine gelmemişti. Kürt toplumu içinde, asırlardır adeta Padişah gibi yaşamış olan, devlete vergi vermek, askerlik yapmak şöyle dursun, üstelik halktan
“ağalık hakkı” adı altında vergi toplayan, seyit veya şeyh unvanlı bu aşiret reisleri, toprak reformu yapılarak arazilerinin köylülere dağıtılacağı söylentileri çıkınca isyan bayraklarını açtılar. İsyanda tabii her zamanki gibi kışkırttıkları insanları da kullandılar.
1930 yılında başlayan isyan Devlet kuvvetlerince fazla büyümeden bastırıldı. 25 Aralık 1935 tarihinde 2884 sayılı
Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarıldıktan sonra ise bölge iyiden iyiye kaynamaya başladı. Bu kanun gereğince, idari açıdan adeta
“tüzel kişiliğe” sahip olan Dersim’de bu özel durum sona erdiriliyor, aşiret reisliği, ağalık, şeyhlik ayrıcalıklarına son veriliyor, malları büyük ölçüde devletleştiriliyor, bu gibi kişiler ülkenin başka yerlerine naklediliyorlardı.. Artık Dersim’deki tansiyon iyice gerilmişti. 1937 başlarında, silahlanıp dağa çıkma olayları ve isyan yoğunlaştı. İsyancıların başında Abbasan aşireti reisi
Seyit Rıza vardı. Devlete asker ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretler de ona katıldılar.
20-21 Mart 1937 gecesi Fırat nehri üzerindeki Pah köprüsünü yıkan isyancılar, telefon hatlarını kestiler. Askerlik dairesindeki 33 askeri öldürdüler. Binayı yaktılar. Böylelikle
Dersim isyanı resmen başlamış oluyordu. İsyana Kureyşan, Demenan, Haydaran ve Yusufan aşiretleri katıldılar.
General
Abdullah Alpdoğan’ın isyancılara karşı düzenlediği ilk harekât başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun üzerine isyancılara karşı hava harekâtı yapılmasına karar verildi. Atatürk’ün manevî kızı
Sabiha Gökçen'in de uçak yönettiği hava harekatında, isyancıların saklandıkları mağaralar bombalandı ve tahrip edildi. Bu sayede, piyade birlikleri bölgeye girmeyi başardılar. Kendisine
“Dersim Generali Seyit Rıza” adını veren liderleri ile ve maiyetindeki isyancı aşiret reisleri hep birlikte teslim olmak zorunda kaldılar. Böylece 13 Eylül 1937'de Dersim isyanı bastırılmış oldu.
İsyancılar yargılandı. İsyancı lideri Seyit Rıza ve oğlu ile birlikte 6 kişi idama mahkum edildiler. Hükümler infaz edildi. Pek çok isyancı da değişik hapis cezalarına çarptırıldılar.
Buna rağmen Dersim ve çevresinde olaylar durmadı. 2 Ocak 1938'de Kureyşan aşireti, diğer
aşiretleri de kışkırtarak
İkinci Dersim isyanını çıkardı. Ve Orgeneral
Kazım Orbay komutasında askeri harekât başlatıldı. Dokuz ay devam eden ayaklanma 6 Eylül 1938 tarihinde bastırıldı(*).
Dersim isyanları konusunda daha pek çok şey anlatacaktım ama, bu kadarcıkla bile sütunlarımız doluverdi.. İsyanların bastırılması hakkında,
“Türk Ordusunun yaptığı Kürt katliamı” şeklinde yorum yapanlara cevap verecek.. CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisinden
“Dersim’li Kemal” diye söz etmesini değerlendirecek.. Daha pek çok şey yazacaktım..
“Artık ilerleyen günlerde”, diyerek bugünkü yazıma da son noktayı koyuyorum..
(*)
Atatürkün Kürt Politikası/Yalçın Toker, Toker Yayınları. Kitap: Tel: 0535 3199349
e-KİTAP:
[email protected] ww.ttnetkitap.com/yayinevi/detay/yayinevi/447