Turktime
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İki Ahmet Davutoğlu!
Yalçın Toker
YAZARLAR
3 Ağustos 2015 Pazartesi

İki Ahmet Davutoğlu!

Türk basınının, “Tirajların Efendisi” unvanı ile tanınan usta yazarı Rahmi Turan’ın, Sözcü’nün Tokmak-2 köşesinde Çarşamba günkü yazısını okuyordum.. 60 yıllık sevgili arkadaşım Rahmi’nin o yazısını okurken aklımdan geçenleri bugünkü yazıma konu yapacağım..

Yazının başlığı: “Başbakan’ın Büyük Ayıbı!” idi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, son günlerde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin güneydoğuda yaptığı bombalama ve operasyonlar hakkında bilgi vermek üzere, basın mensuplarını Dolmabahçe Sarayına davet etmesi sırasındaki bir ayıbına vurgu yapıyordu.

Davutoğlu’nun Saraya davet ettiği gazetecilerin tamamı, sadece yandaş basının genel yayın müdürleri imiş.. Muhalif basından ise tek kişi çağrılmamış..

Rahmi Turan soruyor: “Peki Sözcü, Cumhuriyet, Yeni Çağ, Aydınlık, Birgün, Yurt, Bugün, Zaman, Millet gibi gazetelerin temsilcileri niye çağrılmamış?.. O gazeteleri okuyanların da, Türk milleti için çok büyük önem taşıyan bu olayları Başbakan’ın ağzından öğrenmeye hakları yok muymuş?..

Başbakan Davutoğlu, muhalif basına koyduğu bu ambargo ile milyonlarca insanımızın haber alma hakkını çiğnemiştir. Böyle biri 78 milyonun Başbakanı olabilir mi?”

Bu hareket, hukuksal açıdan ele alınırsa çok net bir ayrımcılık, özgür basının bilgi alma hakkına yapılmış bir tecavüz, bir sansür uygulamasıdır bence de..

Ahmet Davutoğlu denildiği zaman, daima benim gözümde ilk önce 1960’lı yıllarda Sönmez kitabevinde karşılaştığım büyük İslam alimi canlanır.. O ismin bendeki aziz hatırası ve o isme duyduğum saygı dolayısı iledir ki, bugünün Başbakanı olan adaşı Davutoğlu’na da fazla kızmamağa, sinirlerimi frenlemeğe çalışırdım. Daha doğrusu Davutoğlu siyaset sahnemizde görünmeye başladığından beri nedense böyle davranmaya kendimi zorlardım. Ama kutsal mesleğimiz gazeteciliğin kurallarına yaptığı bu son saygısızlıktan sonra artık bende de ipler tamamen koptu.. Bundan böyle, taşıdığı isme yakışmayan, aynı ismi taşıyan rahmetli İslam aliminin ruhunu taciz eden, o isme saygısızlık olarak değerlendirdiğim fiil ve hareketleri karşısında susmayacağım. Hiç olmazsa onu, Eyüp mezarlığında yatmakta olan o büyük insana havale edeceğim..

Sözlerime açıklık kazandırmak için şimdi biraz eskilere döneyim..

Ben, 1960’lı yıllarda, 1955’te başladığım Yeni Sabahtaki muhabirlik görevimde beş altı yılımı doldurmuştum. 60 ihtilalinden sonra kapatılan Demokrat Parti’lilerin, Başbakan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Yassıada Mahkemesindeki yargılanmalarını gazeteci olarak izlemiştim.. Sonra DP’nin yerine kurulan Adalet Partisinin organı olan Son Havadis’e servis şefi olarak girdim. Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra avukatlık stajımı tamamlayıp ruhsatımı almış, Toker Matbaası adı ile bir de matbaa kurmuştum. Yıllar geçiyor, matbaamda pek çok kitaplar basılıyordu.. Tavsiyeler üzerinde ben de Toker Yayınlarını da kurarak kitap yayınlama işine giriştim. Nuruosmaniye Caddesinde bir kitapçı dükkanı da açarak kendimizin ve çeşitli yayınevlerinin kitaplarını satmaktaydım. Yani artık gazeteciliği ve avukatlığı ikinci plana alarak kitapçılığa ağırlık vermiştim. (*)

O günlerde, bir gün entertip adı verilen ilk dizgi makinasını satın aldığım Şeref Efendi sokaktaki eski Tasvir Matbaasının yıkıntılarının önünden geçerken, Sönmez kitabevinin önünde rahmetli Ahmed Davudoğlu’nu gördüm..

Hemen koşup elini öptüm.. Hocayı kitaplarından tanıyordum. Kitabevimde o aralar Ömer Nasuhi Bilmen Hocanın Büyük İslam İlmihali ile birlikte en çok satan dini kitaplar Davudoğlu Hocanın eserleriydi.. Bazıları o günlerde basılan, bazıları daha sonraki yıllarda yayınlanan Davutoğlunun telif ve tercüme eserleri şunlardır: Selamet Yolları, 12 ciltlik Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meali, Tibyan Tefsiri, Mülteka Tercümesi, Ölüm Daha Güzeldi, Kuduri Tercümesi..v.b.

Bunlar arasındaki Sahih-i Müslim Tercümesi ve Kur’an Meali hala herkesçe aranan en değerli eserler arasındadır.

Eserlerinden söz etmişken, Ahmed Davudoğlu’nun hayatını da kısaca hatırlatarak konuya devam edeyim.  Ahmed Davudoğlu, 1912 yılında Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinde, Şumnu’nun Kalaycıköyünde doğmuş olan fakir bir çiftçi çocuğudur. Rüşdiye öğrenimini köyde görmüş, Medreseyi Şumnu’da okumuş ve daha sonra Mısır’a giderek El Ezher Üniversitesinde Şeriat Fakültesini bitirmiştir. Mısır’dan Bulgaristan’a dönerek, lise ve yüksek okullarda öğretmenlik yapmıştır. 1944 yılında Bulgaristan’ın, Rusya tarafından işgal edilip komünistleştirildiği dönemde okul müdürü olmuşsa da, bölgenin askeri komutanı Davudoğlu’nu Türkiye casusluğu ile suçlayarak tutuklatmış, diğer tutuklularla birlikte Rosista kampına konulan Davudoğlu 4-5 ay orada köle gibi çalıştırılmıştır. Nihayet 1949 yılında bir fırsatını bularak ailesi ve iki kızı ile birlikte Türkiye’ye göç edebilmiştir. Adapazarı’na yerleşmiş, ilk yıllarda büyük ekonomik güçlükler yaşamış, sonra İstanbul’da Yedikule’deki Küçükefendi camiinde imam-hatip olarak ilk defa görevlendirilmiştir.

Gezici vaizlik yapmış, bu görevini çeşitli yerlerde sürdürmüş, Bursa Orhangazi’ye müftü olarak atanmış, İstanbul Fatih camiinde kütüphane görevlisi olmuş, 1959’da Yüksek İslam Enstitüsü açılınca da burada Arap Dili ve Edebiyatı dersi okutmuştur.

Bu görevde iken emekli olmuş ve ondan sonra kendisini tamamen kitap çalışmalarına vermiştir. Türk kültürüne, yukarıda isimlerini andığımız bilimsel şaheserleri kazandıran Ahmed Davudoğlu hoca 7 Nisan 1983 tarihinde vefat etmiş ve cenazesi Eyüp kabristanına defnedilmiştir.

Ahmed Davudoğlu hocayı böylece az çok tanımış olduk. Şimdi gelelim öteki Ahmet Davutoğlu’na.. Bugünkü Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun adını, Devletin uluslararası ilişkilerle ilgili işlerinde, Dış İşleri kademelerinde, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın maiyetlerinde ilk duyduğum sıralarda, “herhalde Davudoğlu Hocanın torunudur” falan diye düşünüp, ona biraz da sempati ile bakmıştım.. Dış İşleri yetkilisi ve Bakanı olarak, daha sonra Başbakan yapılarak Devlet kademelerinde yükseldi.. Bu sıralarda ettiği bazı lafları işittikçe, davranışlarını gördükçe bunları rahmetli Davudoğlu hocanın torunu sandığım kişiye asla yakıştıramıyor, susuyor, kendimi tutmaya çalışıyordum.. Sonra araştırdım ve gördüm ki, aralarında isim benzerliğinden başka hiçbir ilişki yok.. Hocamız Bulgaristan göçmeni, bu ise Konyalı.. 1959 yılında Konya’da doğmuş.. Yani benim hukuku bitirip avukat olduğum, Yassıada’da Menderes, Bayar davalarını izlediğim, Toker Yayınlarını kurup Ahmed Davudoğlu hocayı tanıdığım yıllarda, demek ki bu Davutoğlu henüz bir çocukmuş..

İşte size iki ayrı Ahmet Davudoğlu.. Biri eski büyük islam alimi, diğeri yeni Davudoğlu.. Ben zaten ikisi karıştırılmasın diye hocayı Ahmed Davudoğlu yani (d) ile, şimdikini ise Ahmet Davutoğlu yani (t) ile yazmağa çalıştım. Zaten kendileri de isimlerini böyle kullanıyorlar.. Şimdi bu konuyu sonlandırmadan bir iki noktaya daha vurgu yapmalıyım. Din bilgini Ahmed Davudoğlu hocanın, İslama bağlılığı, ona hizmetleri ve daima islamı koruyup savunması sırasında zaman zaman bazı abartılarına da tanık olunmuştu. Mesela 1966 yılında Konya’da müftüler seminerine katılmış, orada laiklik karşıtı beyan ve telkinlerde bulunduğu gerekçesi ile Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince bir yıl hapis, dört ay Kırşehir’de zorunlu ikamet ve memuriyetten ihraç cezasına çarptırılmıştı.

Tabii ki bu fiil, bugünkü Ahmet Davutoğlu ve mensubu olduğu partinin yaptıkları karşısında son derece hafif kalır.. O hoca laiklik karşıtı bir sözü yüzünden yargılanmış ve mahkum olmuş.. Bunların dönemlerinde ise laiklik adeta ayaklar altına alındı.. T.C. tabelaları indirildi, okullar imam hatipleştirildi.. Andımız kaldırıldı.. Pek çok yerde bayrağımız yakıldı.. Dış politika hataları yüzünden bütün komşularımız bize düşman oldular.. Yurdumuz PKK’nın, IŞİD’in terör meydanına döndürüldü.. Bu olumsuzlukları daha saymama gerek yok herhalde.. Ahmed Davudoğlu hoca, laiklik karşıtı bir sözü yüzünden 1 yıl hapis, 4 ay zorunlu ikamet ve memuriyetten ihraç cezasına çaptırılmıştı.

Bugünkü Davutoğlu ve partidaşları da ilk cezalarını seçim sandığında milletten aldılar.. Bakalım ilerleyen zamanlarda 17-25 Aralık ve diğer dosyalardan hangi hukuksal sonuçlar çıkacak?.

 

(*) İhtilaller Darbeler Arasında Gazetecilik ve Kitapçılık Anılarım/Yalçın Toker/Toker Yayınları Kitap: tokeryayinlari.com Tel 05353199349. e-Kitap: [email protected]
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 20 Ocak 2016 Çarşamba 16:00
saygıyla yazılarınızı okuyorum ellerınizden öpüyorum
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Turktime uygulamasını indirin, günün gelişmeleri cebinize gelsin.
Google Play
App Store
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime