1950 yılından beri İstanbul’da yaşıyorum. O sene Silifke’de Orta Okulu bitirmiş ve Lise tahsilim için
Vefa Lisesine kayıt yaptırarak İstanbul’a gelmiştim.
1950’nin Mayıs ayında seçimler yapılmış,
Celal Bayar ve
Adnan Menderes’in partisi
Demokrat Parti, seçimi kazanarak,
İsmet Paşa’nın
Cumhuriyet Halk Partisinin yerine iktidara gelmişti..
O tarihten beri, yani 65 yıldır İstanbul’dayım. İstanbul’un hep Avrupa yakasındaki semtlerinde oturdum. Bu yüzden Anadolu yakasını pek bilmem..
Kızım
Mine’ler ise karşı tarafta,
Sancaktepe’de otururlar.. Biz, sadece onlara gidip geldikçe karşıya geçeriz, o kadar..
Geçen Cumartesi günü, torunlarım
Kağan’la,
Efe Yavuzcan’ın satranç müsabakaları vardı. Oyunlarını izlemek için yine oralara gittim..
O günümü size de kısaca anlatayım.. Bu anlatacaklarım, İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna yapılmış bir gezi olmakla kalmayacak, bir gezi hikayesi ve eleştirisi olacak..
Ben Florya yakınındaki
Basınköy’de oturuyorum.. Buradaki gazeteciler sitesinin oluşumunda benim de emeğim geçmişti.. O tarihlerde Menekşe’den yukarılara, Atatürk Ormanının kenarından taa ana yola kadar her taraf bomboştu. Tarım Bakanlığının tohum islah alanı denilen bu araziden, gazeteciler kooperatifi için toprak satın almıştık.. Dönemin Başbakanı rahmetli
Menderes’ten arsa için istekte bulunanlar arasında ben de vardım.. Kooperatifte 190 gazeteci idik.. Bugünse sayımız iki elin parmakları kadar kaldı desem yanlış olmaz.. Yüzlerce ağabeyimizi,
Yaşar Kemal’i,
Orhan Kemal’i, Necmi Tanyolaç’ı, Yüksel Bayar’ı, Vasfiye Özkoçak’ı.. yüzden fazlasını kaybettik.. Hangisini sayayım bilmem ki.. Dedim ya kala kala sekiz on kişi kaldık..
Rahmi Turan, ben, Abdullah Turan, Necati Bilgiç, Çetin Mete v.b. Çetin’le, Necati de rahatsızlar, inşallah kısa sürede kalkarlar, Allah onlara sağlık versin..
Geçtiğimiz Cumartesi günü öğle vakti, Avcılar yönünden gelen metrobüse,
Cennet Mahallesi durağında bindim..
Şimdi sizlere, Anadolu yakasında Sancaktepe’ye kadar geçtiğimiz yerleri hikaye edeceğim.. Gözlerinizi kapayın ve gülmemek, zaman zaman ise sinirlenmemek için, kendinizi tutmaya çalışarak okuyun bunları.. Sonunda, yani son durakta metrobüsten indiğim zaman da yorumları birlikte yaparız..
Metrobüsün güzergâhındaki ilk durak
Florya-Yeşilova..
Atatürk’ümüzün denize girdiği Florya yönünde ilerliyoruz, Gazimizle ilgili anılarım canlanıyor.. Atatürk ormanına bakıyorum, orada kuşlarla, ağaçlar, yapraklarla, böceklerle konuşa konuşa dolaşıp romanlarını yazan, balkon komşum
Yaşar Kemal ağabeyi anıyorum(*)..
Yemyeşil ovada bir duygu sağnağı içindeyim, ilerliyoruz.. Ova bitti, yani
Yeşilovayı geçtik..
Bağlar’a geliyoruz.. Ama mevsim sonbahar, etrafımızı çevreleyen bütün bağlar yapraklarını dökmüşler, tek salkım bile üzüm kalmamış..
Karşımızda
Sefaköy.. Geçtiğimiz Yeşilovanın verdiği ferahlıktan sonra, bağlarda üzüm de yiyebilseydik, onun da lezzetiyle Sefaköyde sefamızı sürecektik..
İlerledik..
Yenibosnayı da geçtik
.. Şirinevlerin,
Bahçelievlerin tabiat güzelliklerini içimize doldura doldura
İncirliye geldik.. İnciri de çok severim, yazın tazesini yaşını, kışın kurusunu yerim..
… Şimdi tepeden aşağı doğru iniyoruz.. Önümüzde
Zeytinburnu,, Yemyeşil zeytin ağaçları.. Zeytinin sizlerr siyahını mı, yoksa benim gibi daha çok yeşilini mi seversiniz? Ben yeşil zeytin tanelerini, nar ekşisi içinde yüzerlerken çatalımla yakalar, ekmeğimi o kara ekşiye bandırdıktan sonra yerim.. Ah hele bir de o zeytinler benim doğduğum Karcıcak köyünden, Göksu ırmağı kenarından toplanılıp getilmiş olurlarsa..
Metrobüs ilerliyor.. İşte
Merter’i de geçtik.. Önümüzde
Cevizlibağ.. Sağımız, solumuz her yer ceviz ağaçları, üzüm bağları ile dolu.. Oh ne doyulmaz güzellikler..
Topkapıyı geçtik..
Bayrampaşa’da, hayal bayramımız devam ediyor..
Edirnekapıdan Haliç’e doğru iniyoruz..
Ayvansaray’da
Eyüp yönüne baka baka köprüyü geçtik..
Halıcığlundan,
Okmeydanı’na doğru yokuşları çıkmaya başladık.
Darüşşafakayı da gerimizde bıraktık.. İleride
Çağlayan, yani orada bir çağlayan şarıldamakta..
Mecidiyeköyü geçtik.. Kadınlar zincirli bir kuyu önünde toplaşmış, Kuyudan su çekmekteler.. Anlayacağınız
Zincirkuyu durağını da arkamızda bıraktık..
Boğaziçi köprüsünü geçiyoruz. Ve Avrupa’yı geride bıraktık, işte Asya topraklarımıza bastık..
Burhaniye’den sonraki durağımız
Altunizade.. Her yanımız altın sarısı çiçekler, papatyalar, ayçekirdeği tarlaları ile çevrili..
Hayal hayal, hepi bunlar da hayal..
Geldik
Acıbadem’e.. Bademi de çağlası ile, acısı ile, tatlısı ile öyle severim ki..
Uzunçayır.. Şimdi upuzun bir çayırın içinde ilerlemekteyiz.. Sağımız solumuz o çayırda otlayan keçiler, koyunlar, inekler, atlarla dolu.. Kartallar uçuşuyor, tavşanlar kaçışıyor..
Geldik,
Fikirtepeye.. İçimi bir fikir yağmuru sardı. İlhamlarım, İstanbul’a yaşatılanları hikaye etme fikirleri kuşattı kafamın içini..
Ve son durak olan
Söğütlüçeşmedeki büyük söğüt ağacının, sarkan dallarının gölgesinde oturdum.. Çeşmesinden avuçlarımla suç içtim ve başladım bu bir saat süren yolculuğumun hikayesini satırlara dökmeğe..
Tabii bunların hepsi hayal.. Damadım Ahmet Yavuzcan beni metrobüsten aldı, hayal alemimden uyandırdı.. Eve, kızımın, torunlarımın yanına götürecek..
Yüzyıllar önce ağaçlar, cevizler, bağlar, bahçeler, çayırlarla çevrili idi İstanbul’umuz.. Bütün semtleri, isimlerini işte o tabiat zenginliklerinden almıştı..
Bugün ise o semtler nasıllar mı? Her yanları beton yığınları ile kaplı.. Bu gidişle çok yakında tek bir dikili ağaç bile bırakmayacaklar.. Zaten her yerde doğa katliamları yeniden hız kazanmış bulunuyor.
Kentsel dönüşüm katliamı tam gaz ilerliyor..
Yazık.. Çok yazık.. Vatanını, milletini, doğayı sevenler kahrolmakta..
(*) Yakından Tanıdığım Ünlülerden Yaşar Kemal/Yalçın Toker, Toker Yayınları. Kitap: Tel: 0535 3199349 e-KİTAP:
[email protected]