MHP’nin kurucu Başkanı
Alparslan Türkeş, gerçek bir liderdi ve ülkücü gençliğin
Başbuğ’uydu..
Ülkücü - Milliyetçi hareketin fikri alt yapısını hazırladı,
9 Işık’ı organize etti, milliyetçilere
gönül seferberliğini benimseterek kurduğu partiyi büyüterek yaşattı..
Başbuğun, 1997 yılında vefatından sonra MHP Genel Başkanlığına
Devlet Bahçeli seçildi.
Fakat Devlet Bey, Türkeş’ten devraldığı makamın sorumluluğunu yerine getiremedi. Başbuğ dönemini aratan yanlışlarını bugüne kadar da sürdürdü.
Geçen haftaki yazımda bunlardan kısaca söz etmiş ve özetlemiştim.
İş başına geldiği dönemde iktidar ortağı olan partisini, Koalisyon Hükümetini yıkarak, ülkeyi 1999 seçimlerine götürerek Meclis dışında bırakması ilk hatası idi. Bundan sonra da, partiye zarar veren siyasi hataları birbirini izledi.
Devlet Bey’in, Ülkücü Milliyetçilere yaşattığı hüsran ortamındaki son büyük hatası ise 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki tutumuydu.
O seçimde, AKP iktidardan düşmüş, Meclis çoğunluğu da AKP karşıtı partilerin eline geçmişti..
Millet artık üç partiden (CHP, MHP ve HDP), yıllar içinde oluşarak biriken beklentilerine cevap vermesini istemekteydi.
Vatandaş şöyle diyordu:
“Bir araya gelin, Meclisi çalıştırın, Hükümeti kurun, yok edilmiş olan hukukun üstünlüğünü, kaybolan demokratik özgürlüklerimizi, basın hürriyetini, yargı bağımsızlığını geri getirin, sorulacak hesapları sorun..”
Fakat Devlet Bey, bu yöndeki her şeye, her öneriye
“hayır!” dedi..
Daha seçim gecesi başlamıştı bu olumsuz söylemlerine..
Ve bu uzlaşmaz tutumu yüzünden yapılan 1 Kasım seçimleri, AKP’yi yeniden iktidar yaptı. Diğer üç partiye ise tam anlamı ile hezimeti yaşattı. MHP, HDP’nin de altına düşerek 40 milletvekili ile Meclisteki 4. Parti durumuna sürüklendi.
Devlet Bey!
Başında bulunduğunuz Partinin birinci ilkesi millete ve milliyetçi ideolojiye hizmet etmektir. Türkçülük ve Atatürkçülük ilkelerini yaşatmaktır.
Siz ise, HDP’yi kastederek,
“onların olacağı hiçbir yerde, onlarla birlikte olamayız” diye tutturdunuz. Böylece, üç partinin bir koalisyon kurup, milletin beklentilerine cevap vermesini engellediniz.
Bu noktada size bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum..
Bugün başında bulunduğunuz partinin birinci ilkesi olan
Türk Milliyetçiliği ilkesinin banisi Atatürk’tür. Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadeleyi nasıl kazanmıştı, hatırlayınız.
Cephelerde, Türklerle omuz omuza vererek canını, kanını veren Kürt asıllı vatandaşlarımıza,
“Hayır siz aramıza gelmeyin.. Siz Kürtsünüz.. Biz sizlerle bir arada olamayız” mı demişti?.
Eğer Gazimiz böyle dese ve Milli Mücadelede onlara sırtını dönse idi, sonuç nasıl olurdu hiç düşündünüz mü?
Mesela o günlerde, Antep’i işgalci Fransızlardan kurtarmakta çok zorlanıyorduk.. İşte o zor şartlarda
Karayılan isimli bir Kürt kahramanı çıktı ve bu işi başardı, Fransızları topraklarımızdan atıp, Antep’e Gazi unvanını kazandırdı. Şimdi hala Gaziantep’te onun adına destanlar seslendirilir, türküler yakılır.
Bir başka örnek;
1. Millet Meclisi’nde Dersim mebusu olan bir Kürt
Diyap Ağa vardı. Yunan Ordusunun Polatlı’ya kadar geldiği sırada, Ankara’nın da düşeceği korkusu ile, Meclis’in Kayseri’ye taşınması isteniyordu... İşte o panik günlerinde Diyap Ağa ileri atıldı.. Kitabımın(*) kapağına, Atatürk’ün arabasında, Ata’mızla birlikte resmini koyduğum bu Diyap Ağa kürsüye çıktı;
“Biz buraya savaşmaya mı, yoksa kaçmaya mı geldik?” diyerek Meclis’in Ankara’da kalmasına öncülük etti.
Eğer isterseniz, sizin katı ayrımcılığınıza ışık tutmak için Başbuğ’dan da bazı sözler hatırlatayım..
Alparslan Türkeşle Tarihi Aydınlatan Sohbetler (**) kitabından satırlar:
“Doğuda yaşayan vatandaşlarımız da Türk milletinin özbeöz evlatlarıdır. Bu topraklar üzerinde yaşayan bütün insanlar birbirlerinin öz kardeşleridir.. Doğu insanı temiz, mert, vatansever, namuslu, dindar, ahlaklı insanlarımızdır.
… 900 senedir, doğulusu, batılısı birbirleriyle kucaklaşarak bu vatanı yaratmışlardır. Omuz omuza vermişler, kan dökmüşler, vatanları için, milletleri için canlarını feda etmişler, bu Devleti kurmuşlardır.
Aynı vatanda, aynı dinin mensupları olarak haşır neşir olmuş, kız almış, kız vermiş bir memleketin insanlarını, ayrılacak, ayrı devlet olacak diye kışkırtmak doğrudan doğruya vatana ihanettir..” (sa: 173-176)
Türkeş’in bu sözlerinde
Doğulu derken kasdettiği, elbette ki Kürtlerdi.. Çünkü o günlerde, toplum içindeki kavgalar henüz
etnik köken kaynaklı değildi.
Sağ sol, milliyetçi-komünist ayrımcılığı uygulamadaydı, yani
ideolojikti.. Öyle ki, bütün toplum birimleri, Devlet kadroları, polisler, öğretmenler;
pol-bir, pol-der diye ikiye bölünmüş durumdaydı..
Türk-Kürt ayırımcılığı, sonraki yıllarda patlak verdi ve bu günkü boyutlara ulaştı. Her geçen gün Kürtler azdıkça azdılar.
***
Dikkat ettinizse ben bu sütunda çoğunlukla, Devlet Bahçeli’nin faaliyetleri üzerinde durdum. Onun yanlışlarını göz önüne serip tenkit ettim, yorumladım. Niye? Çünkü gönül verdiğim Partinin başkanı odur.. Dost acı söyler..
Yoksa öteki Partiler; AKP, CHP, HDP’yi yönetenlerin yanlışları yok mu?
Onlar vatana, millete ve partilerine zarar vermekte, Bahçeli’yi fersah fersah aşmış durumdadırlar.
İşte Meclis açıldı, Meclis Başkanı seçilen AKP’li, o Meclisin kurucusu Atatürk’ün adını ağzına bile almadan açılış yaptı..
Yemin töreni sırasında, bazı HDP’liler, kürsüyü dram sahnelerine döndürmüşlerdi.. Yeminde yer alan Türk kelimesini kullanmadılar.. Böylelikle en azından, oturdukları o koltukların temelinde harcı bulunan, yukarıda adını andığım
Diyap ağayı mezarında kahrettiler.. Ruhunu sızlattılar.
İlerleyen günlerde bütün bu konulara.. MHP’deki Kurultay istemleri üzerine Bahçeli’nin ettiği laflara.. MHP’deki yeni adaylar konusuna.. CHP’nin yanlışlarına falan temas edeceğim..
(*)
Atatürkün Kürt Politikası/Yalçın Toker,Toker Yayınları sa: 11
(**) Alparslan Türkeşle Tarihi Aydınlatan Sohbetler/Muhittin Nalbantoğlu, Toker Yayınları. Kitap: Tel: 0535 3199349 e-KİTAP:
[email protected]