Ensar, Çölaşan, ve Kemal Bey!
En azından kritik konularda iki adım geriye çekilerek durum analizi yapmayı bir türlü öğrenemedik.
Ben bunu becerebiliyor muyum, emin değilim ama en azından bu yönde bir gayretim var diye düşünüyorum.
Ensar Vakfı’nda yaşanan çirkin tecavüz olaylarını, Emin Çölaşan’a bir imamın, “O… Çocuğu” sözlerini ve Kılıçdaroğlu’nun üslubunu tartışırken de gördük ki, çoğumuz doğrulardan bağımsız olarak kendi siyasi mevzimizden seslenerek gerçeği sağır hale getirmeyi seviyoruz.
Düşünce konforumuzu bozmanın riskleri var, belki bu riskten korkuyoruz.
Bilmiyorum, belki de insani bir hal ama değişmeyi denemeliyiz.
Ensar Vakfı’ndan başlayalım;
Ensar Vakfı’nda yaşanan olaylar insanlık suçudur.
Tevil götürecek yanı yok.
Tek kelime ile alçaklık.
Hangi Bakan, ya da hangi siyasetçi böylesine alçak bir olaya onay verebilir ki?
İktidarda CHP, MHP ve hatta HDP bile olsa, “Bu işi siz yaptınız!” suçlamasını yapmak haksızlık olmaz mı?
Peki, problem ne?
Problem; bu tür olaylarda muhafazakar geleneğin genlerinde, “Bu olayı dinimize saldırı gerekçesi yapacaklar. Vaziyet alalım” endişesinin olmasıdır.
Kurumu, suçluyu korumaktan bağımsız otomatik gelişen bir refleks bu.
Doğru mu? Değil.
Değil ama bu topraklar gösterdi ki;
Aynı suçu işleyen birisi seküler, diğeri muhafazakar iki kişiye basının ve sol duyarlılığı olan kesimlerin şimdiye kadar geliştirdiği tavırlar hiç adil olmadı.
Muhafazakar geleneği korkutan tam da bu duygudur ama yine de bu duygunun yenilmesi, suç ve suçluya gereken tepkinin her türlü şartlanmadan uzak verilmesi gerekirdi. Bu noktada eksiklik olduğu açık.
Sol cenah; karşılaşılan bu çirkin durumlarda, “İşte muhafazakarlar böyledir!” diyerek genelleme ucuzluğunu bir kenara koyarsa, muhafazakar gelenek daha objektif olabilir.
Bir de Emin Çölaşan olayı var;
Çölaşan’ın durduğu siyasi zeminin elbette eleştirilmeye layık onlarca tartışmalı kolonları var ama yanlış, kime yapılırsa yapılsın, yanlış olma özelliğini korur.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli bir imam, resmi facebook sitesinden Çölaşan’a, “O… Çocuğu” diyecek kadar seviyesiz kelimeler kullandı.
Bu küfürleri bir imam yapıyorsa; iki değil, 5 adım geriye çekilerek durum değerlendirmesi yapmalıyız.
Ahlakı, sevgiyi, Kur’an-ı Kerimi tebliğ eden bir görevli; hem İslam kurallarını çiğniyor, hem de siyaset yapıyorsa, ve bir de buna tepki gösterilmiyorsa, aslında yara alması istenilenin ne olduğunu düşünmeliyiz.
Olmaz. Yanlış, yanlıştır…
“Yanlış yapana yanlış yapılıyor. Sessiz kalalım!” mazeretine de sığınmak küçüklüktür.
(DİP NOT: CHP Milletvekili tarafından Atatürk’ün fotoğrafı indirildiğinde tek satır yazmayan/yazamayan bir Emin Çölaşan var maalesef. Daha da ötesi Çölaşan’ın eşi Tansel Çölaşan ki; kendisi Atatürkçü düşünce derneği başkanı olmasına rağmen konu ile ilgili tek kelime açıklama yapmadı/yapamadı ama ortada zedelenen bir hukuk varsa, isimlerin üstünü kapatıp, o hukuku koruruz. Her kalem, kendi vicdanına hesap verir! Bu satırların yazarına CHP'li Milletvekili tarafından, "Cep telefonuna, bilgisayarlarına el koyun!" denildiği zamanki derin sessizlikleri saymıyorum bile!)
Sözün özü şu;
O İmam ve o imamı koruyanlar kesinlikle hatalıdır.
Küfür ve hakaret insanlığın, hele hele İslam’ın çocuğu olamaz.
O imam cüppesini çıkararak konuşmalı ki; sığındığı yer belli olsun!
Gelelim Kemal Kılıçdaroğlu konusuna;
“Aslında öyle demek istemedi!” kelimesi bile sarf edilen sözlerin problemli olduğunu gösteriyor.
Liderin arkasında durma ihtiyacı hissedilen, liderin de, “Çark etti demesinler!” diye inat gösterdiği bir tartışma bu.
Biz erkekler kendi aramızda konuştuğumuz ve bize de masum gelen bazı kelimeleri bayanların yanında konuşmayız.
Haya ederiz. Nezaketsizlik kabul ederiz.
Kelimenin semantik değerlerine sığınarak kaçamayız.
Buz gibi yanlış sözler bunlar.
Bu kelimelerin altında, “Siz bu kelimelere layıksınız!” anlayışı yatıyor.
Kılıçdaroğlu kendisine ve seçmenine haksızlık etme pahasına yanlışında ısrar ediyor.
Bırakın kelime oyunlarını bir tarafa…
Hani bayanlara pozitif ayrımcılık yapan CHP?
Nerede asgari nezaket?
Diyelim ki maksadınız o değil.
İyi ama öyle anlaşıldıysa, böyle anlayan kesimin hassasiyetlerinin sizin için bir önemi yok mu?
Sağ cenahtan oy almayı bu üslupla mı becereceksiniz Kemal Bey?
Tüm siyaset ve kalem erbabı için yazıyorum;
Nezaket ve saygıyı siyaset üstü yapmak bu kadar zorsa, niye siyaset yapmakta ısrar ediyorsunuz?