Dönüyor. Bir şeyler dönüyor yine!
Bin kez söyledik, yine tekrarlayalım;
“Evet” demek de, “hayır” demek de eşit derece de onurlu bir vatandaşlık görevidir.
Hiç kimse verdiği karar nedeni ile küçümsenemez, horlanamaz.
Peki, realite böyle mi?
Değil…
“Evet” diyene, “G.t kılları” diyen bir kesimle, “Hayır” diyene hain diyen kesim yine kaşını kaldırmaya başladı.
Bu yaklaşımlar Türkiye’yi derinden etkileyecek yeni kamplaşmaya hizmet ettiğine göre, bunu yapanlar ya cahil, ya da amaçları Türkiye’yi parçalayacak yeni bir zemin meydana getirmek.
Bu gerginlik fayını henüz kırılmadan ortadan kaldırmak için iktidar ve muhalefet unsurlarının kullandıkları dili revize etmeleri şart.
Peki, ilk adımı kim atmalı?
Güç kimde ise o!
Kudretli iken mütevazi olmanın anlamı vardır.
Dilenci mütevazi olsa ne olur, olmasa ne olur.
Kudret ve mütevazilik yan yana gelince şahane bir ikili olur.
“Hayır” cephesindeki hareketlilik ilginç bir seyir izliyor.
Mesela Meral Akşener.
Akşener’e kişisel olarak rezervim vardır ama doğal olarak hayır demek ana sütü gibi hakkıdır.
İzinli olarak konuştuğu otelde ışığı kesmek ne demek?
Akşener’in ışığını kesmenin iktidar cephesine eksi yazılacağı açıkken, böyle bir teşebbüsü kim yaptı?
Büyük ihtimalle bu bir provokasyon. Ya da iktidara yaranmak için iktidara kötülük yapan bir cahil!
Ya İrfan Değirmenci!
Doğan Gurubu Değirmenci’yi, “Hayır” dediği için gurubun ilkelerini çiğnemekle suçladı.
Evet, bir gurubun böyle bir ilkesi olabilir.
Ama fena halde sırıtan, Fatih Çekirge köşesinde, “Evet” demesine rağmen Doğan Gurubunun tek bir ikazına dahi muhatap olmaması!
Değirmenci ve Akşener olayları ya cahillik, ya provokasyon.
3. ihtimal varsa aklım almıyor.
“Hayır” ya da “Evet” demek bir kahramanlık değildir.
Sadece bir vatandaşlık görevidir.
Bu iki kararın üzerinden kişisel şöhretlerini cilalamak isteyen, rant peşinde koşanlara pirim vermek, altımızdaki halıyı çekmektir.
Bırakın vatandaş rahat rahat kararını versin.
Ötesi gerçekten ayıp.