Büyük bir plan var!
Biliyoruz, biliyorlar; Anadolu topraklarını vatan yapmamızı Avrupa hiçbir zaman sindiremedi.
Bazen kendileri, çoğu zaman da kendileri namına ateş edenlerle üzerimize geldiler.
Bu gezegenin büyülü kelimesi medeniyeti, Müslümanlar başlatsa da; ne yazık ki sürdüren onlar oldu.
Batı, varoş bir mahallede gösterişli ciplerle hava atan ergenler gibi davranma refleksinden bir türlü vazgeçmiyor.
Dünya henüz Avrupa’nın, “Güçlü olan haklıdır” gibi neresinden baksanız ucube abidesi tezine güçlü ve onurlu bir yanıt ver(e)medi.
Medeniyetin bir parçası teknoloji ise, diğer parçasının ‘insanlık onuru’ olduğunu, başkasının ülkesini petrol için işgal eden, işgal ettiği topraklarda başkasının karısının ırzına geçen Avrupa için onur kelimesi artık çok şey ifade etmiyor.
Neredeyse tüm terör örgütlerini Müslüman aleminin lideri olarak gördüğü Türkiye için seferber ettiğini 15 Temmuz gecesi ve sonrası yeniden gördük.
O kadar ileri gittiler ki, ABD’li general içeri alınan darbeci generaller için, “Müttefiklerimize dokunmayın” diyecek kadar arsızlaşabildi.
Dikkat!
En büyük belge itiraftır.
ABD’li general 15 Temmuz’un darbeci generalleri için, “MÜTTEFİĞİMİZ” dedi.
Almanya, PKK’dan 9 yıl hüküm giyen suçluyu serbest bırakırken, eş zamanlı, “Türkiye ile problemi olanlara kapımız açık” diyebiliyor.
Örnekleri çoğaltabiliriz ama okuyucu, yazandan daha iyi bildiği için malumun ilanına gerek yok.
Peki bu arsızlık, bu hayvani iç güdü ile yapılan limitsiz, kuralsız saldırganlık nereye kadar ilerleyecek?
Bunu şimdilik bilmiyoruz ama soruyu biz ne yapıyoruz, ne yapmalıyız diye kendimize sormak daha faydalı olabilir.
Türkiye meşru müdafaa halinden, kontrollü bir karşılık verme sürecine geçmeli mi?
Bu soruyu anlamlı kılacak çok sayıda gerekçemiz var.
En azından sert bir meşru müdafaa ayakta durmamız için zorunlu görünüyor.
Yakamızı bırakmaya niyetli görünmeyen Avrupa’ya direnmeyi kim ayıplayabilir ki?
Ya da ayıplasa ne olacak?
Mesele kaba bir Avrupa eleştirisi ya da düşmanlığı değil elbette.
Bu topraklara ve bu toprakların üstünde yaşayanlara yapılan saldırılara, bu toprakların üstünde yaşayan insanların vereceği bir yanıt olması gerekmez mi?
Parçaları bir araya getirdiğimizde Avrupa’nın şimdiye kadar yaptıklarından daha büyük, daha karanlık bir planı olduğunu görmemek için beynimiz, iki gözümüz, bir kalbimizin olmaması gerekir. Şükür ki var…
Avrupa, karanlık enerjisini Erdoğan üzerinden kamuoyuna aktararak, Erdoğan karşıtlarını yanına çekmek, bu sinerjiden doğan gücü de Türkiye’yi bloke etmek için kullanıyor.
Erdoğan’a muhalefet etmek, iktidarı eleştirmek, başta muhalefet ve medya olmak üzere herkesin ana sütü gibi hakkıdır.
Eleştiriye tahammül yoksa, demokrasi de yoktur ama istilacı Avrupa’nın saldırılarında da Erdoğan’ın karşısında olmanın vicdani bir izahı olabilir mi?
Erdoğan’ın varsa yanlışı bir gün hesabını sorarsın.
Ama bu hesabı sorman için de önce bir Vatan toprağının halen senin olması gerekmez mi?
Dünya’nın her yerinde haklılığımızı anlatmak ve gücümüzü göstermek için bir legal bir sosyal intifada şart görünüyor.
Anlaşılıyor ki;
Avrupa bize her yüzyılda bir, “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” dedirtecek!