31 Mart mahalli idareler seçimlerine 10 gün kaldı.
Tüm il ve ilçelerde adaylar yoğun bir çaba sarf ediyorlar.
Bu seçimlerde farklı ittifaklar söz konusu. Burada ittifaktan kastımız resmi formel ittifak değil, fiili işbirlikleri şeklinde gerçekleşen ittifaklardır.
31 Mart seçimlerinde, çoğu seçim çevrelerinde AK Parti ve MHP Cumhur İttifakı şemsiyesi altında seçimlere giriyorlar. Bu ittifak, partilerden birinin aday göstermeyip ittifakın diğer kanadının adayını desteklemesi, oyları ona vermesi şeklinde gerçekleşmektedir.
Bu seçimlerde, daha önce Cumhur İttifakını destekleyen Yeniden Refah Partisi (YRP) de büyük ölçüde ülke genelinde aday göstermiştir. Cumhur İttifakı çevrelerinde, YRP’nin bu tutumunun, kendilerinin gösterdikleri adayların kazandırılmaması amacına yönelik olduğu düşünülerek, CHP lehine sonuçlar doğurabileceği şeklinde değerlendirilmektedir.
Benzer şekilde, İyi Parti ve diğer bazı partilerin de ülke genelinde çoğu seçim çevrelerinde seçimlere kendi adayları ile girdikleri görülmektedir.
Bu çok adaylı seçim yarışının özellikle büyük partiler için mutlaka etkileri olacaktır.
CHP’nin DEM’lenmesi
31 Mart seçimlerine yönelik olarak çoğu seçim çevrelerinde CHP ile DEM arasında “KENT İTTİFAKI” adı altında işbirliği gerçekleştirildi.
Aslında DEM ve selefleri ile CHP arasında son yıllarda ittifak ve işbirliği sürekli olmuştur. Fakat özellikle İyi Parti ve seçmen tabanı zayıf diğer sağ eğilimli siyasi partilerin de Millet İttifakında yer alması sebebiyle bu ittifak nispeten perdeli yapılmaya çalışıldı. Maksat, İyi Parti ile diğer partilerin milliyetçi ve vatanperver tabanının ürkütülmemesini sağlamaktı.
31 Mart seçimlerinde Millet İttifakına dâhil olan bütün partiler ülkenin çok büyük kesiminde kendi adayları ile seçimlere katılıyorlar. Bu vesileyle, esasen 2023 seçimlerinde üzeri örtülmeye çalışılan Millet İttifakı ile DEM arasındaki fiili işbirliğinin yerini, 31 Mart seçimlerinde aleni işbirliği almıştır. Bu işbirliği CHP ile DEM arasında gerçekleşmiştir.
Çoğu kişi, “efendim, CHP ile DEM arasında formel bir ittifak yoktur; bazı seçim çevrelerinde ‘KENT İTTİFAKI’ gerçekleştirilmiştir” demektedir.
Burada elbette ki seçim ittifakı iki türlü tezahür edebilmektedir.
Birincisi, resmi ve formel olarak ittifak yapılması. 2023 seçimlerinde gerçekleştirilen Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı bunun bariz misaleridir.
İkincisi, informel ve fiili şekilde gerçekleştirilen ittifaklardır. Genellikle 31 Mart mahalli idareler seçimlerinde bu tür ittifaklar söz konusudur.
İkinci tür ittifaklar, genellikle bir partinin aday göstermeyerek diğer partinin adayını desteklemesi şeklinde gerçekleşmektedir.
İkinci tür ittifaklar bazen hülleli şekilde de olabilmektedir; şöyle ki:
Bir parti, diğer parti ile aleni ittifak görüntüsü vermek suretiyle bazı seçmenlerin ürkütülmemesi maksadıyla, şeklen aday gösterir, fakat tabanına diğer partiyi desteklemeleri yönünde fiili telkinler yapabilir. Burada artık hülleli bir ittifak söz konusudur.
Bu sebeple, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde CHP ile DEM arasında hülleli ittifakın varlığından söz edilebilir.
Sıkı durun! Burada çok önemli bir ÖNGÖRÜMÜ paylaşmak istiyorum; o da şudur:
Ekrem İmamoğlu’nun mutlaka seçilmesini isteyen üst akıl, DEM’in ayrı adayla seçimlere girmesi halinde alacağı oyların İmamoğlu’nun seçilmemesine sebep olabileceğini öngörmeleri halinde iki yoldan birini tercih edebilir.
(1) Birincisi, fiili telkinler yoluyla DEM’in adayına verilecek oyların iyice sembolik düzeye inmesinin sağlanması;
(2) Birinci tercihin İmamoğlu’nun seçilmesi için yeterli olmayacağının öngörülmesi halinde, DEM adayı Meral Danış Beştaş’ın “ADAYLIKTAN ÇEKİLMESİ”nin sağlanması.
Burada bir hususa temas etmek isterim.
İstanbul, Ankara ve diğer çoğu illerde DEM’in ayrıca aday göstermiş olması, tamamen taktikseldir. Burada iki parti arasında yapılan şeffaf görünümlü ama gerçekte gizli mahfillerde gerçekleştirilen anlaşma icabı, her iki partinin de, ayrıca aday gösterseler de, seçilebileceği öngörülen adaya oy vermesi konusunda mutabakatı söz konusudur. Her ne kadar iki parti yetkilileri kendi adaylarının seçilmesi üzerinde çaba sarf ettiklerini söyleseler de, bu sözler tamamen taktiksel ve görüntü vermekten ibarettir. Çünkü CHP-DEM arasında tesis edilen ve adı “KENT İTTİFAKI” olarak konulan ittifak tam da bu amaçla yapılmıştır.
Güneydoğu illerinde DEM, kendi adayları ile seçimlere girmektedir. Batıdaki seçim çevrelerinde CHP-DEM arasında kurulan ittifak yoluyla DEM’li seçmenlerin CHP’li adaylara kanalize edilmesi amaçlandığı halde, Güneydoğu illerindeki bazı seçim çevrelerinde, her ne kadar CHP aday gösterse de, CHP’li seçmenlerin şeffaf görünümlü gizlenen anlaşma icabı DEM’e yönelmesi sağlanacaktır.
CHP ile DEM arasında tesis edilen Kent İttifakı ile amaçlanan şudur:
“Birbirlerine, seçilmelerini sağlamaya yönelik destek vermek”.
CHP’nin DEM’lenmesinin Neticeleri
Türkiye’de kamuoyunda yaygın kanaat, DEM’in eli kanlı terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı olduğu yönündedir. Hatta DEM’de çoğu önemli kritik kararların DEM yönetimine PKK tarafından dikte ettirilerek alındığı yönünde yaygın kanaatler var. Çoğu açıklamalar ve îmalar da, bu yöndeki kanaatleri güçlü şekilde destekleyici yöndedir.
Kent İttifakı şeklinde süslü ifadelerle sunulan bu ittifakı meşrulaştırmak ve olağanlaştırmak isteyen bazı çevreler, özellikle CHP’li çevreler, bu ittifakın tarafı olan DEM kanadının yasal ve meşru bir parti olduğunu, bunun yadırganmaması gerektiğini söylüyorlar.
Oysa her şey şekli yasallıktan ibaret değildir. İnsanlarda vicdan ve basiret diye iki duygu ve özellik vardır. DEM’in yasalmış gibi gösterilmeye çalışılması, toplumun çok geniş kesimlerinin vicdanlarında kabul görmemektedir. Şimdi DEM-PKK ilişkileri bazı yönlerden o kadar açık ki, bunu gören ve bilen insanlar için, yukarıdaki DEM’i meşrulaştırıcı söylemlerin hiçbir inandırıcılığı yoktur.
DEM’in, onbinlerce askerimizi, polisimizi, masum sivil insanlarımızı hunharca şehid eden, katleden PKK terör örgütü ile olan ilişkilerinin zahir olarak bilindiği ortamda, CHP’nin bu parti ile ittifakı, işbirliğini iyicene alenileştirmesi, toplumdaki milliyetçi, vatanperver, dindar çevrelerde çok sarsıcı şekilde etkiler meydana getirebilecek istidada sahiptir.
Afyonkarahisar, Manisa vd. bazı illerde milliyetçilik, ulusalcılık baskın bir özelliktir. Bu illerin Büyükşehir Belediye Başkan adaylarının, DEM ile aralarına mesafe koyma çabalarıyla amaçları, bu illerdeki seçmenlerdeki milliyetçilik, ulusalcılık, vatanperverlik, dindarlık gibi hassasiyetlere sahip kişilerin oylarını kendilerine çekmeye çalışmaktır.
Ama özellikle CHP’nin Afyonkarahisar Büyükşehir Belediye Başkan adayı Burcu Köksal’ın “seçilirsem belediyenin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak” sözleri üzerine, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in tepkisi, “bu ifadeler bir ‘dil sürçmesi’dir” dedi. Özel, bu sözü ile Köksal’ın ifadelerini tasvip etmediğini ortaya koydu. Diğer yandan Burcu Köksal’a en sert tepkiyi veren CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu da “‘Belediye başkanı olursam, şu partilileri belediyeye almam, şu partililer hariç şunlarla görüşürüm’ diyen ya kendine başka bir iş bulacak ya da başka parti bulacak” dedi. İmamoğlu bu sözleriyle, bu konuda DEM ile çok üst düzey bir bütünleşme görüntüsü vermiş oldu. Bunlar, CHP tabanındaki milliyetçi, ulusalcı, kuva-yı milliyeci seçmenlerle, CHP’ye oy vermesi muhtemel olan İyi Partili ve diğer partili seçmenlerin ürkmesine sebep olabilecektir.
Nitekim bazı anketlerde, daha önceki seçimlerde CHP’nin açık ara farkla kazandığı İzmir, Aydın gibi illerde AK Parti’li adayların ya başa baş ya da önde görünmesi, bu tespitlerimizi doğrulamaktadır.
Elbette ki bu anketler, kesin gösterge olamaz. Ama bütün bütün de göz ardı edilemez.
Ben bir iddialı söz daha söylemek istiyorum:
CHP-DEM arasındaki aleni ittifakın bedelleri, anketlerde görünenlerin çok ötesinde olabilecektir. Çünkü önceki dönemlerdeki gizlenmiş ittifakların olumsuz etkileri nispeten az olabilmekte idi. Ama artık şimdi, CHP-DEM ittifakı, çok aleni olarak “KENT İTTİFAKI” süsü altında göstere göstere yapılmaktadır.
Bir yandan PKK tarafından şehid edilen askerlerimizin cenazelerine katılıp, diğer yandan da şehid cenazelerinden ayrılan kişilerin DEM’lenen CHP’ye oy vermesini beklemek ham hayalden öte bir şey değildir.
Harici güçlerin ülkemizi parçalamaya yönelik olarak aparat olarak kullandığı PKK terör örgütünün mutlak olarak yönlendirdiği DEM ile CHP arasındaki bu sıcak ilişki, CHP’nin de “SÖMÜRGECİLERİN PARTİSİ” görüntüsü vermesine sebep olmaktadır. CHP yönetimi bu gerçekliği ne kadar görüyor bilinmez, ama 31 Mart seçimlerinde CHP’ye bunun bedelinin çok sert bir şekilde seçmenler tarafından kesileceği söylenebilir.
Bir hususa daha temas etmek isterim.
Genellikle sadık CHP’li seçmenler, kendi eğilimlerinde olan Televizyon ve diğer medya unsurları haricindekileri izlemiyorlar. Bu sebeple de, aslında farklı kanalları izlemeleri halinde, eğilimleri değişebilecek iken, bu körü körüne kendi eğilimlerindeki kanalları izlemeye yönelmeleri, CHP tabanını nispeten koruyabilmektedir. Ama DEM’in meşrulaştırılması yoluyla PKK’nın meşrulaştırılması gerçeğini gören her bir milliyetçi, vatanperver seçmenin bu şartlarda CHP’li adaylara oy vermeleri oldukça zor görülüyor.
CHP’nin tamamlayıcı mahiyetteki diğer bazı handikapları da şunlardır:
* Aday tercihlerinin meydana getirdiği sarsıntılar ve kaos ortamı.
* CHP İstanbul İl Binasının alımı ile ilişkilendirilen “para kuleleri” görüntülerinin CHP’ye bir bedel ödetmesi muhtemel görünmektedir.
* Bazı CHP’li belediyelerin sergiledikleri düşük performanslar, ilgili seçim çevrelerinde CHP aleyhine sonuçların ortaya çıkmasını tetikleyebilecektir. CHP’li İmamoğlu’nun 2019 seçimlerinde verdiği vaadlerin çok büyük ekseriyetini gerçekleştirmediği gibi, verdiği bir çok vaadi de hatırlamadığını söylemesinin bir bedeli olacaktır.
31 Mart seçimleri üzerinde etkiler meydana getirebilecek daha başka etkenlerden de söz edilebilir ise de, şimdilik bu kadarla yetinmek istiyorum.
Final söz olarak şunlar söylenebilir:
Yukarıda sıraladığımız etkenler, 31 Mart seçimlerinde, özellikle CHP’nin PKK’nın güdümünde görünüm sergileyen DEM ile bu kadar aleni işbirliği yapmasının bedelleri, çok ağır olabilir, bu seçimler CHP için hüsranla sonuçlanabilir. Bu hüsran kapsamında DEM’lenen CHP, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını kaybedebileceği gibi, kalesi olarak bilinen İzmir, Aydın, bir önceki seçimde çok büyük oy farkı ile kazandığı Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını da kaybedebilir.
Elbette ki bunlar birer öngörüdür. Bu öngörünün gerçek olarak test edilmesi, 31 Martta söz konusu olacaktır. Özellikle son on gün içinde Cumhur İttifakı adaylarının çok bariz hata yapmamaları halinde bu öngörülerin gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu kanaatindeyim.