Haber, sefaletin resmi. Haber, bütüne yapışan kirin en küçük parçada da aynıyla hüküm sürdüğünün küçücük bir detayı. Ve haber, gazetecilerin meslek etiği ile mesafe ayarlama sorunun ete kemiğe bürünmüş hali.
Diyor ki o haber; Tarsus Belediye Başkan adayı Tevfik Uzun, düzenlediği basın toplantısında gazetecilere cep telefonu dağıttı. Telefonların hattı içinde, faturaları da uzun ödeyecekmiş.
Buraya kadarı haberin çıplak yanı.
Bir de “değer” yanı var. O da şu: Dağıtılan bu telefonları birkaç istisna dışında oradaki tüm gazeteciler kabul etti.
Ve “değer”e değer katan bir şey daha: Başkanın dağıttığı telefonların ederi 65 lira.
***
Şimdi bu değerleri, çıplak haberi, başkan adayının “Bu telefonları dağıttım ki gazetecilerle aramızdaki iletişim hiç kopmasın” açıklamasını kenara kaldırıp asıl fotoğrafa bakalım.
65 liralık telefona bile hayır diyecek bir meslek ahlakına sahip olmayan gazeteciler neyin ardıllarıydı? Köşesini gün aşırı sayın bilmem nelerin daveti üzerine gidip görüp ve çok fena beğendikleri mekanların tanıtımları, tavsiyeleri ile dolduran ulusaldaki ağabeylerinin mi?
Bunu yapanların aynı zamanda köşelerindeki diğer kutucuklara adeta utançlarını gizlemek için meslek ahlakı ahkamları kesip tanıtım kutucuklarını meşrulaştırmaları telefona tav olan gazetecinin gülümseyerek poz verebilmesinin zemini değil miydi?
65 ile 165 ya da 1965 TL’nin karşılıksız kabul edilmesinin ketagorik aynılığı ile Tarsus’un o yerel gazetecilerinin ulusal basının köşe başlarıyla ahlaki aynılıktan başka neydi?
Hiçbir şey değildi. O neyse diğeri de oydu. Yıllar boyu basının büyük tekerleri o yoldan gitti, kendilerinden sonraki nesle, daha küçük tekerlere içinde ahlak harcı bulunmayan yollar döşedi. Herkes ölçeğine göre verdi. Herkes ölçeğine göre aldı. Birileri 65 liralık telefona tav oldu, birileri 5 yıldızlı tatillere, birinci sınıf lokantalara. Aradaki tek fark 65 liralıklar sadece dudak bükme ve küçümseme hedefiydi, 5 yıldızlıklar ise baş tacı.
Ve bu arada; Yalılarında oturup lokallerinde attıkları iki tekle basına ve memlekete ayar verme hevesindeki cemiyetler ve konsey lordları hep sessizdi. Ne maaş alamayan gazetecileri dert ettiler, ne bir gazetecinin 65 liralık olabilecek kadar küçülmesini.
Çünkü onlar hem yaraydı hem neşter. Yaradan oluştukları için doğdukları bedeni kesemeyecek kör bir bıçak. Ama o bıçak köreldikçe yara daha da açılacak, etrafa saçılacaktı.
Sevinin lordlar… Keyif guruları… Her şeyin tadından çok fena anlayıp bunu kendilerine saklayamayacak kadar yüce gönüllü olan okur sevdalısı gurmeler. Siz yeyip semirdikçe bir bünye aynı oranda küçülüyor.
Merak edeceksiniz ve belki diyeceksiniz ki “o bünye de ne ola ki?” Gazetecilik desek… Pardon, sizi ilgilendirmiyordu değil mi?
sabriye 9 Şubat 2009 Pazartesi 10:02
|
ali eren 7 Şubat 2009 Cumartesi 21:00
|
kerim 7 Şubat 2009 Cumartesi 10:49
|
nadire 7 Şubat 2009 Cumartesi 10:46
|
mehmet ali 7 Şubat 2009 Cumartesi 10:45
|
7 Şubat 2009 Cumartesi 10:44
|