Kuddusi, Kavurmacı, Atatürk ve eleştiri hakkı…
Ergenekon’un ‘kasa’sı denilen Kuddusi Okkır’ın beş parasız ve göz göre ölümü vicdanı taş olanların bile yüreğini kanatmıştı.
Acımasızlık ve adaletsizlik karşısında en kuvvetli ideolojilerin çöküşünün bir anlamda sembolü oldu Kuddusi Okkır.
Vahşi bir süreçti.
Ne olduğunu anlamaya çalışanlar bile tehdit altında kaldı.
Savcı, sorguya giren bir çok kişiye bu satırların yazarını sordu.
Telefonlarım dinlendi. Dinlenen konuşmalarım ve bana yönelik “İşini bitirin” ifadesi Ergenekon iddianamesinde duruyor.
O dönem Turktime’da yazan ve Ergenekon’dan içeri alınan çok tanınmış bir isimin köşe yazısını ve resmini ağır tehditlere rağmen aylarca siteden indirmedim.
Oysa açıkça yazayım ki;
Özellikle Ergenekon’un ilk başlangıcında, Devletin içine çökmüş unsurların temizlendiğine inandım. (Az sayıdaki kurunun yanında yaş da yanınca, suçlular da masumlaştı!)
İnsanın kendinden bahsetmesi hoş değil ama süreçlerin canlı tanığı olarak başka çarem yok.
28 Şubat döneminde de bir köşe yazımdan dolayı DGM’de (Devlet Güvenlik Mahkemesi) 1 yıl 8 ay kesinleşmiş hapis cezasına çarptırıldım.
28 Şubat sürecinde de, Ergenekon sürecinde de, FETO sürecinde de Allah şahit ki hiç birisine eğilmedim.
Eksikliğim, süreci yeterince erken çözememek gibi insani hatalarım elbette oldu ama teslimiyetim olmadı.
Güneş gazetesi, Turktime ve televizyon arşivlerine bakanlar görür ki, FETO’yu en kuvvetli olduğu zamanlarda da çok sert eleştirdim.
Şimdi içeride olan Zaman gazetesinin bir yöneticisi tarafından, “Bizden Televizyonda özür dilemezsen canını yakarız” diye tehdit edildim.
İnandığımı yazdığım ve söylediğim için elbette özür dilemedim.
Bu tehdidin şahidi de ünlü bir televizyoncudur. (Bu ve benzeri bir çok olayı bir kitapta detaylandıracağım)
İktidarın önemli isimleri ile halen mahkemem devam ediyor.
Velhasıl içimi acıtan; 28 Şubat, Ergenekon ve FETO süreçlerinde yılanın belini kıracak kadar kıvrak olanların kendisini muteber diye gösterme kabiliyetleridir.
Doğrusu bu bir kabiliyet mi, balık hafızamızın doğal sonucu mu?
İşte bunu bir türlü çözemedim.
İstanbul Belediye Başkanı’nın damadı Kavurmacı olayını biliyorsunuz.
Kayınpederi ile ilgili bu kadar şaibe ortada dolaşırken, suçları açık olan damadın adeta nanik yaparak ortadan kaybolması çok can yakıcı.
Bu örnek bile FETO unsurlarının halen aktif olduğunu yeterince gösteriyor.
Parayı yönetenlerin ensesine binmeyip, bakkal kasapla mücadele devam ederse, FETO’ya can suyu verilmiş olunur.
Adalet. Adalet. Adalet.
ATATÜRK
Bütün meselelerimiz bitmiş gibi, nasılsa belli bir çevrede prim yapar diye Atatürk’e küfür, hem de bel altından, üstelik tek bir kanıt dahi olmadan hakaret edenler bunun bir kul hakkı olduğunu bilmiyorlar mı?
İspat mı?
Peygamberimiz şöyle buyuruyor;
“Kim bir kulun ayıbını örterse, Allah da o’nun ahirette ayıbını örter”
Üstelik bir düşünün;
Gerçek olan bir ayıptan bahsediyor peygamberimiz.
Ya bir de yalansa?
Yalan zaten Müslüman’ın malı değil.
PROBLEM NE?
Bazı dostlarla tatlı atışmalar yaşıyoruz.
Diyorum ki; İktidara muhalefet etmek herkesin ana sütü gibi hakkı.
Hatta; Bir iktidar meşruiyetini muhalefetten alır ama iki konuya dikkat etmenin hayati olduğunu düşünüyorum.
1) Türkiye’nin güvenlik konseptine aykırı durmamak.
Yani; içeride ve dışarıda Türkiye sıcak veya soğuk savaş riski ile karşı karşıya olduğu zaman hiç değilse bu konuda iktidarın yanında olmak.
2) Küfür ve hakaret yerine ağır da olsa eleştiri sınırını muhafaza etmek.