HDP için karar zamanı!
Önce PKK, sonra HDP, açık bir şekilde Kürt vatandaşlarımızı kalkışmaya davet etmesine rağmen, PKK’nın kadrolu elemanları dışında ezici bir Kürt çoğunluğu bu isyan çağrısına olumlu yanıt vermedi.
Kobani’nin bir bahane olduğu ortada.
Çünkü, başta Kobani olmak üzere yeryüzünün her yerinde, Türkiye’den başka Kürtlere kucak açmış başka bir ülke yok.
Barış, HDP’nin işine gelmeyen bir siyaset alanı.
Mağduriyet siyasetinin dışında Kürt kardeşlerimize ikinci bir seçenek getiremeyen BDP’nin elinde geriye kalan tek kart, kaos…
Kobani’yi çözüm sürecinin pazarlık marjı, siyasi pazarlık unsuru yapmaya çalışmak, HDP’nin içine düştüğü çaresizliği de belgeliyor.
Legal bir partinin, illegal bir çağrı yapacak kadar siyaseten tükenmesi kendileri açısından acınacak bir fotoğraf.
23 kardeşimizin katili, “Sokakları ateşe verin” çağrısını yapanlardır.
Demirtaş’ın dün yaptığı basın toplantısında, “Kürtler zaten açılımın yavaş yürümesinden rahatsızdı.” açıklaması bile, bu kalkışmanın nedeninin açık bir itirafıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “IŞİD ne ise, PKK’da aynıdır.” sözüne, yüzde yüz katılıyorum.
PKK unsurlarının, mesele ırkçılık olunca, bu konudaki birinciliği kimseye bırakmadıklarını, son olaylarda, kendi akrabalarını bile ırkçılık adına öldürmelerinden yine teyit ettik.
Demirtaş’a soruyorum;
Kürt siyaseti; öldürme, yaralama, yakma ve yağma ile mi yükselecek?
Kobani’yi kurtarmak için, Kobani’ye tek destek veren Türkiye Cumhuriyeti’ne baş kaldırma teşebbüsü, meselenin Kobani olmadığını gösterdiğine göre, asıl dertleri ne acaba?
HDP için artık karar zamanıdır;
Artık kendilerini; legal, ya da illegal olarak tanımlama vakitleri gelmiştir.
Birkaç gündür yaşadığımız can sıkıcı gelişmelerin iyi bir yönü de oldu;
Türkiye şunu gördü ki;
Treni rayından çıkarmak isteyenler pusuda!
Işıkları söndürmek isteyenler, kapı eşiğinde!
Kardeşliğimizi bitirmek isteyenler, birkaç adım ötede!
Bilinen bilinmeyen, görünen görünmeyen, kendisini saklayan saklamayan herkes ve her devlet bilsin ki;
Türkiye Cumhuriyeti; bedeli ne olursa olsun, payidar kalacaktır!
*Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş Gazetesi'ndeki köşesinden alınmıştır...