Bir daha mümkün mü?
CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, mevcut şöhretini, kendisi gibi düşünmeyenlere hakaret etmesiyle sağlayan bir siyasetçi.
Dilinin kemiği olmamasını hüner zanneden, İslam’a yönelik taşıdığı kini, 3. sınıf bir tiyatrocu tavrıyla kamuoyuna aktarmakla görevli, üslup yönünden Kamer Genç, içerik açısından Salman Rüştü’yü andıran tuhaf bir kişilik.
Göz bebeklerine hapis olmuş kinini, diliyle dışarıya atarken aldığı keyifli halini hissetmemek mümkün değil.
Kamuoyu Aygün’ün hangi sözlerle inananlara hakaret ettiğini iyi bildiği için, burada tekrarlayarak PR’ını yapmayacağım ama bu kin dilinin, CHP ve Aygün’ün bizzat temsil ettiği kitleye yara verdiğinin bilinmesini arzu ederim.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sağ yanına Müftü İhsan Özkes, sol yanına Hüseyin Aygün’ü alarak geliştirmek istediği siyaset, aşureden lahmacun çıkarma projesi olduğu gibi bu halkın zekasını da aşağılamaktır.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözünü iyi bilen CHP’li Müftü Milletvekili İhsan Özkes’in, Hüseyin Aygün’e bir çift söz söylemesini beklemek, kendisini seçenlerin hakkı değil mi?
Aygün’ün, PKK’ya, “İyi çocuklar” demesine, CHP’den bir itiraz beklemiyorum ama, CHP’nin kendisini 1. sıradan seçmesini, muhafazakar kesimle sorunu olmamasına kanıt olarak gösteren Özkes, muhafazakar kitleye kesintisiz ağır hakaretlerde bulunan yoldaşına; hakkın hatırı, siyasetin namusu gereği birkaç kelime itiraz edemez miydi?
Elbette kim, neye tapıyorsa, hiç kimseyi ilgilendirmez.
Hindistan’ın büyük bölümü ineğe, yılana, maymuna, 5 milyon civarındaki Hintli de, 600 yıldır farelere tapar!
Japonya; yer tanrı ile gök tanrının birleşerek Japonya’yı dünyaya getirdiğine inanırken, Hristiyanların önemli bölümü de Hz. İsa’ya Allah der!
Elbette alayına binlerce kez haşa ama inançtır neticede, hiçbir inanışa ya da inançsızlığa tek bir hakaret kelimesi söylenmesini doğru bulmam.
Hiç kimse Allah’ın icra memuru olamayacağı gibi, Zebani ’si rolünü de soyunmamalı.
Yazımın başlığındaki, “Bir daha mümkün mü?” sorusu, “CHP iktidar olabilir mi?” sorusuna yapılan gizli bir göndermeydi.
Bu soruya yanıt vermeyi, okuyucularımın zekâsını incitmek olarak gördüğüm için, yanıtsız bırakıyorum!
*Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş Gazetesi'ndeki köşesinden alınmıştır...