Erken seçim iddiaları yalanlanıyor ama tüm emareler erken seçimi işaret ediyor.
Mitingler, işçi-memur-taşerona yapılan iyileştirmeler.
Say say bitmez.
Elbette yaralarını onardığından emin olmayan iktidar erken seçime gitmez ama yaraları onarayım derken, daha ağır komplikasyona uğrama riski olabilir mi iktidarın?
Kimbilir?
(Mitinglere bakınca oyları giderek düşen iktidar partisinde son zamanlarda toparlama sinyalleri görüyorum.)
İyi parti tepki oylarını arttırdığı gibi, Akşener’in şahsında giderek sosyolojik bir taban da oluşturmaya başladı.
MHP’den giden oylar İyi parti’nin iddia ettiği gibi MHP’yi bitirmedi ama zayıflattı.
5 bin şehit veren bir davanın 3 günde biteceğini düşünmek ciddi bir yanılma olur ama İyi Parti, MHP genel merkezinin ortasına tırla girdi!
Bahçeli kendisini sevenler tarafından bilge olarak tanımlanır.
Elini göstermekten hiç hoşlanmaz.
İyi bir oyun kurucudur.
Hiçbir pazarlık marjı yapmadan iktidar partisi ile ittifak yapacağını söylemesi ilginçti.
Açık çek. Çeki nasıl dolduracağına iktidar partisi karar verecek.
MHP’nin vatan sevgisi dillere destandır.
Hangi noktada eleştirirseniz eleştirebilirsiniz ama vatan sevgisi konusunda MHP emsalsiz bir siyasi geçmişe sahiptir.
MHP bu açık çeki, “
Vatan sevgisi” olarak seslendirdi.
Mazisi bilindiği için bu sözün samimiyetine ben inanıyorum.
İnanıyorum da; Siyaset aynı zamanda sonuç alma sanatıdır. Mazin büyük ama maziye gömülürsen yeni tarihleri nasıl yazacaksın?
Demek ki MHP’nin vatan sevgisinin yanında doğal olarak bir de siyaset planı olmalı.
Ama ne?
Bana göre MHP Lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ani bir erken seçim yapma ihtimaline karşı zekice bir hamle yaptı.
Bir sabah aniden, “
Eyyy Kılıçdaroğlu. Erken seçim deyip duruyordun. Al sana erken seçim” derse…
Hazırlıksız yakalanan MHP’nin iktidar partisi ile ittifak yapacak zamanı olmayacak ve belki baraja takılma ihtimali belirecekti.
Ama erken davranarak partisini güvenli bir alana çekti.
Ve elbette MHP’li vekillerin bir bölümünün, “
Yeniden seçilecek miyiz?” seslerini kestiği gibi, İyi Parti’nin MHP’li vekillere attığı kancaları kırdı.
BU BASINA GÜVENİLMEZ
Yolda bazen bana, “
Siz basına güveniyor musunuz Talat Bey?” diye sorunca, tereddütsüz, “
Hayır, asla” diyorum.
Bazen şaşırıyorlar, bazen de; başlarını öne eğerek onaylıyorlar.
Atatürk’ün kurduğu Ulus gazetesinden, Hürriyet gurubuna ait Son Havadis’e;
Günaydın’dan Güneş’e…
M1 TV’den Kanal A’ya uzanan bir çok yolculuğumda medyayı hiç ayırmadım.
Yandaş-yoldaş ayrışmaları beni hiç etkilemedi.
Hangi yayın organında çalıştığın değil, “
Ne söylediğin” önemlidir diye baktım.
İlla birilerine kızılacaksa, patronlara kızılması gerektiğini, maaş için çalışan gazetecilere hangi yayın organında olursa olsun yandaş-yoldaş diye ayrım yapmanın tam bir faşistlik olduğunu her fırsatta yazdım, söyledim.
Bu girizgahı medyanın artık analitik zekayı tamamen bırakması üzerine yaptım.
Sözüm tüm medyaya…
Fikri takip denen mesleğimizin kalbi reflekslerimiz neredeyse tamamen öldü.
Yazılan yazıların çoğunda fikri bir açılım yok.
“
Ben böyle duydum” diyerek, dükkanı kapatıyor!
Mübarek insan; Tamam öyle duydun da, yazdığın konuyu köşene taşımanın gerekçesini biraz delillendirsene!
Medyanın yarısı paraşütle mesleğe iniş yaptığı için bu yazdıklarımı anlamaları normal.
Yazarların çoğu kıdemlerini aşan ukala bir dille, sadece ait oldukları siyasi görüşe yaranmak, 50 kişiden alkış almak için yazıyorlar.
Giderek bu meslekten soğumaya başladım, hayırlısı olsun bakalım…