Erdoğan'a takiye yapan Erdoğancılar
Öyle garip ki;
Adınız David Rockefeller’da olsa hayat bazen size doğruyu söyletiyor.
Karanlıklar prensi Rockefeller, “Düşmanı yok etmenin bir yolu da onların birbirlerini öldürmelerini sağlamaktır…” derken, kendi hayat mottosunun yanında…
Belki de hayatta kalmamızı sağlayacak başka bir ip ucunu da gözümüzün önüne bırakıveriyor.
Bizi, bizimle…
Bizim gibi görünen deseydi fazla ip ucu verecekti!
Onları diyerek hedefini bulanıklaştırıyor Rockefeller..
Şeytani zeka böyle bir şey!
Neyse…
İnsan çok başka, benzersiz bir canlı.
Melekten üstün de olabiliyor, şeytan’dan beter de…
Gel de tanımla!
Seküler bakışa göre biz bir et yığınıyız!
Ah seküler Dünya ah!
Söylesene bana;
Şu bildiğimiz et ve kemiğin…
Zihin ve akıl ürettiğini mi iddia ediyorsun yoksa?
Ne perişansın sen!
Neyse…
Şükür ki Allah bizi seküler et ve kemikçilerin insafına bırakmadan ne güzel tarif etmiş;
“Kalbi rüzgarda sürüklenen bir yaprak gibidir” diye tanımlıyor bizi Allah…
Rüzgarın sürüklediği bir kalbin sahibi diyor bize Allah.
Bir o ayana, bir bu yana.
Değişken, rüzgarın yönüne göre esen, tutarsız…
Kalp, bir tek kendisine doğru esen ters rüzgarı kontrol ederse savrulmuyor, değişmiyor velhasıl kalp oluyor.
Yoksa, kasaptaki et parçası gibi bir şey kalp dediğimiz.
Köpek, eşek hepsinde bir tane mevcut...
Uzun girizgahı, insanın yalan söyleme, takiye alışkanlığını izah etmede bana koridor görevi yapsın diye yazdım.
Takiye münafıkların can simididir.
Münafık o kadar alçalmış bir ruha sahiptir ki, ateist bile ondan daha merttir.
Takiye’nin ne kadar yıkıcı olduğunu feto örneğinde görmedik mi?
İşte o takiyeciler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etrafında da var.
Medya yöneticilerinden, danışmanlara, Milletvekillerinden belki Bakanlara kadar uzanan geniş bir yelpazede görev yapıyorlar.
Okurların şu soruyu sorması hakkı tabi;
Erdoğan senin gördüğünü görmüyor mu?
Bu soru dikkatli bir cevabı hak ediyor doğrusu.
Erdoğan’ın en büyük rakibi vicdanı ve alışkanlıklarına karşı ölçüsüz vefası.
Ölçüsüz vefa dedik…
İspatlayalım…
Siz Erdoğan olsaydınız, 15 temmuz’da canınıza kast etmiş darbe teşebbüsü varken bırakın sokağa çıkmayı, vatanı müdaafa için televizyona bile bağlanmaktan korkan bir yol arkadaşınızla beraber ıslanmaya devam eder miydiniz?
Elbette şunu da diyebilirsiniz…
Erdoğan’da siyasi zeka yüksek olmasa 15 yıldır iktidar da kalır mıydı?
Çok doğru ama siyasetin paradigmalarında ağır değişiklikler var ve artık iktidar dediğimiz yüzde 50’nin üstünde oy gerektiriyor.
Yalnızca bu bile ölçüsüz vefa yerine ölçülü bir vefayı zorunlu kılmıyor mu?
Bürokrasi bazı konularda ayak diretmeye başladı mesela…
İktidarın içine gizlenmiş siyaset, bürokrasi ve gazeteciler bazı muhalefet unsurlarına göz kırpıyor mesela…
Artık, “Düğün evinin tefçisi, cenaze evinin yasçısı” siyasetçilerden kurtulma zamanı gelmedi mi?
Sanki biraz geç bile kalındı!