Can Dündar ve Sol’un travması…
Dünya, küçük bir patlamadan oluşan mücevher gibi bir gezegen.
Yokluk bile yok iken var olan Allah’ın dilemesi ile, sürekli genişleyen müthiş büyük bir alemin içinde, sınırlı bir mekanda yaşayan ölümlü canlılarız.
İnsan hayatı gibi; Dünya’nın, hatta koskoca küre-i arzın da bir sonu var.
Bilim ve Kur’an’a göre bu kainat, genişlemesini bitirdikten sonra içine doğru çökerek geldiği ilk sıfır noktası ile buluşacak.
Madem her şeyin bir sonu var, sınırsızlık kavramının da etimolojik olarak bir değeri olmadığını söyleyebiliriz.
Ayrıca, sınırsızlık kavramı hiçbir demokrasi kültüründe pratiğe geçirilememiş içi boş bir kavramdır.
Bazı siyasetçiler ve gazetecilerin ütopik sınırsızlık denemeleri olsa da, tarihin tebessümle anılan kareleri olarak kaldılar.
Can Dündar’ın MİT tırlarının yasaklanan görüntülerini yayınlaması da, böyle bir sınırsızlık isteğine yapılan öykünme.
Sınırsızlık kavramını, başka bir boyutu ile ölümsüzlük talebi olarak da işaretleyebiliriz.
Sol kültürün en önemli propagandasının, “Devrimciler ÖLÜMSÜZDÜR” repliği olduğunu hatırlayalım;
Elbette kişisel bir tercih ama ölümden sonrasına inanmayan bir ruhun, kendi dünyasında ölümsüzlük yaratma denemesi olarak görülmeye açık bir tavır bu.
Yalnızca Allah için geçerli olan ölümsüzlüğü, sınırsızlık duygusu ile talep etmenin insan ruhunda yarattığı travmayı yaşıyor Can Dündar.
Bu duruşu, insani bir zaaf ya da özel bir tercih alanı olarak kabul edebiliriz ama tam bu noktada yanıtlanması zor bir soru var;
Can Dündar gazeteciliğe sınırsızlık atfederek, kendisine yapılacak eleştirileri de otomatikman sınırsızlaştırma imkanı vermiş olmuyor mu?
Mesele bir mesleği kutsallaştırarak, kendisine dokunulmaz bir alan oluşturmaksa, can kurtaran Doktor, yangını söndüren itfaiyeci daha mı az kutsal?
Bu mantıkla ihmalden hastasını öldüren doktora da, yaptığı bina çöken Mühendise de hesap sormak biraz ayıp olmuyor mu?
Sınıf farkına karşı direndiğini iddia eden sol’un, gazetecilik sınıfını dokunulmaz bir üst sınıf olarak ilan eden duruşu, varlık nedeni ile çelişmiyor mu?
Talat Atilla/Güneş