Hatırlarsınız, geçenlerde güney sınırlarımızı ihlal eden bir Rus uçağını düşürmüştük.. Bu olay üzerine Rusya bizden derhal özür dilememizi istemişti.. Tabii ki, dilememiştik.. Çünkü suç işleyen, vatan topraklarımıza giren onlardı ve biz de cezasını vermiştik..
Ne var ki, Rusya bu olayın peşini bir türlü bırakmadı.. Başladı bize karşı düşmanca yaptırımlar uygulamaya.. Turizmimize, tarımımıza, istihdam ve bütün sektörlerimize darbe vuran kararlar aldı.. Ekonomimizi büyük zarara uğrattı. Üstelik bu düşmanca uygulamalarını da arttırarak sürdürdü. Elbette bütün bunlar bize zarar verdiği kadar kendilerine de zarar verdi. Hatta Ruslar’daki tahribat bizden kat kat büyüktü..
Ben şimdi bu işin ekonomik yönünü burada bırakarak, biraz da diplomatik ve tarihsel yönleri üzerinde durmak istiyorum.
Mesela şu anda kafamda, Türk-Rus ilişkilerine ait şu tarihsel çağrışım canlandı:
Biz bugün Ruslardan özür dilemedik ama, bir zamanlar Ruslar’a biz özür diletmiştik.
Bu olayı anlatabilmek için, önce kısaca bazı ayrıntıları hatırlamalıyız.
I. Dünya Savaşından yenik çıkmıştık.. İmzaladığımız
Mondros Mütarekesi sonrası vatan topraklarımız
İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan bütün düşmanlar tarafından işgal edilmişti.. Çaresizlikler içinde kıvranmakta olan Türk Milleti ise düşmanı vatan topraklarımızdan atmakta kararlıydı..
Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde millet bütünleşti. Silahı olan silahını, olmayan orağını, kazmasını, küreğini aldı eline.. Çizmesi olan çizmesini, olmayan çarığını giydi, kadını ile, erkeği ile, genci ile yaşlısı ile tek yürek oldu.. Ve Büyük Önderin peşinden yürüdü..
Yeterli silahımız yoktu.. Silaha dolduracak mermimiz, cephanemiz yoktu.. Bunları satın alacak paramız da yoktu.. İşte bu noktada Rusya imdadımıza yetişmişti..
Şimdi bu kısa girişten sonra, Ruslar’a özür diletme olayımız yönünde ilerleyelim..
Olayı, gelişmelerin içinde yaşamış olan bir Devlet adamının ağzından nakledeceğim..
Bu kişi
Dr. Rıza Nur’dur.. Hani daha çok
Atatürk’e saygısızlıkları, dönemin bütün Devlet adamlarına karşı küçümseyici muameleleri ve küfürbazlığı ile tanınan Rıza Nur..
Rıza Nur böyle bir adamdı ama.. Öte yandan da, Milli Mücadele günlerinde
Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan,
Moskova ve
Lozan Muhadelerinde imzası bulunan, cephelere koşan, yaralı askerlerimizi tedavi eden bir Devlet adamı idi..
Yani saygısızdı, ağzıbozuktu, ama aynı zamanda da bir vatanseverdi.
Anlatacaklarımda onun
Milli Kıyam Milli Mücadelenin İçyüzü(*) isimli eserinden alıntılar yapacağım..
Milli Kıyam S: 317-329:
“Yunanlılarla savaştayız.. Yokluklar içinde kıvranmaktayız.. Silah, cephane, üst baş hiçbir şeyimiz yok.. Ama yine de.. Taarruz etmekten başka da çaremiz yoktu..
«Ya taarruz eder de perişan olursak?.» deniliyordu.
Dursak da zaten Ordu dağılacak ve herşey bitmeyecek mi?..
Nihayet kesin olarak taarruza karar verdik.
…Bana:
“Sen Rusya’ya git, silah ve cephane temin edip yolla!” dediler.
Beni Rusya’ya Haziran’dan çok evvel yollamışlardı. Keza İtalya ve Fransa’ya silah almaya da heyetler gitmişti..
İKİNCİ RUSYA SEFERİM.. SİLAH İSTEYECEĞiM..
RUSLAR ELÇİMİZ ALİ FUAT’I KOVUYOR:
Bu sırada çok kötü bir şey oldu.
Ruslar Moskova Elçimiz Ali Fuat’ı (Cebesoy) kolundan tutup sınır dışına atıyorlar.
Ali Fuat’ı Trene bindirmişler. Elçiliğimizi basıp, bir kaç subayımızı alarak götürüp hapsetmişler. Elçilikteki resmî evrakımıza el koyup almışlar.
Biz ne düşünüyoruz, ne çıktı? Rusya’dan silah, para alacağız diye ümitle gidiyoruz, onlar Elçimiz’i kovuyorlar. Bu hâdise çok önemliydi. Bakanlar Kurulu’nda ateşli müzakerelere yol açtı. Olayın sebebini de bilmiyoruz.
Dendi ki:
“Devletimizin onuru kırılmıştır. Rusya’nın özür dilemesini istemek gereklidir.”
Derhal
Rusya’ya bir nota vererek, özür dilemesini istedik. Rusya özür dilemedi.
Bakanlar Kurulu’nda bana dediler ki:
“Bu işi sen halledersin. Bu adamları sen tanıyorsun. Derhal git.. Ukrayna Muahedesi de var. Görünürde o muahede içinmiş gibi git. Özür dilettir. İlk işin budur. Bu olsun ki, normal ilişkiler yeniden kurulsun. O zaman para ve silah iste.”
Rusya’daki Elçilik ile Konsolosluklar’ımızın teftişi ve Moskova Elçiliği’nin hesaplarının tetkiki görevlerini de bana verdiler.
Bir Fevkalâde Murahhas Heyet kurarak beni başkan yaptılar.
Rauf (Orbay), İzmit Milletvekili
Süreyya ile Ordu Milletvekili
Recai’yi de heyete üye olarak yanıma kattı. Bunların yalnız muahede imzasından haberleri olacak. Ukrayna’nın başkenti olan
Harkof’ta görevleri sona erecek. Onlar geri dönecekler, ben
Moskova’ya gidip öteki önemli işleri yapacağım..
…
Sinop’tan vapura bindim.. Samsun’dan vapura binmiş olan Heyet üyeleri ile birlikte,
Trabzon ve Batum’a çıktık.. Oradan
Tiflis ve sonra Rusya.. Ama Rusların Ali Fuat yüzünden bize itimatlarının kaybolmuş olduğunu öğreniyorum.. Meseleyi araştırdım. Mesele şu imiş:
“
Ali Fuat Moskova’da İngiliz temsilcisi ile dostluk kurmuş. Rusların aleyhinde çalışıyorlarmış. Keza Polonya Elçisi de aralarında imiş.. Bir ateşemiliterimizle iki subayımız casuslar bulmuşlar, onlara gizlice Rus Genel Kurmayından Rus Ordusu hakkında
vesikalar ve haritaları çaldırmışlar. Ruslar bunu haber almışlar, casuslar çaldıklarını bize teslim ederken Ruslar kapıyı kırıp içeri girmişler.. Kendi belgelerini ve bizim bütün evrakları da almışlar, casusları, bizim subayları götürüp hapse atmışlar. Ali Fuat’ı trene bindirip yollamışlar..
Ali Fuat’ı Batum’da buldum, konuştum.. Hata etmişsin, dedim.”
Rıza Nur olayı kısaca böyle anlattıktan sonra Milli Kıyam’ın 329. Sayfasında şöyle der:
“SONUNDA RUSLAR ÖZÜR DİLEDİLER: Müzakereler sırasında ben Rus delegesine, her şeyden önce şu işi halledelim.. Elçiliğimizi basmak, subaylarımızı dövüp hapsetmek, Elçimizi kovmak izzeti nefis işidir. Bizden özür dilenmelidir. Ali Fuat bu işi kendi kendine yapmıştır. Hükümetimizin haberi bile yoktur. Hükümet zaten işi haber alınca onu geri çekmeğe karar verdi.”
Bunun üzerine günler geçti.. Sonunda
Rahofsi: “Özür dileyelim..” dedi.
.
“İki gün sonra Moskova, Ukrayna Cumhuriyeti aracılığı ile bize şu tebliği yaptı: Rıza Nur Bey’e söyleyiniz. Ankara Elçimize emir verdik. Türkiye Hükümeti özür dileme metnini nasıl istiyorsa yazsın Elçimize versin. O imza edecek..”
Özür meselesi işte böyle..
Rıza Nur kitapta, bu anlattıklarının devamında,
Troçki ile görüşmesini, silah, cephane yardımı işini halledişini, 1 milyon altını sandıklara yerleştirişini, silah ve cephaneleeri alıp gönderişini falan anlatır.
Enver ve Cemal Paşalarla görüşmelerinden söz eder..
(*)
Milli Kıyam Milli Mücadelenin İçyüzü/Dr. Rıza Nur. Toker Yayınları. Kitap: Tel: 0535 3199349 e-KİTAP:
[email protected]