Turktime
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Polis, Kısıklı’ya gitti mi?
Talat Atilla
YAZARLAR
17 Ocak 2014 Cuma

Polis, Kısıklı’ya gitti mi?

17 Aralık operasyonları ile başlayan süreç, boyut değiştirerek hala devam ediyor.

İktidar partisinin, ‘paralel hukuk’ olarak isimlendirdiği savcı ve hakimler tarafından, Ak Parti’yi itibarsızlaştırarak devirme niyeti olduğundan şüpheleri yok.

Bu toz dumanda kamuoyuna yansımayan ilginç bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.

Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ı şüpheli olarak ifade çağıran savcı Muammer Akkaş’la ilgili ve henüz ispatlanmamış bir iddia!

Ama tarihe not düşecek kadar da ciddi bir bilgi!

Dosyadan el çektirilen savcı Muammer Akkaş’ın, 17 Aralık operasyonunda, Necmettin Bilal Erdoğan'a yönelik yetki sınırlarını da zorlayarak Kısıklı’ya polis gönderdiği söyleniyor.

Akkaş’ın gönderdiği polisler ve Başbakan Erdoğan’ın korumaları arasında sert tartışmaların yaşandığı, Bilal Erdoğan’ı ifade götürmek isteyen polislerin elleri boş dönünce, savcı Muammer Akkaş’tan azar işittiği söyleniliyor.

Tüm bu telaş ve gargaraya getirilmeye çalışılan hukuk karşısında, 17 Aralık operasyonları ile başlayan sürecin, hükümete yönelik algı suikastı olduğuna dair kanaat giderek ete kemiğe bürünüyor.

 

Başbakan hangi medya patronuna kızıyor?

Başbakan’ın, kısa süre önce, “28 şubat’ın medya ayağını ortaya çıkaracağız.” sözleri, özellikle İstanbul medyasında belirgin bir paniğe yol açtı.

Erdoğan’ın bu sözlerinin, 28 Şubat davasında yargılanan Çevik Bir’e, tutuksuz yargılama kararı çıkmasının ardından gelmesi, sözlerin kıymetini daha da arttırıyor.

Başbakan Erdoğan, şu anda, 28 şubat soruşturmasını yürüten iradenin tarafsızlığına inanmadığını ve bu süreci tekrar canlandıracağını ilan ediyor.

Yani, 28 Şubat sürecini sorgulayan hukukun, ‘paralel hukuk’ olduğunu ima ediyor.

28 Şubat sürecinde aktif rol oynayan büyük medya patronu ve yazarların kim olduğu biliniyor.

Başbakan, o büyük medya patronu ve himayesindeki bazı yazarlara, “28 Şubat’ın medya ayağını ortaya çıkaracağız.” sözleri ile güçlü bir işaret verdi.

Başbakan, yakın çevresine göre, büyük gazeteye olan sitemini şöyle aktarıyor;

Muhalefet edilecekse, muhalefet edilir. O gazetenin yayın politikasıdır der, kabul ederiz ama bir süre normal, kafaya esince, ya da o anki konjonktür işine yarıyor diye bize manşetlerden muhalefet ediliyorsa, iyi niyeti sorgularız. Geçmişin de bugünün de hesabını sorarız!

 

 

Yiğiner gitti!

ANKESOB Başkanı Mehmet Yiğiner’le ilgili bir düzineye yakın somut eleştiri yazıları kaleme aldım.

Yiğiner, aynı zamanda Ankara Şoförler Odası Başkanı.

Daha doğrusu başkanıydı.

Birkaç gün önce yapılan genel kurulla, yerini, İzzet Yıldırım’a bıraktı.

Mehmet Yiğiner olayı ile bir kez daha ortaya çıktı ki; kamuoyu dinamikleri, doğru yazı ve haberlere karşı hala duyarlı.

Yeni başkan İzzet Yıldırım’ın da bu süreçten gerekli dersleri çıkarmasını öneririm.

Yıldırım’a, ilk icraat olarak taksi bekleme ücretlerindeki soygunu bitirmesini öneririm.

 

 

*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Misafir
 19 Ocak 2014 Pazar 15:51
Polisin Bilal Erdoğan'ın evine gitmesi bir demokraside neden yadırganır...Bu ülkede sabah 5'lerde kimin evine gidilmedi? Eğer bir suç varsa neden gidilmesin? Bilal Erdoğan'ın bilmediğimiz dokunulmazlığı mı var? 2 Ocak 2014 tarihli Savcı Muammer Akkaş'ın ifadeye davetine icabet etmeyenlerin evine savcı polis nasıl gider? Başbakan açıkça oğlunu makam aracına alarak İstanbul turu atarken yargıya, polise meydan okumadı mı? Bunu gelişmiş bir demokrasiye sahip ülkenin başbakanı yapsa ne olurdu?
 Misafir
 18 Ocak 2014 Cumartesi 17:30
haftasonu gazeye ve haber sayfalarının en çok okunduğu zamandır ama "ileri demokrasi" ekmek kapılarını "maliye müfettişleri" korkusuyla bereketsiz kılmayı başardı. Yazarı yazmaya ürker, editörü gelen "zülfiyaradokunan" yorumları yayınlamaya çekinirken nasıl bereketli olsun ki? Nasıl TIK SAYISI artacak da reklam pastasındaki payını büyüteceksin? Empati yapmak için yazdığım bu yorum bile "acaba yayınlanırsa başıma bela gelid mi" diye düşündürüyorsa anlayın durumun korkunçluğunu. Fillerle çimen ...
 Misafir
 18 Ocak 2014 Cumartesi 13:00
TALAT BEYİN 1temmuz 2010 da barış süreciyle ilgili yazısından acaba şimdi yazabilir mi?"Bu tür yazılarda 'faşist' diye haykıran mail geliyor. Öyle miyim acaba diye, kendimden şüpheleniyorum bazen... Olmadığımı bilsem bile, beni benden şüphelendirecek bir "çapraz ateş" in varlığını hissediyorum... Ölenlerin hukukunu, öldüler diye unutacakmıyız? Hani şehitler ölmezdi?"
 Misafir
 18 Ocak 2014 Cumartesi 12:53
Mehmet Akif'in yazılarını eleştirip, böyle yazma, diyenlere cevabı: Ben fakir bir hayat yaşar fakir sofrası gibi sofralardan kalkarım.Ben bu sofralardan yedikçe kimse beni inandığımdan vazgeçiremez...Akif,halkın Milletin sesiydi...Hakkın sesiydi...Zordur Akif olmak...
 Misafir
 18 Ocak 2014 Cumartesi 12:22
METE Akyol, yaşı olanlarca hatırlanır hatırlanmazsa sitelerden nasıl sıvı yağ kullandığı öğrenilir...Ondan iyisi Kutu temizlemedir .Kuru temizleme değil...Ergenekon temizleme de var..Ergenekon gelecek zulüm bitecek.DOĞAN BİLAL ÖZ.
 Misafir
 18 Ocak 2014 Cumartesi 01:07
fırtınalı dönemler pek çoğuna ciddi bir ikilem yaşatır. "itibarda kalmak veya iktidarda kalmak, işte bütün mesele". İtibarda kalmakta gözü olanların şimdiki gibi fırtınalardan en az zararla çıkmaları için önlerinde bir üçüncü seçenek var, bir süre gözönünde olmaktan kaçınmak. Eğer hem gelecekte söylenecek sözün olsun, hem de durumu kurtarmak istiyorsan, "araziye uyup tüyeceksin". "İşlerimin yoğunluğu nedeniyle en kısa zamanda buluşabilmek dileğiyle yazılarıma kısa bir ara veriyorum" klasik çözüm
 Ooof of
 17 Ocak 2014 Cuma 21:12
Sayın Atilla, tarih ve hafızalar digital çağdan önce bile her zaman kenara çekileni, yandaşlık yapanı bilumum iktidar kuyrukçusunu hatırlamış ve söylemiştir. zaman ve konjüktür değiştiğinde bugün yazdıklarınız önünüze gelecektir. ama bilmiyordum, ama anlayamamıştım geçerli savunma değildir. mete akyolları ve benzerlerini hatırlayın diyeceğim ama sahi siz kimdir hatırlıyormusunuz mete akyolu.
 Misafir
 17 Ocak 2014 Cuma 20:29
Babasının da Bilal'in de Savcılığın çağrısını iplememeleri gibi, Polisin de onu zorla getirmek üzere kısıtlıya gitmemesi hukukun iki kat çiğnenmesi nedeniyle önemli haber değeri taşır. Polisin Kısıklı'ya gidip de eli boş dönme zorunda kalması ise devletin Tayyip ve avenesi karşısında aczini ortaya koyması nedeniyle iki kat daha önemli haber değeri taşır. Beğen beğendiğini haber yap, biz de Yargımızın, Emniyetimizin ve habercilerimizin ağlanacak haline gülelim, ta ki önümüze sandık konana dek:)))
 Misafir
 17 Ocak 2014 Cuma 10:25
Polis Kısıklı'ya gitti mi mesele bu değil. Mahkemeye generaller gitti de BAŞBAKANIN oğlu niye gitmiyor.26 yaşındayken GEMİLER....NE GÜZEL ÜLKE...DOKUNMAYIN...Haram yemeyenler ülkeyi KCK 'ya Jitemcilere bırakmayanlar PARALEL...HAYDİ BE...
 Misafir
 17 Ocak 2014 Cuma 09:38
Realist yazar olanı romantikse olmasını istediği duygularını yazar.Talat atilla realizmden çok uzak...
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Turktime uygulamasını indirin, günün gelişmeleri cebinize gelsin.
Google Play
App Store
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime