Bernard Shaw "Yalancının cezası kimsenin kendisine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır.'' der.
Seçmen eskiden de siyasetin yalan diline alışıktı.
Bugüne kıyasla fark, yalanların içinden doğruyu bulmak için harcayacağı bir enerjiye sahip olmasıydı.
Liderlerin beden dilinden, ses tonundan, angarya sözlerin arasına saklanmış doğruları, saatte 320 kilometre hızla koşan çıta hızında yakalar, o doğruyu sinesinde özenle umut diye muhafaza ederdi.
Hayat gibi yalan da o kadar gelişti, serpildi, profesyonel bir aygıt haline geldi ki...
Dut yemiş bülbül gibiyiz...
Dut ve bülbül deyince...
Bu hikayede külliyen yalan!
Erkek bülbül mayıs ayında çiftleşmek için eş bulana kadar öter... Bir süre sonra kendine eş bulur ve ötmeyi keser... Tam o sırada da dut ağaçları meyve verdiği için bülbülün susması, duta bağlanır ama yanlıştır…
İkisi arasında bir neden/sonuç ilişkisi yoktur…
Buz kadar, Alaska kadar yalan.
Alaska deyince..
Alaska'da buz olduğu da yalan!
Alaska İklim Değerlendirmesi ve Politikaları Merkezi’nden İklim Uzmanı Rick Thoman paylaştığı bir tweette “Alaska suları şu anda deniz buzlarından tamamen arınmış durumda. Prudhoe Körfezi açıklarında bulunan Beaufort Denizi’ndeki son buzul da eridi. Alaska’ya şu anda en yakın buzul Kaktovik’in yaklaşık 240 km kuzeydoğusunda bulunuyor” dedi.
Gördünüz! Bırakın sözleri, kanıksadığımız örnekler bile tek tek yalan oldu.
Bir çare, bir sığınacak liman yok mu sahiden?
İşaret edilen kıyılar tuzak, gidin denilen yerler harabe, ilerleyin öteye denilen toprakların altı mayın dolu.
Güvenlikli denilen her yer tehlikeli bir alana dönüştü.
İktidar kalmak, muhalefet gelmek için bin kez ırzına geçilmiş yalanları bakir diye sunmaya devam ediyor.
Aklımızı kaçırmadan bir yol bulmalıyız.
Oralarda bir yerlerde sakin, güvenlikli, bizi bizden uzaklaştırmayan bir köy, kasaba, mağara falan olmalı.
Aklımıza atılan sis bombalarını görecek bir kalp gözü olmalı bir yerlerde...
Baş gözüyle göremiyoruz artık!