Mehmet Özhaseki bir toplantıda anlatıyor.
Diyor ki; "Beni bir müddet önce Kabe'den Mustafa Ceceli aradı. Dedi ki; 'Mehmet Abi ben Hac'dayım ama tavaf edemiyorum.' Mustafa hayırdır dedim, hayranların Kabe'yi mi bastı, niye tavaf edemiyorsun? 'Hayır abi değil... Önümde bir Türk bayrağı var, bütün Hüccac; esmer, Uzak Doğu'dan gelmiş sarı benizliler, küçük boylular önce geliyorlar Kabe'de beni durduruyorlar, bayrağı öpüyorlar sonra da elimden tutup Kabe'ye çeviriyorlar benim elimi açtırıyorlar. Recep Tayyip Erdoğan diye duaya başlıyorlar' dedi.''
ÖZHASEKİ’NİN KISSASINDAN ÇIKARMAK İSTEDİĞİ HİSSE
Diyelim ki Ceceli aradı ve gerçekten böyle bir şeyi anlattı. Peki Özhaseki bunu neden anlatıyor? Bu anlatının belediye başkanları istişare ve değerlendirme toplantısında aktarılmasının istişareye katkısı ne?
Şöyle mi düşündü acaba Özhaseki: Bak yedi düvelden herkes için Erdoğan sevgisi Kabe’nin ruhaniyetinden bile baskın. Aman ha… Eğer Erdoğan’dan bir şüpheniz varsa, imanınızda bir eksilme olduysa bu hikâyeye bakın, ibret alın, titreyin ve kendinize gelin.
AK PARTİ’Yİ BU KAFA YOK ETTİ
İşte… Zurnanın zart dediği yer tam da bu kafadır. Eğer bugün AK Parti diye bir parti yoksa, AK Parti sadece Tayyip Erdoğan demekse, bu kafa yüzündendir.
Ve AK Parti kurumsal olarak aslında “olmadığı” için, Tayyip Erdoğan’ın doğrusu AK Parti’nin doğrusu, Tayyip Erdoğan’ın yanlışı AK Parti’nin yanlışı ise…
En nihayetinde bir insan olan ve her insan gibi yanlış yapabilen Tayyip Erdoğan yanlış yaptıkça bu gerçeklikte onu düzeltecek, uyaracak, doğrusu ile ilgili bilgilendirecek bir akıl kalmadığı için bugün AK Parti’nin “kazanmak” için değil “kaybetmemek” için neler yaptığını konuşuyoruz.
ÇALIŞAN KADROLARDAN TAPINAN KADROLARA
Güçlü liderler büyük bir şanstır ama aynı zamanda büyük bir şanssızlıktır. AK Parti 20 yıl boyunca bu ikili gerçeğin şans tarafından yedi. Hep o güçlü lider ile var oldu, onunla yoluna devam etti. İlk başlarda o güçlü lider bu kadar “Tanrı katında” olmadığı için ekibi vardı, gücün dağıldığı sac ayakları vardı, istişare kanalları görece açıktı, her şeyi tanrılarının ol deyip olmasına bağlamayan ve dolayısıyla çalışan kadrolar vardı.
Ama şimdi… İstişare toplantısında reel siyasi stratejiler yerine kadroları bir anlamda Kabe’de bile lidere tapınmayı anlatıp kadroları motive etmeyi planlayan bir yapı ortaya çıktı.
ERDOĞAN HER ŞEYİ DEĞİŞTİREBİLİRDİ AMA…
Aslında bu; yeni değil. Erdoğan’a insanüstü anlamlar yüklenmesi, tam diyemeseler de lafın tamamı eşşeğe söylenir kabilinden neredeyse peygamberlerle bir tutmaya gelecek sıfatlar yüklemeler, “varlığım varlığına armağan olsun” duruşunun sonraki aşamalarıydı.
Aslında başlardaki bu tekil çıkışlar ciddi tehlike işaretiydi ama o işaret fişeği parlayan yıldızın ışığı olarak algılandığı için kimse dur demedi. Ucu şirke varan ilk çıkışlara Erdoğan’ın yüksek sesle bir kez dur demesi, her şeyi değiştirebilirdi oysa.
Ama yapmadı.
O dur demeyince tekil çıkışlar “kutsala yaranma” yarışına dönüştü ve olay isminin önünde prof. titri bulunan AK Parti milletvekili Yasin Aktay’ın Erdoğan’a salavat getirmesine kadar vardı.
Dedik ya; Erdoğan da bir insandı. Ve insan hataya çok açık bir varlıktır. İlk peygamber Hz. Adem ile Allah insanın hata yapabilme kapasitesini göstermişti.
Erdoğan da bundan münezzeh değildi. Ve hatasının bedelini hepimiz ödüyoruz.
FİLM KOPUNCA…
Sonrasında zaten film koptu.
Şimdi yaşadıklarımız o kopan filmin maliyetidir. Üstü üste yapılan yanlışlar, lidere yanlışı söyleyecek bir tek adamın bile kalmaması ve yanlışlara daha büyük yanlışlarla yapılan düzeltme çabaları, tanrı katında mesken tutunca halkın gündeminden uzaklaşma ve nihayetinde Türkiye’nin tarihinde görmediği çöküş.
Belki de öyle değildir? Belki de Ceceli’nin anlattığı, Özhaseki’nin de aktardığı gibi sadece AK Partililer değil, esmer, Uzak Doğu'dan gelmiş sarı benizliler, küçük boylular dahil bütün insanlık alemi Erdoğan sevgisi ile yanıp tutuşuyordur.
Kim bilir? Belki de bizim imanımızda bir sıkıntı vardır. Allah affetsin.