Başlıktaki konu üzerine açıktan istişare edenler, varoluşçu filozoflar torbasına atılmış düşünür ve yazarlardır.., karanlıkta çalınan ıslık ; karanlığın hizmet ettiği hatıra gelmeyen korkuların armoni etkisinde yok sayılması şeklinde ilkel bir savunma mekanizması değildir sadece .., görmenin yok hükmünde olduğu zifiri karanlıkta , duyma ile beyni meşgul ederken, ölüm anksiyetesinin çeşidini azaltma çabasıdır..
NEDİR ANKSİYETE ? : Kaygı ya da bunaltı şeklinde dilimize çevrilmiş olsa da lügat tanımından ziyade hikaye ile anlatımı daha etkindir ; " Yüksek ağaçlarla kaplı sınırlarını bilmediğiniz engebeli bir ormanda gece yola çıkmadan önce size o ormanda tehlikeli bir ayı olduğunu söylersem , yürüyüş esnasında içinde bulunacağınız duygudurumun adı korkudur.., temkinli olunması gereken obje size önceden tanımlanmıştır.., Ancak tersine , herhangi bir korku objesi tanımlanmadığında ve ölüm korkusunun rasyonel bir yüklenicisi yok iken ormanda yürüme esnasında yaşayacağınız durumun tanımı anksiyetedir..."
Gün itibariyle ; Sosyal fobi , panik atak , yükseklik ve kapalı alan korkuları , açık alan anksiyetesi gibi bir çok tanı , anksiyete torbasından çekilişle dağıtılmaktadır . Günümüzde neredeyse her on kişiden üçüne isabet etmektedir bu tür teşhisler..
FELSEFE : Binlerce yıl , insanların ölüm korkularının baş müsebbibi olan doğa, artık modern çağ dediğimiz son yüzyılda , insanoğlunca mağlup edilmiştir.., Vahşi hayvanların kökü kurutulmuş, daha güvenilir seyahat metotları keşf olunmuş, depremlere dayanıklı binalar inşa edilip hastalıkların belirli kısmına derman olunmuştur.., peki devran bu derece dönmüşken ölüm korkusunun da şekil değiştirmiş olduğunu kabul etmeli miyiz...? Günümüz entelektüellerinin bilinçdışı doğaya dönme özlemi, aslında ruhlarında hissettikleri ; doğaya karşı içselleştirilememiş bir suçluluk olabilir mi ...?
SİYASET : Esasen karanlıkta ıslık çalanların günümüz ülke siyaset atmosferinde ziyadesiyle artması , konunun önemini artırmaktadır..,
Eylülde birşeyler bekleyen ancak korku tanımı yapamayan siyaset yazarları ve yankeelerin eylül sendromunu hafızalardan silmeme gayreti bir yandan .., hazan mevsimine ilişkin istihbari kehanetler uyduran düşünce adamları diğer yandan .., garip bir ıslıklaşmanın peydah olduğu bir dönemdeyiz.., Bopta son aşamaları zorlayan , yankeelerin sağlık sistemindeki çöküş mü yoksa çinin ekonomik gücünün avrupayı ezip geçmesi mi bilemem.., diğer yandan birbirini tehtid eden ülke liderleri , dini liderler , milis reisleri ve terör örgütlerinin mevcudiyeti de ıslığın sesini artırmakta ... Tam olarak ,olacak üzerine tanımlayıcı bir korku objesi gösterilememiş olsa da ıslıklar yükseliyor her bir taraftan.., kimileri hezeyanlarını melodiye dönüştürmüş , kimileri ise uhrevi mesajlardan beste icrası peşinde ..., dudaklar ıslık çalmaktan ve gıybet yapmaktan yorulmamış vaziyette .., belli ki bir acayip durum .., Sanki paylaşım sayısı hızla artan bir psikoz görüntüsü icra edilmekte...,
ALLAHIN SÖZÜ : " Hiç bir şehir halkı yoktur ki , kıyamet gününden önce biz onu helak etmeyelim.., yahut şiddetli bir azapla azaplandırmayalım.., bu Levh-i Mahfuz da yazılıdır.." İsra süresi 58.
Kuranda ; başlarına felaket verilmiş kavimlerden ve azap şekillerinden açıkça bahsedilmiş olup , helak olma sebepleri günah işlemelerinden ziyade , günahta uzun süre ısrar eden ve açık uyarıları görmezden gelen kavimler olmalarındandır.., Şahsi görüşüm ; bugün Müslüman dünyasının içine düştüğü hastalıklı durumunun tetikleyicisi cehaletten başka bir şey değildir.., Dinine , varoluşuna ve yaratıcısına karşı bu tür cehaletten ve yaprak dökme aylarına isabet edebilecek felaketlerden Allah inananları korusun ....!