Kapılarını kilitleyip, perdeleri örttüler!
Her şey fazla sanal gelmiyor mu sizlere de…
Ölümler… Sevmek…
Yaşamak bile…
Amacım ağır analizler, büyük tespitler değil. Bir hükmü de yok zaten bu analiz ve tespitlerin.
Adam evlenmeyi düşündüğü kızın ailesinin evini basarak katliam yapıyor.
Üstelik canlı yayında…
Bir başka alçak, 3 yaşındaki çocuğa tecavüz ediyor.
Liste uzun, ömür kısa; hangisini sayayım…
Çözüm o kadar derinde, o kadar çok boyutlu ki;
En uzmanı bile, “N’olcak halimiz?” sorusuna yanıt veremiyor.
Peki, biz kendimizi bu hayattan nasıl koruyacağız?
Bizzat hayatın kendisi bize tehdit unsuru oldu.
“Bir ben varım şu alemde” diye diye, giderek tükettiğimiz, sayısını bilemediğimiz ömür yaprakları her gün teker teker yere düşerken, bu acıları nasıl göğüsleyeceğiz?
Doğrusu ben de bilmiyorum.
Kendimize kıyamadığımızı biliyorum mesela…
Sadece kendimiz üzülsek, üzülüyoruz!
Kendimiz sevinsek, seviniyoruz!
Hani Hayyam’ın;
Sen olmazsan bağlar bahçeler yok.
Sen olmazsan, gül yanaklı yok.
Dizelerindeki gibi kendimize aşık bir hayatı tüketiyoruz.
Çoğumuz hayatı yaşamadan öldük/öleceğiz.
Bir tuhaflık var bu işte.
Her şey bu kadar basit olmamalı.
Mutlu edince mutlu olmak gibi bir kavram vardı bir vakitler.
Halen kıyıda köşede var mı bilmem ama sanki iyi insanlar kapılarını kilitleyip, perdeyi örttüler;
Görünmez oldular…
Tuhaflık bile izah edemiyor hayatı.
Adamın biri bir bomba atıyor…
Yüzlerce çocuk gözlerini kapıyor ve kaldığı yerden devam eden bir hayat var.
Kalleş ve iyi olmak arasındaki mesafe zar kadar.
Bir kuşak sonra o zar’da delinecek.
Anlayamıyoruz.
İdrak yollarımız bombalanıyor her gün…
Hissedemiyoruz.
Ruhumuzu doğruyorlar her gün…
Sevemiyoruz.
Kalbimizi parçalıyorlar her gün…
Ne istiyor bizden acaba hayat?
Bizi ev sahibi mi zannediyor bu toprak, bu gökyüzü?
Biz aslında şöyle bir uğrayıp, gidecek yolcularız.
Eğilip toprağı, uzanıp gökyüzünü dinlesek…
Belki, “Meydan okuyan sizsiniz” diyecek bize…
Nedir bu kadar kafamızı karıştıran, bizi insan olmaktan vazgeçiren kim?
Yok mu bir yolu yeniden insan olmanın?
Kıyamet koptu, haberimiz mi yok?
N’olcak bu dünyanın hali?