Günümüzde amme hizmeti, yani Devletin, vatandaşına hizmet adına yaptığı kamusal görev anlayışı da epeyce değişti ve bozuldu.. Amme hizmeti, Devletin toplum yararına hiçbir karşılık beklemeden verdiği hizmetlerdir.. Ama şimdi çoğu hizmetler karşılıksız yapılmaz oldu. Hemen her şey parayla.. Pek çık kamu görevinde de özel sektör etkinleşti. Sağlık, eğitim hizmetlerinde de aynı felsefe.. Hem de ateş pahasına fiatlarla.. Geçen gün bir dostumdan, özel ilkokulda okuyan iki çocuğu için ayda dört bin liraya yakın para ödediğini işitince küçük dilimi yutacaktım..
Bakalım ulaşıma.. Şu köprü fiatları ile ilgili ayrıntıları gazetelerde okudukçca, Dede Korkut’un anlattığı hikayelerden(*) Deli Dumrul’u hatırladım.. Hani, Azrail’i kılıcıyla öldürmeye kalkışan Deli Dumrul, susuz bir derenin üzerine bir köprü yapmış, “geçenden 5 akça, geçmeyenden 10 akça..” almaya başlamış ya onu..
İçimden “aman başımızdakiler bunu hatırlamasınlar, neden Yavuz Selim köprüsünden geçmediniz deyip, geçmeyenlerden de 9.90x2= 19.80 dolar karşılığı TL istemeye kalkışırlar..” dedim..
Yeri gelmişken şu köprü fiatlarına bir göz gezdirelim.. Geçen ay içinde yeni zamlar gelmişti, onları bir hatırlayalım..
Boğaziçi köprüsü: Adı 15 Temmuz şehitler köprüsü yapılan bu köprüden en ucuz geçiş ücreti 4,75 TL.. tam bilmiyorum ama galiba motosikletler de bu fiata..
Fatih Sultan Mehmet köprüsü: Kavacık-Rumelihisarı arasındaki bu köprüde de fiat 4.75 TL
Yavuz Selim köprüsü: Kamyonların dingil falan şartlarına göre hesaplanan fiatlar 10 lira ile 30 lira arasında değişiyor. Ayrıca bunlara köprülere giriş otoyol ücretlerini de ekleyin..
Gidelim yeni yaptıkları ve şaşaalı şekilde açtıkları, İzmit körfezi üzerindeki Osman Gazi köprüsüne.. Fiat 35 dolar +KDV.. Bir araç hemen hemen 150 lira.. Bu hesaba göre büyükçe bir kamyon 250 lira ödüyormuş.. Breh breh..
O törende açıklandığına göre Çanakkale Boğazına da köprü yapılacakmış.. Temeli de önümüzdeki yılın 17 Mart’ında atılacakmış.. Daha temeli bile atılmış değil ama onun da geçiş fiatı şimdiden belirlenmiş.. Öyle ya hizmet ikinci planda, önce parası zihniyeti yürürlükte.. Onun fiatı da 15 euro+KDV imiş..
Bu köprülerden söz etmişken, İstanbul’un içindeki yani Haliçin üstündeki köprülere de kısaca değineyim..
Unkapanı-Azapkapı arasındaki Köprüyü II. Beyazıt akıl edip işe başlamış, ama yaptıramamış, II. Mahmut yaptırmıştı. Adına da Hayratiye denilmişti..
Galata-Eminönü arasındaki Köprüyü Abdülmecit Han yaptırdı..
Durun durun.. Okuyun ama sakın lafını etmeyin.. Bu köprü yayalara da paralı idi. Fiat; yayalara 5 akçe, yüklü arabalara 20 akçe idi..
Aman bunu duymasınlar.. İkide bir Osmanlı özlemini seslendirenler bakarsınız, “Madem Abdülmecit Han yayadan para almış..” deyip, bütün köprülerde yayalara da para koyarlar..
Şu noktayı da unutmayalım, bütün köprülerin inşaat bedellerini gerçekte zaten vergileri ile vatandaş ödüyor.. Yani Dumrul hesabıyla geçmeyenden zaten iki kat para alınmış oluyor.. Neyse.. En iyisi bu konuya da son vereyim..
ERGUN GÖZE’Yİ ANARKEN..
Geçtiğimiz Cumartesi günü Sivaslı hemşehrileri bir kadirşinaslık örneği göstererek değerli gazeteci-yazarlarımız Ergun Göze adına inşa ettikleri Kültür merkezini açtılar. Sivas Belediyesinin ve Sinop Aydınlar Ocağı Başkanı Göze’nin yeğeni Prof. Fahrettin Göze’nin girişimleri ile yapılan tesisin açılışında, Aydınlar Ocağı ve çeşitli kültür derneklerinin üyeleri, bu arada kız kardeşim Avukat Pakize Özbenli de hazır bulundular ve konuşmalar yaptılar. Rahmetli Göze dostumun ruhunu şad ettiler. Kendilerini kutluyor, hizmetlerine teşekkür ediyorum.
Ergun Göze ile gazeteci, kitap yazarı, yayıncı ve avukat olarak bütün dallarda meslektaştık. Hatta birkaç davada taraf bile olmuştuk.. Ama dosttuk. İkimiz de gazetecilikte Burhan Felek ödülü alanlardandık. 70’li, 80’li yıllarda Tercüman gazetesi Türk milliyetçilerinin tek sesi durumunda idi. Sahibi Kemal Ilıcak da dostumdu. Tercümanda Ahmet Kabaklı, Rauf Tamer, Ergun Göze’nin yazıları ile okuyucu rekorları kırmaktaydılar. Kabaklı’nın gazetedeki makalelerinden seçmeler yaparak, Kültür Emperyalizmi, Müslüman Türkiye.. Yunus Emre, Mevlana gibi kitaplarını yayınlamıştım. Rauf’un fıkralarını da Solun Namusu, Sözün Kısası, Düzen Kavgası v.b. gibi kitaplarda toplayıp yayınlamıştım. Ama o zaman henüz Ergun Göze’ninkilere sıra gelmemişti.. Göze, Cağaloğlu’ndaki avukat yazıhanesine ve Boğaziçi Yayınlarına gidip gelirken sık sık bizim Toker yayınevine uğrar, çayımızı içer, sohbet ederdik.. 1931 Sivas doğumlu olan Göze’yi 2009’da kaybetmiştik..
Ergun Göze’nın sayısı 30’u bulan kitapları arasında şu anda aklıma gelenlerden bir kaçı şunlar: Peyami Safa-Nazım Hikmet Kavgası, Üç Büyük Muzdarip, Sarıkamıştan Çanakkaleye, Kılıcın Hakkı, Yeniden Doğuş v.b..
Farkeder Mi? Etmez Mi?
Bugünkü yazıma da son noktayı koymuş, tam gönderecektim ki, açık olan televizyonumda Cumhurbaşkanı Tayyip Bey gözüktü.. Ekranda konuşuyordu: “Adı Başkanlık da olur, Cumhurbaşkanlığı da olur, farketmez..” diyordu. Haberi baştan dinlemediğim için ne münasebetle söylemişti bunu bilemiyorum. Ama bu söz hakkında fikir beyan etmeden de geçemem..
“Farkeder Sayın Cumhurbaşkanı farkeder..” diyorum.. Anayasa hukuku açısından Başkanlıkla, Cumhurbaşkanlığı arasında yüzde yüz fark vardır.. Biri Başkanlık sisteminin, diğeri Parlamenter sistemin organıdır. Ama sizce önemli olan bu konuda da, kurallar değil, fiili durum olduğu için, farketmez diyebilirsiniz. Siz Parlamentarizmin Cumhurbaşkanlığını da tutar, fiilen Başkanlık şeklinde uygulayarak, Başkanların sahip olduğu yetkileri kullanırsınız..
(*) Dede Korkut /Necati Sepetçioğlu, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve
[email protected]