Bu sütunda, her konuda aktüaliteyi takip ederek ve aralarında hiçbir ayırım yapmıyarak bir şeyler yazmağa çalışıyorum.. Millet, ülke, milli yaşam, milli kültür, hukuk, siyaset.. Bugünlerde bu konuların hangisine el atacak olsanız, hüzün verici olumsuzluklar çıkıyor karşınıza.. Bu yüzden, zorunlu olarak bazen yürek yakan, yürek sıkan ayrıntılara da temas ediyoruz..
Onun için ben bugün, Ordu içine çöreklenmiş bir grubun giriştiği başarısız ihtilal hareketinden, bu olaydan yararlanan AKP iktidarının çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnamelerden, onlara dayandırılan hukuksuz kararlardan söz etmeyecek, milli mazimize yöneleceğim..
Milli mazi, milli tarih denilince aklınıza öncelikle kim gelir?
Atatürk.. Gazi Mustafa Kemal Paşa.. Atamız..
Yazı konum eğer milletse, bizi millet yapan O’dur..
Ülke ise, bu ülkeyi düşmandan kurtarıp bize vatan yapan O’dur..
Cumhuriyetin, çağdaş yaşamın, hukukun, inkılapların banisi O’dur.. Atamız’dır.
Onu asla unutmamalıyız.. Her an, her vesile ile hatırlamalı, unutturmamalıyız.. Unutturmaya çalışanların karşısına dikilip görevimizi yapmalıyız..
Yani her an.. Her fırsatta Atatürk demeliyiz..
Her vesile ile Atamızı ve hizmetlerini, eserlerini anmalıyız..
Mesela şimdi hangi aydayız? Ağustos ayında..
Yıllarca, Ağustos ayları içinde Atamız neler yapmış?
Onları hatırlamalı, onlardan bahsetmeli, milletimize de hatırlatmalıyız..
Milli tarihimize bakarsak görürüz ki, ülkenin ve milletin kurtuluş adımlarının pek çoğu Ağustos ayında atılmış ve gerçekleştirilmiştir.
24 Ağustos 1910: Mustafa Kemal Selanik’te 3. Ordu Talimgah Komutanlığına atandı.
Başlayan I. Dünya Savaşının en önemli cephesi olan Çanakkale cephesinde gösterdiği akıl almaz başarılar üzerine 8 Ağustos 1915’te Anafartalar Grubu Komutanı oldu ve yönettiği taarruzlarla düşmanı püskürttü.. Çanakkaleyi geçilmez yaptı!..
6-7 Ağustos 1916: Doğu cephesine giden Mustafa Kemal Paşa, komuta ettiği birliği ile Bitlis ve Muş’u işgalci Ruslardan kurtardı.
7 Ağustos 1918: Filis’tin cephesine atanan Mustafa Kemal, 7. Ordu Komutanı oldu.
Bütün cephelerdeki askeri çabalar sonunda 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı. Bu sebeple, İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal ve bazı Kuvvayı Milliyecileri ölüm cezasına çarptırdı.. Ama O her şeyi, ölümü, gaziliği, şehitliği, vatan ve milleti için göze alarak vatan kurtarma ve Devlet kurma görevine başlamıştı.. Padişahın bu kararı Ona vız geldi, tırıs gitti..
19 Ağustos 1920: Bu sefer de BMM, Sevr Antlaşmasını imza eden İstanbul Hükümeti temsilcilerini, vatan haini ilan etti.
5 Ağustos 1921: BMM, Mustafa Kemal’i Başkomutan atadı.. Ağustosta 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşıbaşladı.
26 Ağustos 1922: Meclis tarafından Başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal, Büyük Taarruzu yönetmeğe başladı.
30 Ağustos 1922: Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Savaşını kazandık. Ve devamında Yunan Ordularını önümüze katıp, Ege’ye doğru sürerek İzmir’de denize döktük..
Ve böylece vatan düşmandan kurtarılmış oluyordu.
Artık milletçe Cumhuriyete doğru ilerliyoruz..
9 Ağustos 1923: Halk Partisi kuruldu.
11 Ağustos 1923: Mustafa Kemal BMM Başkanlığına 2. defa seçildi. Ardından 29 Ekimde Cumhuriyet ilan edildi.
Türk Milletinin çağdaş, modern bir hayat yaşamasını adım adım gerçekleştirmeğe başlayan Mustafa Kemal:
24 Ağustos 1925: Şapka inkılabını gerçekleştirdi ve kendisi ilk kez şapka giydi.
9 Ağustos 1928: Harf inkılabını yapan Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Sarayburnu’nda Türk harflerini millete tanıtan nutkunu söyledi..
Şimdi Harf inkılabı ve Sarayburnundaki o tören üzerinde kısaca duralım..
O gün Sarayburnunda CHP tarafından düzenlenen müsamereyi izleyen Mustafa Kemal Paşa, Latin harfli yeni alfabenin kabul edilmesi konusunda bir konuşma yaptı ve özetle şunları söyledi:
“Sevgili kardeşlerim, huzurunuzda ne kadar bahtiyar olduğumu izah edemem.. Memnunum, huzurluyum, mutluyum.. Bu durumun bana kazandırdığı duyguları notlar halinde tespit ettim.. Bunları içinizden bir vatandaşa okutacağım.. Bu notlarım Türk harfleriyle yazılmıştır..”
Sonra kalabalık içinden bir genci yanına çağırdı.. Fakat latin harflerine henüz tam olarak alışamamış olan genç, Ata’sının notlarını tam okuyamadı.
Atatürk bu durumu elbette hoş karşıladı.. “Ancak bu genç henüz yeni harfleri tam öğrenememiş.. İsterim ki bu harfleri hepiniz beş on gün içinde öğreniniz..” dedi.
Törenin sonunda: “Şimdi size veda etmek istiyorum.. Fakat ne diyeyim? Bonsuvar, Bonnüvi yerine ne diyeyim? Allahaısmarladık mı diyeyim?” diye sorunca, Galatasaray Lisesi öğrencilerinden Necdet isimli bir gencin kalabalık arasından sesi yükseldi:
“Tekrar görüşelim..” deyin.
Atatürk o zaman seslendi:
“Bravo küçük.. Tekrar görüşelim..”
Atatürk her fırsatta, yeni harfler konusunu ele alıyor, milletvekillerini bile bu konuda imtihan etmek istiyordu.
Bu konuda Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı Yunus Nadi’nin bir makalesinden de söz edeyim.. Yunus Nadi, o sıra sağlık kontrolü için Avrupa’ya gidecekti.. Atatürk’ü ziyarete gitmişti.. Atatürk, Bakanlar ve Devlet ileri gelenler ile toplantıda, masa başında idi..
Yunus Nadi bu konuyu, Cumhuriyetteki 19 Ağustos 1928 tarihli makalesinde şöyle anlatmıştı(*):
“Gel bakalım Yunus Nadi Bey.. Yeni harflerle meşguluz. Milli Eğitim Bakanını imtihan ettim. Netice iyi. Şu sandalyaya otur ve masaya katıl. Senin de imtihan sıran gelecek, deyince kalemi kağıdı elime aldım. Atatürkün dikte ettiği üç beş kelimeyi bazı kelimelerde tereddüt ederek yazdım. Kontrol edildim.. Oh başarılı olmuştum!..”
İşte Atatürk yeni harfleri böyle getirmiş ve eğitim hayatımıza yerleştirmişti..
Şu günlere dönelim..
Ya Fetöcü ihtilal teşebbüsü başarılı olsaydı, acaba o zaman ben bu yazımı Arap harfleri ile mi yazmak zorunda kacaktım?
Ayrıca; Atamızın kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisimizin şu anki Başkanının, laiklik karşıtı, din ağırlıklı bir Devlet istediğini, bunu gerçekleştirecek bir Anayasayı öngördüğünü hatırlayınca insanın yüreği rahat etmiyor vesselam..
(*) Atatürk İstanbulda/Yalçın Toker- Toker Yayınları - Tel: 0535 3199349 ve
[email protected]