Turktime
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bir Ömür Böyle Geçti…
Talat Atilla
YAZARLAR
1 Temmuz 2010 Perşembe

Bir Ömür Böyle Geçti…

Aslında hiç de aklımda yoktu…

Emin Çölaşan Turktime’ı ziyaret ettiğinde “Kitap yaz, eminim yazacağın kitap çok ilginç olacaktır. Neler vardır yaşadığın kimbilir? Tarihe not düş.” dedi.

Muhtemelen Çölaşan’ın içinden “Tarihe geçemedin, geçeceğin de yok. Bari tarihe not bırak.” demek geçmiştir ama, nezaketinden diyememiştir…

Kitap yazma fikri ağır bir karar…

Ya tarihe sadakat göstereceğim, ya da dengeleri gözetip, “Aman bardak, çanak kırılmasın” diyeceğim…

Zor bir karar…

Kararımın ne olacağından emin olamasam da, yazmaya başladım.

Basmaya karar verirsem, kesinlikle sansürsüz olacak…

5N1K’sı tam olacak…

İçimdeki ses şunu söyledi; Kitapları her zaman mühim insanlar yazacak değil ya, biraz da sıradan insanlar yazsın…

Kıyamet mi, kopar?

Kitap yazma duygusu insana biraz da “Senin ömrün nasıl geçti?” dedirtiyor.

Sahi, benim ömrüm nasıl geçti?

Ne feci bir soru değil mi?

Avuçlarından uçan kuşları saymak gibi bir şey…

Bir çırpıda aklıma neler geliyor, neler?

Daha 12 yaşındayım…

Küçüğüm yani.

Vakit; 12 Eylül’den kısa bir süre önce…

Terör her yerde…

Annem’le babamın ayrıldığını öğreniyorum.

Rahat ağlamak için dışarı atmışım kendimi.

Kahverengi küçük bir kediye ekmek veriyorum.

Ne olduğumu anlamadan 20’li yaşlarda 3-4 kişi karşıma dikiliyor;

Türkeş’in ayakkabı numarası kaç lan?..

Derdim dünyadan büyük, bana sorulan soruya bak?

-Ne bileyim lan?

Dayak yiyorum...

Taş atıyorum arkalarından, gelip, yine dövüyorlar…

Ekmek bir tarafa, ben bir tarafa, kedi başka tarafa…

İlk dağılışım bu oldu hayatta…

Anladım ki, dayak böyle bir şeymiş…

(Sonra öğrendim; Türkeş’in ayakkabı numarası 42 imiş!)

.Filmi hızlı sardırıyorum…

Ankara Kolej kavşağındayım…

Cumhurbaşkanı Kenan Evren geçiyor önümden…

Şaka olsun diye Kenan Evren’e kapalı şemsiyeyi gösteriyorum.

Evren bunu silah zannediyor, korkuyor, arabanın içine pısıyor.

Motorlu korumalar silahla kovalıyor beni…

Kaçarken, gülüyorum…

.Hayatımın bir başka sahnesinde karşıma Turgut Özal çıkıyor…

Turgut Özal Başbakan…

Özal, Medya patronları dahil hiç kimseye randevu vermiyor…

Bunu bilen yazı işleri müdürüm Erdağ Çağatay,”Git, Özal’la görüş, gazeteci olduğunu anlayalım” diyor.

Turgut Özal’la görüşmek için Ankara il binasının dolabına saklanıyorum.

Korumalar beni suikastçı zannediyor. Özal’ın beni tanımasıyla son anda vurulmaktan kurtuluyorum… Çekilen silahlar, kılıfına konuyor, ropörtajı yapıyorum!

.Çiller çıkıyor karşıma başka bir kavşakta…

Celal Bayar Köşkü’nde görüşüyoruz.

Beni davet eden o, yüzüme bile bakmayan yine o.

Geriliyorum.

İçimde insani intikam planları uçuşuyor.

Nihayet, yarım saat sonra beni hatırlıyor küçük odasında.

Halk beni nasıl görüyor?” diyen Çiller’e, danışmanının yanında, “Sizi Türkiye’nin en güvenilmez lideri olarak görüyorlar. ” diyorum.

Bir hareketlenme oluyor ve orası karışıyor!

.Kader bu sefer de beni İstanbul Üsküdar’a sürüklüyor.

Başbakan Erdoğan’ın çalışma ofisindeyim. Ofisin üstünde evi var.

Erdoğan’ın yasaklı günleri…

Sonradan Milletvekili olan bir arkadaşımla evinde geçmiş olsun ziyaretine gidiyoruz…

1 saati aşkın kuracağı partiden söz ediyor…

Bugün kurduğu AK Parti’nin neredeyse tüm koordinatlarını bize açıklıyor.

Ve orada Erdoğan çok sürpriz bir jest yapıyor bana!...

.Felek yine pusuda…

Aleyhinde haber yaptığım bir siyasetçi, tanınmış bir bayan tv sunucuyla bana tuzak kurması için anlaşıyor ama o sunucu “Sana kıyamadım” itirafıyla beni kurtarıyor…

.Kader bu sefer de “Kovun” talimatı veriyor benim için…

AK Parti’nin tanınmış siması ile yazdığım bir yazı nedeniyle çok şiddetli tartışıyoruz.

Gösteririm sana gününü” diyor telefonda…

Hadi bakalım!” diyorum…

O, galip geliyor…

Kovuluyorum…

.Hayat devam ediyor…

Geç vakitte telefonum çalıyor.

Arayan Başbakan’ın danışmanı.

Başbakan’ın yakınıyla ilgili ertesi gün çıkacak bir haberden bahsediyor.

Gazete yetkilisini arıyor ve dağıtıma hazır gazeteler çöp kutusuna atılıyor.

O çok önemli haber kuşa çevriliyor…

.Hayatımın başka karesinde “ihtiras ve kıskançlığı” tanıyorum…

İdari bir göreve gelmem, "Bir gün yükselirsem, milyon dolarlarım olur" diyen bir gazeteci tarafından engelleniyor.

Kaderin ilginç bir işi, benim önümü kesen gazetecinin önünü ben açıyorum!

Üstelik o gazetecinin verdiği bilgilerle!

Hayatımın bu noktası beni halen güldürüyor ama, medya dünyasını şoka sokacak!

İlk anda aklıma gelenlerin, küçük satırbaşlarını yazdım…

Velhasıl, bir ömür böyle "Boş' geçti…

Okunur mu bilmem ama başkalarının hayatı "Dolu" geçsin diye sanırım bir kitap yazacağım.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 BERNA
 30 Kasım 2008 Pazar 23:11
Hayata yaşadığımız acı,tatlı,zor günlerde olsa yine de yaşanmaya değer.Sizi seçim zamanı tanıdım boş bir insan değilsiniz.Bilgilerinizi,yaşadıklarınızı tabii ki bir kitapta topayabilirsiniz.Anlatım diliniz çok yalın yani sade ve akıcı okunmaya değer olabilir.Kimbilir bu anlattıklarınızdan başka daha neler yaşadınız?Eğer olumlu bir karar verdiyseniz şimdiden size kolay gelsin.
 SABRİYE
 30 Kasım 2008 Pazar 00:32
TALAT BEY .ÖNCELİKLE ALLAH UZUN ÖMÜR VERSİN SİZE.BU YAŞADIKLARINIZ SİZE, HAYATIN EN ACIMASIZ SINAVINDAN GEÇTĞİNİZİ GÖSTERİYOR SADECE..VE TUHAFTIRKİ, İÇİNİZ ACIYA ACIYA, HALA YAŞADIKLARINIZI YAZARKEN,YAZINIZA ESPİRİ SOSU KATMIŞINIZ.BENCE HİÇTE ÖMRÜNÜZ BOŞ GEÇMEMİŞ, TAM TERSİ HERKESE HERŞEYE ONURLU DURUŞLARLA GEÇMİŞ MAZİNİZ.. ÖMRÜNÜZ DEMEYECEĞİM..KEŞKE HERKES YAŞADIKLARINI BU KADAR DOĞRU VE AÇIK İFADE EDEBİLSE..YÜREĞİNİZE SAĞLIK BE SAYIN TALAT,YÜREĞİNİZE SAĞLIK...HEP BÖYLE KALIN LÜTFEN...SAYGILAR
 EDİTÖR
 29 Kasım 2008 Cumartesi 11:14
ISPARTA VE ANKARA'DAN "ALİ" VE "DALGACI" RUMUZUYLA YAZAN ŞAHSIN UZUN ZAMANDIR DEVAM EDEN AĞIR HAKARET VE TEHDİT MAİLLERİ İÇİN GEREKLİ YASAL İŞLEM BAŞLATILMIŞTIR.AYNI ŞAHSIN, DAHA ÖNCE DE AYNI KONUDAN ARANDIĞINI KAMUOYUNA DUYURURUZ...
 Sedat TÜREDİ
 28 Kasım 2008 Cuma 15:28
Arkadaş o yıllarda sana TÜRKEŞin ayakkabı numarası iyiki sorulmuş bak koca TÜRK dünyasının başbuğ unun ayakkabı numarasını öğrendin bugün kaç ülkücü bunu biliyor.Kendini şanslı saya bilirsin bu konuda.Kitabına gelince yazacaksın tabi üçgünlük tele vole kültürü alanlar bile kitap yazıyor ne üdüğü belliolmayan konularla kafa karıştırmaktan başka birişe yaramıyorlar kitabı şimdiden merak ediyorum birtane imzalı isterim.
 hulya
 27 Kasım 2008 Perşembe 12:22
Sevgili Talat Atilla bey siz hep dik durmuşsunuz, ve buralara gelmişsiniz, demekki dik durana bir şey olmuyor. Sadece o'na çarpanlar düşüyor. Gençler için güzel bir örneksiniz.
 memnune
 27 Kasım 2008 Perşembe 12:17
canım kardeşim yaşadığın olumsuz olayları öyle mizahi bir kalemle ele almışsınki çok güldüm eminimki kitabın daha güzel olur sen hemen yazmaya başla. Allah yolunu açık etsin inşallah
 TANER
 27 Kasım 2008 Perşembe 11:44
CESARETİNİ TOPLA VE BİR ÇIRPIDA YAZ Kİ KİTABINI DUYGULARINI DAHA İYİ ANLAYALIM.KİTABIN KORSANININ ÇIKMASINI İSTEMİYORSAN DA UCUZ SATMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAP.İYİ Kİ AZ DA OLSA SENİN GİBİ YAZARLAR VAR.SEVİYORUZ SENİ BAŞARILAR.
 Aytun Çıray
 27 Kasım 2008 Perşembe 02:30
Sevgili Talat, Bu yazındaki başlıkların altını doldurman bile bir kitap ortaya çıkarır. Zaman zaman yanında şahit olduğum olaylar bazılarını yazdığında ise ortalıkta adamım diye gezinenlerin -belki- utançlarından insan içine çıkamayacaklarını düşünüyorum. Yazmalısın çünkü senin yazacaklarını yazabilecek pek az insan vardır.
 Pınarrrrr
 27 Kasım 2008 Perşembe 01:12
Sayın Atilla Bey; Sizin ömrünüz boş geçtiyse, hiç kimsenin dolu geçmemiştir. Alırım kitabınızı kesinlikle..
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Turktime uygulamasını indirin, günün gelişmeleri cebinize gelsin.
Google Play
App Store
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL SİYASET DÜNYA MEDYA MAGAZİN SPOR YAZARLAR RÖPORTAJLAR PORTRELER ANKARA KULİSİ FOTO GALERİ VİDEO GALERİ KÜLTÜR SAĞLIK EKONOMİ TEKNOLOJİ ANALİZ TEKZİP
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Turktime