Basın hürriyeti açısından tarihimizin en acınacak dönemlerinden birini yaşamaktayız.
Pek çok yazar ve gazeteci arkadaşlarımız, yazdıklarından dolayı hapisteler.. Hukuk tam işlememekte, idare tarafından gazetelere ve televizyonlara el konulmakta..
Yargıya taşınan olaylarda, yargı organları iktidar baskısının da etkisi ile hukuka uymayan kararlar almakta.. Mahkemeler, basın mensupları aleyhine açılmış tazminat ve ceza davaları ile dolu.. Fikir ve düşünceyi açıklama adına edilmiş en masum ifadelere bile, hemen suç duyuruları yapılıyor.. Derhal harekete geçen savcılar da dava açıyorlar.. Bu oluşumlar yüzünden basın mensupları hüzün ve teessür içindeler, adeta ne yazacaklarını, nasıl yazacaklarını şaşırmış durumdalar..
Günümüzün basınının hukuksal manzarası işte bu..
Bu manzara karşısında ben de kendime düşeni yaptım. Basın özgürlüğü konusundaki arşivlerimi karıştırdım.. Şimdi rastgele bir sayfayı açıyorum..
O sayfada Büyük Millet Meclisi tutanakları yer almakta.. Mecliste bir milletvekili konuşuyor..
Ne zaman mı? Bundan tam 95 yıl önce.. Tarih 18 Nisan 1921..
Yani Türkiye’de daha Cumhuriyet bile kurulmamış.. Vatan topraklarımız düşman işgalinde.. Milletçe, Milli Mücadelemizi ve İstiklal Savaşımızı yapmaktayız..
Sivas Kongresinden sonra Ankara’ya gelen
Mustafa Kemal Paşa’nın, Büyük Millet Meclisini açmasının üstünden henüz sadece bir yıl geçmiş.. Bazı milletvekilleri memleketlerinden Ankara’ya giderken yollarda eşkiya tarafından öldürülmüş.. Pek çoğu Ankara’ya gidecek yol paraları olmadığından borç alarak Ankara yolculuğunu yapabilmişler..
Ülke şartları işte o haldle iken özgürlük, basın hürriyeti falan da ne demekmiş? Diye düşünebilirsiniz yani.. Herkes aç, her yerde kan..
Buna rağmen Meclis çalışıyor.. Hükümet kuruluyor..
Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa. İcra Vekilleri Heyeti yani
Hükümet Başkanı Fevzi Çakmak Paşa’dır..
O günlerde Erzurum’da yayınlanan
Albayrak isimli gazetedeki bir makalesinden dolayı bir yazar tutuklanmış ve gazete de kapatılmıştır..
Konu derhâl B.M.M.’ne intikal ediyor.. Meclisin 18 Nisan 1921 tarihli
22. Birleşiminde bu konu müzakere edilmektedir.
İşte o Birleşimde Erzurum Milletvekili
Hüseyin Avni Bey konuşuyor:
“
Makale hakkındaki değerlendirmeyi Yüce Heyetin anlayış ve bilgisine bırakıyorum. Doğal olarak, matbaacılığın, yazarlığın görevi budur. Şayet Albayrak Gazetesindeki makalede kanuna aykırı sözler varsa, bu, Büyük Millet Meclisi’nin kurduğu Hükümetin adalet örgütünü ilgilendirir. Basın Kanunu vardır. Mahkemeye gönderirler. Siyasî bir suç mudur, başka bir şey midir, bunu araştırırlar ve kararlarını verirler. Ben kendi inancıma göre bütün basının serbestçe ve hür olarak yazmasına inanırım.
Bence özgürce yazılan yazılardan daha değerli bir şey yoktur. Fazla söylemiyorum, bilgi ve anlayışınıza bırakıyorum. Efendim, size Doğu cephesi halkı adına garanti veririm ki, oranın halkı ufak bir hata gördükleri zaman, hemen göreve koşar. Erzurumlular her zaman görevlerini yaptılar ve yapıyorlar. Şayet makalenin hatası varsa adliyeye veriniz, mahkemeye gönderiniz. Yazar Mithat (Albayrak) meslek onuru ile tanınmış bir adamdır. Bu şahıs bu makaleyi yayınladığı zaman Bölge Komutanı onu makamına davet eder, ona tutuklusunuz, der.
Neden? diye sorar.
Bu yazdığınız makaleden dolayı der.
Bize haber verdiler, Hükümete başvurduk. Yüce ve insan Paşa Hazretleri dediler ki; bu kişi öncelikle öğretmendir, askerlikle ilişkisi yoktur. Komutan onu tevkif edemez. Bu işte yanlışlık var, denilerek haberleşildi, tahliyesine emir verildi…”
1921 tarihli 22. Birleşimde Hüseyin Avni Bey’in yaptığı bu konuşma epeyce uzundur. Ondan sonra kendisine verilen cevaplar ve yapılan karşılıklı konuşmalar, sayfalar dolusu devam eder..
Dönemin Adalet Bakanı
Hafız Mehmet Bey kürsüye gelerek, olayın iç yüzüne açıklık getiren bir
konuşma yapar..
Bunun üzerine Muhaliflerden
Ali Şükrü Bey, Adalet Bakanın tarafsızlık ilkesini çiğnediğini iddia eder. Görüşmelerin sonunda Hükümet Başkanı
Fevzi Çakmak Paşa güven oyu ister ve Meclis Hükümet’e güvenoyu verir(*).. Ve konu kapanır.
Tabii ben burada daha fazla ayrıntılara girecek değilim.
Evet dediğim gibi o tarihte, bugünkü gibi öyle televizyonlar, internetler, sesli ve görüntülü basın diye bir şey yoktur.. İnsanların haber alma aracı yalnız gazetelerden ibarettir..
Albayrak Gazetesi Erzurumların haber alma aracıdır. Bu gazete, 1913 yılında ittihat Terakki’nin Erzurum’daki yayın organı olarak yayınlanmaya başlamıştır. İşgal yıllarında kapanmıştı. Mondros Mütarekesi’nden sonra yeniden yayınlanmaya başladı. Sahibi
Süleyman Necati (Güneri) milletvekili seçilerek Ankara’ya gidince, kardeşi
Mithat Bey tarafından yayını devam ettirildi. Gazete,
Erzurum Kongresi ve Temsil Heyetine destek verdi.
O tarihlerde
Milli Harekete destek veren diğer Anadolu gazetelerinden bazı önemlileri de şunlardı: Kastamonu’da
Açıksöz, Sivas’ta
İrade-i Milliye, Ankara’da
Hakimiyet-i Milliye v.b..
Albayrak, özellikle
Ermeni vahşetini ayrıntılarıyla sütunlarında yansıtarak görev yapmıştı. Bu yüzden başlığının altına
“Doğu Vilayetleri Ermenistan Olamaz” ibaresini koyuyordu. Fakat daha sonra Doğuda bölgesel bir yönetim kurulması yönündeki harekete destek vererek
“Doğu Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk”un sözcülüğünü yapmaya başladı. İşte bu yüzden 1921 Mart’ında kapatıldı.
Meclisteki birleşimin konusu olan bu gazeteden kısaca böyle söz ettikten sonra, bir kaç satır da
Hüseyin Avni Bey (Ulaş, 1887-1948
) kimdir, ona ayırayım. Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve I. TBMM’nde milletvekili idi. 1887'de Elazığ'da doğmuş; İstanbul'da hukuk öğrenimi görmüştür. 1919'da Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılmıştır. Osmanlı Mebusan Meclisi kapanınca Ankara'da açılan TBMM'ne katılmıştır. 1. Mecliste Mustafa Kemal Paşa’ya karşı oluşan
2. Grup isimli muhalefet grubu içinde yer almıştır. Atatürke düzenlenen İzmir suikasti davasına da adı karışmış, idamla yargılanmış, fakat beraat etmiştir. 1948'de İstanbul'da ölen Hüseyin Avni Bey, benim de lisedeki felsefe hocalarımdan
Nurettin Topçu’nun kayın pederidir.
Hüseyin Avni Bey’in, Atatürk karşıtı siyasal faaliyetlerini asla tasvip etmem, o yüzden onu sevgisizce hatırlarım.. Ama, 95 yıl önce basın hürriyeti ile ilgili yukarıdaki sözlerini de her zaman alkışlarım.
O sözlerinden bir iki cümleyi bir kez daha hatırlayalım:
“Ben kendi inancıma göre bütün basının serbestçe ve hür olarak yazmasına inanırım..”
“Bence özgürce yazılan yazılardan daha değerli bir şey yoktur.”
Bugün bile alkışlanacak sözler değil mi bunlar.. Peki, bu milletvekilinin yukarıdaki sözlerine 95 yıl sonrasının günümüz Türkiye’sini yönetenler ne derler acaba?
Bugünlerde bakıyorsunuz, ülkede terör iyice azgınlaşmış.. İnsanlar sokağa çıkamaz olmuş.. Evini barkını terkedip göç etmekteler.. Ülkenin başkentinde bile, en önemli Devlet dairelerinin yanı başında, Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, Genelkurmaya giden yollar üzerinde bombalar patlatıyorlar.. Her yerde masum insanlar ölüyor.. Şehit haberleri her gün gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını dolduruyor. Bir yılda ölen masum insan sayısı bini aşmış, şehit düşen asker ve polis sayısı 369’muş..
Bunları önleyecek, teröre çare bulacak olan ülke yöneticilerinin yaptıkları ise sadece
, kınamak, baş sağlığı dilemek, mezarlıklara gidip karanfiller bırakmakla kalıyor..
Üstelik de her acı haberden sonra otomatik olarak milletin haber alma, bilgilenme hakkı ortadan kaldırılarak
yayın yasakları konuluyor..
Acaba 1921 yılının Atatürk Türkiye’sinde o zaman Hükümet, Albayrak gazetesinin kapatıldığı haberine yayın yasağı koyamaz mıydı?
“Ben kendi inancıma göre bütün basının serbestçe ve hür olarak yazmasına inanırım..” diyen o muhalif milletvekilinin ağzını kapatamaz mıydı?
Acaba o tarihlerde televizyon olsa idi, Mustafa Kemal Paşa,
“karartın bu haberi veren televizyon ekranlarını!..” diyemez miydi?
Askerin söz sahibi olduğu o savaş günlerinde bir subayın bir gazeteyi kapatması derhal Meclise taşınmış.. Peki bugün olanlar, susturulan ve
yandaşlaştırılan basın,
karartılan ekranlar niye Mecliste gündem oluşturmuyor?
Bugün de 95 yıl önceki gibi bir milletvekili çıksa ve
özgürce yazılan yazılardan daha değerli bir şey yoktur dese, başımızdakilerin o kişiye tepkisi acaba nasıl olurdu?
Her gün yenilerini gördüğümüz günümüzdeki Atatürk karşıtı söz ve uygulamaları yaşadıkça, 2 bin küsur sayfa tutan
Atatürkün Meclis Konuşmaları ve Atatürk Muhaliflerinin Meclis Konuşmaları isimli kitaplarımı karıştırarak teselli arıyorum.. Ve aklıma böyle yüzlerce sorular doluşuyor.. Özgürlük açısından o günleri bile adeta mumla arıyoruz yani..
(*) Atatürk Muhaliflerinden Portreler Cilt-3 sa: 186/
/Yalçın Toker- Toker Yayınları. Kitap: Tel: 0535 3199349 e-KİTAP:
[email protected]