Bugün 6'lı masa toplantısında ilginç, ilginç olduğu kadar da
"Aslında ne oluyor?" sorusuna yanıt vereceğini düşündüğüm Akşener/Davutoğlu diyalogları ve bir masa portresi yazacağım.
Kulis değil, bilgi!
6'lı masa toplantıları dışarıdan göründüğü gibi ne gergin, ne de çok keyifli geçiyor.
Tüm liderlerde bir ihtiyat var.
Masanın en sakin, tartışma olduğunda 'Abi' rolünü Temel Karamollaoğlu'nun oynadığını siz de tahmin edersiniz.
Zaman zaman laf atmalar, fıkralar, Türkiye gündemi, yemek, çay derken, gün sizlere ömür!
6'lı masada...
Fedakarlık yaptığını düşünen...
"Mazi kalbimde yaradır! " diyeninden.
"Sıkı tutun, masadan kaçabilir!" izlenimi verenine...
Gerçekten aşkla masaya bağlananına kadar.
Her türlü farklı duyguyu taşıyan lidere rastlamak mümkün...
Teşbih de hata olmaz.
Aklıma Aşık Veysel'e ait içinde sevgi, fedakarlık, kaçış, sürpriz final ve türlü tuhaflıkların yaşandığı filmlere konu olacak tarihi bir anektod geldi.
GÜZELLİĞİN ON PARA ETMEZ!
Veysel, evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama aşık olur ve kaçmayı kafasına koyar. Gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, bohçasını da aldıktan sonra ayakkabılarını giyer ve hızlıca kaçmaya başlar. Bir süre sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder. Ayakkabılarını çıkarttığında gözlerine inanamaz.
Aşık Veysel’in tüm parası oradadır. Kaçacağını anlayıp sahip olduğu paranın tamamını eşine bırakmıştır. Ayrıca parayla beraber bir de kağıt bulur Aşık Veysel’in eşi
ve o kağıtta şu yazar:
"Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme. Bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa!"
Nerede kalmıştık?
Evet, 6'lı masanın metinleri önceden hazırlanıyor ama bazen son hali için toplantının bitmesi bekleniyor.
Sanıldığının aksine kritik konular da konuşuluyor ama kenarından kenarından!
Masanın altına süpürülen asıl konunun ne olduğu bilmecesini aydınlatacağını düşündüğüm bir anektodu arz edeyim...
KARAMOLLAOĞLU; MASA KAVGA ETSİN DİYE BEKLEYENLERİ SEVİNDİRMEYELİM!
Hangi partinin nerede, nasıl, hangi temsil gücüyle konuşlandıracağı konusu hafiften açılınca, Akşener biraz da tebessümle "Allah aşkına biz bizeyiz şimdi. Gerçekçi olalım. 0,5 oyu olan bir parti ile, yüzde 15'i olan İyi parti eşit olabilir mi? " der.
Sessizliği çayından bir yudum alan Ahmet Davutoğlu bozar.
Gelecek Partisi Lideri tıpkı Akşener gibi gülerek ama kararlı bir tonda "Neden olmasın? Engel ne? Şayet seçimler 0,5 oy farkla kazanılacaksa evet, 0,5 ile yüzde 15'in hiç bir farkı yok!"
yanıtını verir.
Masaya "Düşünmeden söylenen söz, nişan almadan ateş etmeye benzer." duygusu hakim olunca, zaman kazanmak için kimi kafasını kaşır.
Birisi tavana bakar...
Başka lider önündeki kağıtları karıştırmaya başlarken...
Diğerleri de ölü taklidi yapar :))
Bu kadraj, Akşener'in "Bunlar her yönüyle konuşulup, tartışılmalı. Herkesin hakkını alacağı sağlıklı bir sistemle yürümeliyiz! " cevabıyla bozulur.
Davutoğlu Akşener'e karşılık vermek üzereyken gerginleşme potansiyeli olan atışmanın finalini Temel Karamollaoğlu yapar;
"Konuşa konuşa bunların hepsini çözeriz. Masa kavga etsin diye dört gözle bekleyenleri sevindirmemek lazım!"
HAYALET KISA DEVRE YAPTI!
Suya-sabuna dokunan gazeteciler bilirler. Genelde en doğru haberler yalanlanan haberlerdir. Son örneği İBB'de yaşandı. "Kılıçdaroğlu, İmamoğlu'nu uyardı" yazımı, İBB'deki bir hayalete yalanlatmaya çalışınca kısa devre yaptılar!
İBB'nin doğru haberi kimliksiz bir kişiye yalanlatma teşebbüsüne karşı, hafıza tazelemenin çok yönlü faydalı olacağını düşündüm.
Üstelik belgeleriyle...
Yıl 2016...
"CHP'li bir Milletvekili TBMM'deki odasından Atatürk'ün fotoğrafını indirdi" haberini yazdığımda, haberin muhattapları dahil iktidar/muhalefet, neredeyse tüm medya "Yalan yazıyorsun!" diye öfkeyle bana saldırdılar.
Yılmaz Özdil'in dışında tek kişi "orada ne oluyor?" diye mevzunun üstüne gidemedi.
Bir süre sonra Aylin Nazlıaka "Adımın Aylin olduğu kadar kesin ki, Atatürk'ün fotoğraflarının indirilmesi haberi doğrudur. Haberin yayınlanma biçimi yanlıştı!" itirafında bulundu.
Basın Konseyi, yaptığım haber nedeniyle Aylin Nazlıaka'nın savcılıktan "Talat Atilla'nın telefon ve bilgisayarlarına el konulsun!" talebini çekirdek çitleyerek izlediği gibi, kendine göre uygun bulduğu her zeminde bir de beni kınadı!
(Sonra kınalarını gönderdim tabi ki. Henüz
gönderemediklerim de var!)
Velhasıl Nazlıaka partisinden ihraç edildi ve sonra her ne hikmetse geri döndürüldü!
Haberimin doğruluğu kesinleşti ve aleyhimde yazanlar/konuşanlar tükürdüklerini yalamak zorunda kaldılar!
Sonuç?
Bu satırların yazarı haklı çıktı, 'haber yalan' diyenlerin bir kısmı evlerine, bir kısmı da inlerine çekildiler!
Yıl 2019...
"Külliyeye'ye çıkan CHP'li bir Milletvekili var" diye yazdım.
İktidar/muhalefet tüm partilerin ünlü-ünsüz siyasetçi/gazeteci yancıları "yalannnn.." diye aylarca höykürdüler.
Önce Kılıçdaroğlu Fox'da "Haber doğru, ben biliyorum! " dedi.
Aradan bir yıl geçtikten sonra Muharrem İnce yalanladığı bu haberimi iki ayrı canlı yayında doğrulayarak "Küllüye'ye çıkan CHP'li var, biliyorum ama söylemem!" dedi.
Bu arada sözde gazeteciler bana söyledikleri "Haber kaynağını açıkla!" talebini, "Külliyeye'ye çıkanı biliyorum ama açıklayamam!" diyen İnce'ye karşı, "Açıkla kimmiş!" diye soramayarak mesleklerine, kişisel sicillerine bir kez daha ihanet ettiler.
Durmadılar!
Ne kadar derin bir kuyuya taş attıysam bir de tetikçi tuttular!
Avukatım Murat Sultansu ekranlara da yansıdığı gibi saldırıya uğradı.
Vurulmam için 50 bin dolara kiralanan tetikçi son anda birisi altın iki silah ve uyuşturucu ile yakalandı!
Siyasetçi, mafya ve gazetecilerden oluşan organize yapının derinliğini görüyorsunuz değil mi?
Sağcı/solcu v.s. fark etmiyor.
Düdük çalınınca toplanan legal görünümlü bir çete var bu topraklarda!
Mahkeme devam ediyor.
Ve elbette ağır, çok ağır baskı ve tehditlere rağmen haber kaynağımı açıklamadım.
Sonuç?
Bu satırların yazarı haklı çıktı, tetikçi sözde yazarlar da çocuklarına google'da kendilerini yansıtan bir çöplük bıraktıları gibi... Ömürleri boyunca enselerinde boza pişirecek biri ile yaşamak zorunda kaldılar!
Kısaca dün yazdığım ve sözde yalanlanan ama net olarak doğru olan yazımın bir bölümünde Kılıçdaroğlu'nun, İmamoğlu'na "Bak Ekrem Bey, CHP'siz kendini savunamazsın. CHP gölgesi olmadan kimlerin ne hale geldiğini görüyorsun. Ona göre davran!" dediğini aktardım.
Yazım tv, haber siteleri v.s. yaygınlaşınca, kısa devre yapan bir haber sitesi habercilik kıstaslarına uymayacak şekilde sözde bir kişiye yazımı yalanlatmaya çalıştı!
Yalanlayanın adı yok!
Soyadı yok!
Görevi yok!
Yok oğlu yok ama sözde yalanlamaya bazı yayın organları organize bir şekilde yer verdiler!
Ben de "Hadi İmamoğlu yalanlasın, ben de yazmadığım bölümleri de aktaracağım! " deyince.. Herkes ölü numarası yaptı.
Karşımdaki tüm muhataplar için komik ve acınası bir durumdu.
Yazık!