Şu uzaylı meselesi!
“Uzaylı gördüm. Ahan da görüntüsü!” diyenin, televizyonlarda kendisine yer bulmasına önceleri kızıyordum ama, şimdi bu görüntüleri, Kemal Sunal filmleri lezzetinde izliyorum.
Uzaylı fenomeni, bilimsel platformun dışında, tamamen ticari bir sektör oldu.
Avrupa’daki benzerlerine göre Türkiye’dekiler daha amatör; neredeyse, uzaylılarla akşam kahvaltıları yaptıklarını söyleyecekler.
Oysa başta ABD, uzaylıların varlığına ikna etmek için uçuşa yasak bölgeden tutun, silikon uzaylıları el altından kamuoyunun gündemine getirip, sonra da, “Yorum yok” sözleriyle şüpheyi beslemeye devam ediyorlar.
Meselenin yalnızca ticari olmadığını düşünüyorum;
Öngörüm şu;
Avrupa, Dünya’yı uzaylıların varlığına ikna ettikten sonra, kitlesel imhalar yapacak ve suçu da sözde uzaylıların üzerine atacaklar!
Çok mu uçuk geldi;
Kuyruğunu dahi görmediğiniz uzaylıların varlığına inanıyorsunuz da, bin yıldır sabıkalı Avrupa ile ilgili tezimi niye çöpe atıyorsunuz ?
Bir de böyle düşünün!
Osmanlıca öğrenilmesine karşı çıkan dinamik bir muhalefet grubu var.
Bir fikrin taraftarları olması ne kadar makul ise, karşı düşünenlerin olması da o denli anlaşılır bir duruştur ama Osmanlıcayı isteyenlerin, “Dedelerimizin mezar taşını okuyamıyoruz” tezini susturacak karşı bir fikir henüz üretilemedi.
Dedelerinin mezar taşını okumak, sembolik olmakla birlikte çok güçlü bir replik.
Dili olmayan bir milletin tarihsel hafızasının çökeceğini, sekiz sütuna manşet veren bir atasözü adeta…
Osmanlıca ifadesi, Osmanlı İmparatorluğu’na duyulan alerjiyi de gün yüzüne çıkarıyor.
Oysa, Osmanlı’nın yanlışlarını da, dilini öğrenerek ortaya çıkarmak fikri daha makul değil mi?
Muhalefetin karşı çıkışında, mantıktan ziyade, şüphecilik ve duygusal bir tavır hissediyorum.
Osmanlıcayı öğrenmenin, Türkiye’yi geriye götüreceğini düşünüyorlar.
Geri ifadesinin alt dilinde de; Türkiye’nin şeriat yolunda Osmanlıcayı öğrenerek mesafe alacağı var sayımı var.
İçleri rahat olsun;
Bu millet İngilizceyi öğrenerek muasır medeniyet seviyesine ulaşamadığına göre, Osmanlıcayı öğrenerek de geriye gitmez.
Talat Atilla/Güneş