Bu yaz günlerinde yine İğneada’dayım.. Kurbanımızı kestik. Oğlumuz, gelinimiz, kızımız, damadımız ve torunlarımızla birlikteyiz.. Denize giriyor, güneşleniyor, yazlığımızın balkonunda eşimin hazırladığı yemek masamızda, on mesut kişi buluşuyor, yiyip, mutluluğumuzu yaşıyoruz. Saadetimizi hep birlikte seslendiriyoruz.. Zaman zaman komşular da aramıza katılıyor, küçük balkonumuzda on dört, on altı kişi oluyoruz. Batan güneşe, gruba karşı şenlenerek günlerimizi tüketiyoruz.
Ama ailece yaşadığımız bu güzellikler arasında, benim yüreğim zaman zaman hüzünleniyor.. İşte bunlardan biri.. 13 Ağustos Salı, Kurban Bayramının üçüncü günü.. Bugün Sevgili Süleyman Seba ağabeyimin beşinci ölüm günüdür.. Gel de Yalçın, Süleyman Ağabey’ini anıp hüzünlenme..
Beşiktaşlılar, Efsane Başkanımız Süleyman Ağabeyimi, Feriköy Mezarlığındaki kabri başında andılar.. Kulüp adına Futbol Direktörü Ali Naibi bey törene katılmış. Mevcut Başkan Fikret Orman anma töreninde bulunmamış.. Nedenmiş? Tatildelermiş.. Beşiktaş Kulübünün Başkanı, o önemli günde, anı törenini yöneten kişi olmalıydı benim anlayışıma göre.. Onun için, 50 küsür yıllık bir Beşiktaşlı olarak, Orman’ı, görevini yapmamış kişi sayarım ben..
Ben şimdi burada BEN SPOR YAZARI İKEN (*) isimli kitabımın sayfalarını karıştırarak, rahmetli Başkanımız Süleyman Saba ile ilgili anılarımı tekrarlayacağım..
SÜLEYMAN SEBA
Sayfa:168: “Süleyman Seba, Beşiktaş’ın eski bir futbolcusu ve sonra da Başkanı’dır. Benim spor yazarlığı yaptığım, 1950’li yılarda Beşiktaş takımında 7 numaralı formayı giyer, sağ açık oynardı.. Futbolu 1954’te bıraktıktan sonra, Kulüpte teknik görevlere devam etti ve 1983'te idealistler grubunun adayı olarak başkan seçildi. Sonraki kongrelerde de 7 kez başkan oldu ki, bu 14 yıllık bir süre demektir. O'nun futbolculuğu ve yöneticiliği döneminde Beşiktaş birçok şampiyonluklar kazanmıştır. O'nun Kulübe en büyük hizmeti, kazandırdığı şampiyonluklardan önce, Beşiktaş’ı tesis zengini bir kulüp haline getirmesidir. Başkanlığa seçildiği 1983 yılında Beşiktaş'ın yıkılmak üzere olan bir Kulüp binasından başka bir mal varlığı yoktu. Bugünse Plazaları, stadları, okulları, kamp tesisleri ile tam bir tesis zenginidir..
Bunların hepsinde Seba’nın katkısı vardır.
Süleyman Seba, 1926 yılında Sakarya'nın Hendek ilçesi Soğuksulu köyünde doğdu. Ataları Kafkasya kökenlidir.
Ben, 1960'lı yıllarda Kafkas Kartalı Şeyh Şamil'in torununu görmüştüm.. İstanbul'da Cağaloğlu yokuşundan Sirkeci'ye doğru iniyordu.. Beyazlaşmış uzun saçları rüzgarda savruluyor, kırmızı yanakları ile herkesin ilgisini çekiyordu.. Süleyman Seba'yı ne zaman görsem, kendisine çok benzettiğim Şeyh Şamil'in torununun siması canlanır gözlerimde.. İkisi de Kafkasya kökenli olduklarına göre, elbette bu benzerlik normaldir.
Zaten biri Kafkasların kartalı, öteki Beşiktaş'ın kartalı.. Kafkaslardan gelip Adapazarı’na yerleşen ailesi Süleyman'ı okuması için İstanbul'a göndermiş.. Eğitimine bir süre Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)'de devam etmiş.. Kısa süre sonra Kabataş Lisesine geçmiş.. Mektebi Sultani Galatasaray'ın, Kabataş ise Beşiktaş'ın futbolcu kaynağı.. Seba, ilk olarak Kabataş'ta futbol oynamaya başlamış. Kısa zamanda Lise takımına seçilmiş. Oyunu ile göze çarpınca, 1943 yılında Beşiktaş genç takımına alınmış.. Bir yıl içinde kendisine Beşiktaş genç takımının kaptanlığı da verilmiş. 1945'te de Beşiktaş A takımına yükselmeyi başarmış.
Seba, Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde yüksek öğrenimine devam etmiş. Ancak, antrenmanlar, maçlar falan derken öğrenimine gereken önemi verememiş.. Ya fakülte, ya da futbol, ikisinden birini tercih etme zorunluluğu çıkmış ortaya.. O da tercihini Beşiktaş'tan yana koyduğu için okuldan ayrılmış..
Süleyman Seba 1945'ten, 1954 yılına kadar, dokuz yıl süre ile Beşiktaş'ın en ünlü forvet oyuncularıyla birlikte forma giydi.. 1954 yılında geçirdiği sakatlık yüzünden çok sevdiği futbola veda etmek zorunda kaldı. Tekniği, sürati, sağ çizgiye inerek yaptığı gollük ortaları ile, Beşiktaş'ın pek çok golünün hazırlayıcısı oldu. Birçok golde de kendi imzası vardır. Mithatpaşa Stadının açılış maçında İsveç takımına gol atarak, Mithatpaşa'da ilk golü atan futbolcu unvanını kazandı.
Süleyman Seba ile Kulüpte sık sık beraber olur, sohbet ederdik.. Yine bir sohbetimiz sırasında, Sergen Yalçın'ın Beşiktaş'tan gönderilmesi söz konusu olmuştu.. Benim Sergen'e olan düşkünlüğümü bildikleri için, rahmetli Kulüp Müdürümüz eski ünlü santrfor Şevket Yorulmaz'la birlikte, Sergen'in sadece sol ayağının olduğundan, tembelliğinden falan söz ederek beni kızdırmaya çalışıyorlardı. Yanımda oturan Şevket Yorulmaz'a "Süleyman ağabey de tek ayaklı idi, sadece sağını kullanırdı.." diye fısıldamıştım.
Süleyman ağabeyin bu sözümü duymadığını sanıyordum. Meğerse masada üç sandalye ötemde olmasına rağmen duymuş..
Şöyle cevap verdi bana:
"Git onu sen Turgay'a sor.. Gazhane tarafındaki kalede topa öyle bir sol vole vurmuştum ki, Turgay ağları havalandıran topu görememişti bile.."
Turgay Şeren de o sıralarda yakın arkadaşlarımdandı, ama sormadım tabii.. Süleyman ağabey yalan söyleyecek değildi ya..
Süleyman ağabeyle yakınlığımız uzun yıllar devam etti.. Florya-Basınköy’deki evime de ara sıra gelir, birlikte yemek yerdik.. Beşiktaşlı ağabeylerim Rasim Toker ve Necati Tokerle birlikte tavla partileri yapardık. Sohbetlerimize bitişik komşum Yaşar Kemal de ara sıra katılırdı. Bugün hepsi aramızda yoklar. Hepsi de nur içinde yatsınlar..
Kitabımda, Yalnız Süleyman Seba, Şevket Yorulmaz, Turgay Şeren falan değil, Baba Hakkı Hakkı Yeten, voleci Şeref Lakabıyla ünlü Şeref Görkey, Şükrü Gülesin gibi pek çok şöhretle olan anılarımı anlatırım.
Resimde eski gazeteci arkadaşlarımdan Orhan Vedat Sevinçli, ben Yalçın Toker ve Başkanımız Süleyman Seba birlikte bir yemekteyiz.
Diğer resimde Süleyman Seba, ağabeyim Necati Toker’le benim evde tavla oynuyor. Rasim ağabeyim, ben ve oğlum Serhat da seyrediyoruz.