Tarih 27 Mayıs 2019..
13 Haber bülteninde verildi o haber:
‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk demokrasisinin simgelerinden tarihi adayı ziyaret etti. Çalışmaları yerinde inceledi.’
Diye..
Görüntüler eşliğinde Erdoğan’ın konuyla ilgili sözleri de verildi:
‘Yassıada demiyorum, yaslı ada diyorum. Temennimiz odur ki.. ’ diye devam ederken Erdoğan..
‘Ne yaslısı be! Canına okumuşsun..’
Sesi duyuldu stüdyodan.
‘Ne yaslısı be!’ diyordu adam, ‘canına okumuşsun..’
Halbuki hep iyi haberlerini veriyordu;
Kapalı olduğunu düşünürken kameraların ve mikrofonun ‘canına okumuşsun!’ diye sitem etti aynı adam.
Biraz isyan, az biraz da kapı aralığından söylenip sıvışacak çocuk edasıyla..
Üzerine beton serpilmeden önce; ağaçlar vardı Yassıada’da, yemyeşildi.
Oğuz Haksever ‘Canına okumuşsun.’ Dedi..
Eminim Haksever bunu ilk kez söylemedi. Yayın Yönetmeni, ölçü mühendisi, resim seçicisi, makyözü, kuaförü, grafikeri, kameramanı, ışıkçısı, server operatörü, stüdyo şefi, kostümcüsü, transmisyon mühendisi, temizlikçisi.. Defalarca şahit oldu, duydu bu cümleyi.
Ama bize ilk defa geldi.
Benzer haberlerin mavrasını defalarca çevirdiler kendi aralarında; tost yerken ayaküstü, çay içerken, terasta ya da yangın merdiveninde sigara tüttürürken zorlama haberlere kattıkları sanal enerjinin matrağını, bin kere..
Orhan Veli’yi güzel havalar mahvetti.. Unuttu eve ekmekle tuz götürmeyi, evkaftaki memuriyetinden güneşli havaları bahane edip, istifa etti.
O çalışanları da bu bulanık havalar mahvetti.
Dünyalığını yaptığı halde mabadına göre koltuk arayanları saymazsak, vaziyete karşı iliğe düğme geçiren emekçileri çok görmemeli.
Bildikleri en iyi iş habercilik, tek iş habercilik..
Onlara yaslı ada haberini düzenlemek, güzellemek düştü.
Ağaçlar vardı Yassıada’da, üzerine beton serpilmeden önce.. ‘Canına okumuşsun.’ Dedi Oğuz Haksever, sökülmüş yeşilin üzerine sökün etmiş çimentoyu görünce.
Salt açık kalmış mikrofonundan süzülenlerine şahit olduk bir televizyon habercisinin.. Mikrofonu açık unutmayanlar yazıya dâhil değildi.
Televizyonculukla yazarlığın arasındaki en keskin ayrılık da buydu işte. Mikrofonun yanlışlıkla açık unutulur da, kalemin unutulmaz..
Açık unutulmuş mikrofona düzeltme / özür açıklaması yapabilir: ‘okumuşsun demedim, okumuşsunuz dedim.’ Diyebilirsin;
Ama yazı işlerinde böyle bi’ cambazlık yoktur.
Mesela açık unutulmuş kalemde çekmece kulpundan bahsederken Katar vaziyetlerini yazabilirsin.. Ama bodoslama yazmak dururken niye çekmece kulpuna örkleyesin ?
Ya da ‘Ne Katarı be, canına okumuşsun İstanbul’un’ desen..
Meşakkatli iş.
Matematik gerektirir, hesap yaparsın;
Bi’ gerekçe uydurup, beş sene verseler..
‘Benim yiğitlik gibi bir iddiam yok, hiç öyle havalar basmadım.
Ben sormam, soramam.
Ayrıca bir cengâverlik yapıp sormaya kalksam sordurmazlar bana.’
Da diyebilirsin malûm müdürün biri gibi..
Bi’ gerekçe uydurup, beş sene verseler;
/Dünyadan, memleketinden, insandan / Umudum kesik değil diye / İpe çekilmeyip de / Atılırsan eğer içeriye / Yatarsan on yıl, on beş yıl / Daha da yatacağından başka / Sallansaydım ipin ucunda bir bayrak gibi keşke, demeyeceksin / Yaşamakta ayak direyeceksin /
De diyebilirsin.
Yıl 2020. Kasımın sonundayız.
Memleketimde ölümcül salgına yakalananların sayısı henüz verildi, iki gün önce.. Bilim kurulu üyeleri de şimdi öğrendi; Dünyada ve memleketimde ölümcül bi’ salgın var, bu sebeple işsiz kalan milyonlar, kapanan dükkânlar..
İstanbul Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğünün zoruyla öğrendik vaka sayılarını.. Bilim Kurulu üyeleri de bizle beraber öğrendi.
Kuru ekmek derdinde milyonların yaşadığı memleketimde;
Kalemimin sesi açık kaldı.
Katarlılar Borsa İstanbul’un yüzde 10’unu satın aldı, kanalın etrafından da kıymetli arsa..
Ben bir gazetede yazıyorum.
Kalemimin sesi açık kaldı diye, mektup bekliyorum.
Hukuk reformu arifesinde;
Nazım’ın dizelerine sarılıyorum:
Tıraştan tıraşa yüzüne bak / Unut yaşını / Koru kendini bitten / Bir de bahar akşamlarından.. / Bir de ekmeği, son lokmasına dek yemeği /
Bir de ağız dolusu gülmeyi, unutma hiçbir zaman..