‘Vatan, bir avuç Redd-i İlhak Heyeti üyesinin hazırladığı bildiridir. O üyelerden Hukuk-u Beşer Gazetesinin başyazarı Hasan Tahsin’in konak meydanında işgalci Efzun Alayı’na sıktığı kurşunun adıdır, vatan.
Asıl adı Osman Nevres’di, mahlasının haberi yoktu bundan.’
Diye başlamışım ‘Vatan’ adlı yazıma.
Hiçbir memlekette bir gazeteciyle başlanılmaz vatanın kurtuluşunu anlatmaya. Erlerin gösterdiği mukavemet hikayeleriyle başlanır, kumandanların kritik hamleleriyle mesela, savaş sırasında üretilen motorla..
Ama hiçbir memlekette gazeteciyle başlanmaz vatanı yazmaya..
İzmirli Rumlar 13 Mayısta, Aya Fotini Kilisesinde Yunan Albay Mavrudis’in okuduğu beyannameden aldılar işgal haberini.
15 Mayısta Yunan gemilerini karşıladılar, Yunan bayraklarıyla..
Onların arasındaydı koyu takım elbisesiyle Hasan Tahsin.. İzmir, göz göre göre işgal ediliyordu. İzmir metropoliti Hrisostomos tarafından takdis edildi Yunan taburu. Bayrağı almıştı eline, öperken ağlıyordu metropolit.
‘Olmaz!’ dedi Hasan Tahsin. Param parçaydı içi. Üç beş dakika sonra süngüye çekilmesinin ziyanı yoktu bedeninin.
Ki paramparçaydı içi, Hasan Tahsin’in.
‘Olamaz!’ diye devam etti. Bütün gözler ona çevriliyken, çıkardı belinden revolveri. ‘Böyle ellerini kollarını sallayarak giremezler!’ dedi.
Son sözleri oldu bu. İlk kurşunu sıktı. Bağımsızlık meşalesini yaktı, şehit oldu.
‘Ey bedbaht Türk! Yunan hakimiyetini kabule taraf mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık Meydanındadır. Orada yüz binlerle toplan. Orada zengin, yoksul, bilgin, cahil yok. Fakat Yunan egemenliğini istemeyen bir çoğunluk var orada. Geri kalma! Binler, yüz binlerle Maşatlık’a koş. Ve Milli Kurulun buyruğuna uy.’
Bildirisi kaldı geride..
Geride, Demirci Mehmet Efeye ‘Bir genç, düşmana ilk kurşunu sıkmış, bundan sonrası bize düşer.’ dedirten.. Çerkez Ethem’i şanından utandırıp, efelerini toplatan cesareti kaldı..
Basile Delaris’in, Jory Papakostos’un kalbinde kurşunu, kadın haklarını yazan ilk erkek olma şerefi kaldı geride. Anıtı kaldı geride, Konak Meydanında. Hürriyete susamış kalemi kaldı;
Ödülü kaldı bir de..
İşsiz sayısının çalışan sayısını geçtiği bir dönemde ‘ekonomide de herhangi olumsuz bir tablo yok, hatta tam tersine’ diyenlere..
‘Maaşını dolarla mı alıyorsun?’ diye soran Bakan’a,
‘Ekmeği dolarla alıyorum, suyu dolarla alıyorum, kedimin mamasını dolarla alıyorum, aracımın yakıtını; izleyeceğim filmin, geçeceğim köprünün, gideceğim konserin biletini dolarla alıyorum.’
Diyemeyenlere..
‘Bu enerjinizi neye borçlusunuz’ gibi dahiyane sorular soranlara verilmeyen;
Ağlayan karıncanın sesini file tercih edenlere, kolayı dururken zoru seçenlere, milletin hakkını arayanlara, milletin hakkının hesabını soranlara..
Yürürken etrafına aydınlık saçanlara;
İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen bir ödül kaldı geriye Hasan Tahsin’den..
Bu sene duayen gazeteci Uğur Dündar’a verildi.
Yurt içinde - yurt dışında, binlerce kişiye karşı, büyük organizasyonlarla aldığı ödüllere hiç benzemiyordu bu. Cemiyetin lokalinde gerçekleşti tören; çok daha mütevaziydi..
’51 yıllık meslek hayatımın en onur verici ödülü.’ dedi ama o.
Kutlu olsun.