KALBİMİZ K(S)OMADA
Yazıyı kaleme aldığım dakikalarda, Soma’daki şehit sayımız 300’e yakındı.
Şehitlere Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı dilerim.
Soma’daki acı olayla ilgili, zaman zaman da atıştığım, büyük bir üniversitenin rektör yardımcısı dostum, bana, “Bu da mı kader Sayın Atilla?” diye not atmış.
Kader mevzusu zor bir soru.
O kadar zor ki; İslam âlimleri bile herkesin kabul ettiği bir yanıt veremediler.
İslam âlimlerinin dahi birleşemediği bir konuda, bu satırların yazarı gibi sıradan bir insanın, yeni bir ictihad açması elbette düşünülemez ama haddimi de aşmadan, birkaç söz söylemek isterim.
Allah, Kur’anı- Kerim, Şura Suresi, 30. Ayet’te diyor ki;
“Başınıza her ne musibet gelir ise, kendi yaptıklarınız yüzündendir. Allah musibetlerin çoğunu da affeder…”
Allah, kâinatı ve içindekileri belli bir kurala göre yarattığını, akıl verdiğini, aklı kullanma ya da kullanmama tercihini insana bıraktığını beyan ediyor.
Allah, insanı o kadar serbest bırakıyor ki;
İnsanoğluna kendisini inkâr etme hakkı bile tanıyor.
Şunu diyenler olabilir, “Anladık da kardeşim, Soma’daki madencinin suçu ne?”
Makul ve yakıcı bu sorunun tüm ağırlığını, yalnızca akılla, suç-ceza kavramıyla sınırlayarak izaha çalışmak, ruhumuzu olduğu gibi aklımızı da bloke edebilir.
Bir büyük İslam Âlimi, “Kader karar vermektir. Karar verdiğiniz anda kaderiniz başlar. Her karar, bir kaderdir.” der.
Kader, mutlak ve muallak diye ikiye ayrılıyor.
İnsanoğlu, tüm tedbirleri almasına rağmen, musibetten kurtulamıyorsa, mutlak kaderle, aklını kullanmayarak, tedbirsiz davranıyorsa da, muallak kaderle buluşuyor.
Haddimin sınırlarını zorladığımın farkındayım ama okuyucularımdan, bir kelamlık tolerans daha rica ediyorum;
Başta depremler olmak üzere karşılaştığımız felaket ve ölümlere, baş gözüyle bakanların zihnindeki bulanıklık ve soru işaretlerini anlamlandırması kolay değil, bunu kabul ediyorum.
Fakat kalp gözü ve tasavvuf penceresinden bakıldığında, zulüm gibi görünen felaketleri, Allah’ın cenneti ikram etmesi olarak kabul etmek, Kur’an bütünselliği içindeki mutlak doğrudur.
Akıl kelimesi, Kur’an da, tam 49 yerde geçer ama kullanılmadıkça da potansiyel olarak anlam ifade etmez.
Sorumlular mutlaka hak ettikleri cezaya çarptırılmalı ki, yeni Soma’lar olmasın.
Allah’ın verdiği akıl nimetine hürmet etmeyi deneyelim mi?
*Bu yazı Talat Atilla'nın Güneş Gazetesi'ndeki köşesinden alınmıştır...