Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, sahip olduğu yetkileri tamamen sınırsızlaştırmak, daha doğrusu tüm yetkileri eline almak için başvurduğu ilk çare “Başkanlık sistemi” oldu denilmişti. Bunun gerçekleştirilemeyeceğini anlayınca da, kolay yola saptığı söylendi ve “Partili Cumhurbaşkanı” formulüne yöneldiği yazılıp çizildi. Şimdi bu planın adım adım uygulanmasına geçildiği görülüyor..
Bu yoldaki ilk adım, AKP ve Hükümetin başındaki Ahmet Davutoğlu’nu indirmek ve onun yerine Binali Yıldırım’ı getirmek oldu..
Binali Bey, AKP kongresinde yaptığı konuşmada her telden çaldı.. Demek ki, Tayyip Bey’in hoşuna gidecek laflar etmek için dersine çok çalışmış ve konuşmasını önceden hazırlamış.. Kültür hazinemizi kurcaladı..Hukuktan dem vurdu.. Lafta kalacak, uygulanamayacak pek çok vaadler sıraladı.. Sözü Ahmet Yesevi’ye, Yunus Emreye, Mevlana’ya, Karacoğlan’a kadar götürdü.. Anayasa dedi.. Lafı evirdi, çevirdi ve Başkanlık sistemine getirdi.. Yani Tayyip Bey’e, “Cumhurbaşkanım, sen ümidini kaybetme.. Başkanlık sistemini Davutoğlu beceremedi ama ben sana getireceğim..” demek istedi..
Sesi kısılıncaya kadar bağırdı, siyasi çıkar uğruna kendini yıprattı..
Delegeleri bağırttı.. Onlara; “Yeni Anayasa’yı, Başkanlık sistemini Türkiye’ye getirmeğe hazır mısınız?”diye sordu..Hepsinden eveeet cevabı aldı.. Sanki Anayasa yapma yetkisi AKP delegelerindeymişçesine.. Ama şaşırmamak lazım, bu gidişler belki o da olur..
Halk tv dışındaki bütün televizyonlar AKP kongresinin naklen yayınında idiler.. Binali’nin çığlıkları ve delegelerin hep bir ağızdan bağırdığı “hazırız” yankılanmaları tüm Türkiyede işitildi böylece..
Kamuoyunun, onun bu sözlerine karşı çıkılacağını önceden bildiği için de, onlara vereceği cevabı da peşinen hazırlamış ki, şöyle devam etti:
“Siz her ne kadar Cumhurbaşkanımıza sorumsuzdur deseniz de Cumhurbaşkanımız Türkiye ve millet sevdalısıdır. Onun sorumluluğu milletin dertleridir.. Onun için bugün yapmamız gereken en önemli iş fiili durumu yasal hale getirmek, Anayasayı değiştirerek Başkanlık sistemini getirmek, bu kaf karışıklığına son vermektir..”
Sesi kısılıncaya kadar bağırarak, Tayyip Bey’e bağlılığını ve teslimiyetini dile getiren Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin yeni Başbakanı, yani YÜRÜTME ORGANInın hali işte böyle..
Gelelim YASAMA ORGANImıza.. Yani B.M.M.’ne.. Meclis Başkanı İsmail Kahraman geçenlerde “Yeni Anayasada laiklik maddesi olmamalı “Dindar bir Anayasa yapılmalı..” sözleriyle gündeme gelmiş, kamu oyu günlerce bunu yorumlamıştı. Hatırlarsınız ben de onun bu sözleri üzerine bir yazı yazmış ve şöyle demiştim: “AKP iktidarının ileri gelenlerinin çoğunluğunun fikir hocası Üstad Necip Fazıl hayatta olsa idi mutlaka bu İsmail Kahramanı azarlardı..”
Sözlerine yapılan yoğun tenkitler üzerine Kahraman, “ben sadece şahsi fikrimi açıkladım..” demek zorunda kalmıştı. Bizler de onun bu açıklamasını bir geri adım olarak değerlendirilmiş, ülke adına biraz olsun rahatlamıştık.
Meğer geri adım atmak şöyle dursun, daha da ilerilere gitmiş.. Nitekim iki gün önce, Milli Türk Talebe Birliğinin 100. Yıl programına katılmıştı. Orada, “Laiklik Cumhuriyetin temel esaslarından değildir” diye söze başlamış ve neler neler eklemiş.
Bu sözlerini, MTTB’deki o programa katılan başta Bülent Arınç ve Beşir Atalay olmak üzere öteki bir çok AKP’li de dinlemişler.
Manzaramız bu olunca.. Yani Meclisimizin başında Anayasadan laikliği çıkarıp, dinci bir madde koymak isteyen kişi.. Hükümetin başında, fiili durumu resmileştirmek isteyen, yani Tayyip Beyin fiili Başkanlığını resmileştirmek amacıyla Anayasa’yı değiştirmeyi planlayan bir şahıs bulununca..
Sorarım sizlere millette yarınlar için umut kalır mı?
Bu konuda yine üstadı hatırlayacağım.. Üstad Necip Fazıl Kısakürek!
Gördün mü, ideolocyanı tam anlayamamış olan o zamanki tembel talebelerin memleketi ne hale getirdiler.. Senin, Konferanslarını, ideolocyanı binlerce talebene alkışlar arasında dinlettiğin o mekanda, yani MTTB salonlarında bugün bakın ne laflar edilmekte..
Senin bir piyesinin adı Sabır Taşı idi.. Hayatta olsaydın bu manzara karşısında sabrın mutlaka çatlardı.. Şimdi bizlerin de sabrırlarımızı çatlatmak üzereler üstad!..
Ben içime kapanıyor, senin eserlerinde, medet, teselli arıyorum..
Sakarya(*) şiirini okuyorum:
“Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
diyordun.. Şimdi ülkenin her yerinden kir akıyor Üstadım..
“Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Diyordun, sen o zamanlar.. Ve şimdi milletçe dövünüyoruz Üstad..
Son mısranda da;
“Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!”
diye çığlık atıyordun.. Biz de şimdi bu milletin uyanıp ayağa kalkmasını dört gözle beklemekteyiz..
Bil ki, senin zamanındaki tarım ülkesi olan Türkiye, bugün buğdayını bile dışardan ithal edip ekmek yiyor.. Ne hale getirildiğimizi anlatmak için başka söze gerek var mı?
(*) Necip Fazıl Kısakürek-Hayatı ve Eserleri/ Toker Yayınları Edebiyat Kom. Tel: 0535 3199349 ve
[email protected]