2002 yılında yapılan seçimlerin en tartışmalı konusu, “DYP’nin kazandığı 66 milletvekilliği koltuğunun 140 bin oy nedeniyle iptal edilmesi” oldu. Bu, o kadar tartışmalı bir konuydu ki, bizzat dönemin YSK Başkanı Tufan Algan tarafından Tercüman gazetesine şu açıklama yapılmıştı, “DYP’nin 66 milletvekili ile meclise girmesi halinde Siirt seçimleri iptal olacak, Siirt’ten Milletvekili olan Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliği düşeceği için de Başbakanlık sıfatı ortadan kalkacaktır…”
DYP’nin 66 vekilinin meclise girmesi halinde genel başkanlığı Tansu Çiller’den devralan Mehmet Ağar’ın da işi çok zorlaşacaktı. Çünkü, DYP’nin 66 vekilinin tümünü listelere, dönemin DYP lideri Tansu Çiller koymuştu. Yani, Ağar, genel başkan olmasına rağmen 66 vekilin meclise girmesi halinde tam anlamıyla Tansu Çiller’e esir olacaktı.
Ve YSK’nın kararı ile DYP’nin 66 vekili meclis dışına bırakıldı.
Peki, bu çok önemli kararların perde arkasında neler oldu?
DYP’nin 66 vekilinin meclise girememesinin perde arkasını, olayın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra DYP’den iki kez Samsun ön seçim birincisi olmasına rağmen vekil yapılmayan Nazım Yüksel açıkladı.
Nazım Yüksel, o dönemlerde Çiller’in yalısını bastığında Çiller’in korumaları tarafından da ağır şekilde hırpalanan bir isim.
Yüksel aynı zamanda Tarım Bakanlığı’nda, Tarım Kredi Kooperatifleri ve teşkilatları destekleme genel müdürlüğü gibi iki kritik genel müdürlük koltuğunda da oturan bir üst düzey bürokrat.
Ziyaretime gelen Yüksel’in anlattıkları yakın tarihimizin çok önemli siyasi sırlarını da ortaya çıkarıyor.
2002 seçimlerinden sonra YSK Başkanı Tufan Algan’a giderek, DYP’nin 66 vekilini meclise koymamasını isteyen Nazım Yüksel, Algan’a bir YSK üyesinin de bulunduğu makamında şu sözleri söyledi; “Şayet DYP’nin 66 vekili meclise girerse ben de YSK’nın yaptığı yanlışlıkları belgeleriyle kamuoyuna açıklarım. Örneğin; Bana bağımsız adaylık için bizzat başvuru gerekir diyen YSK, Jet Fadıl’ın yurt dışından yaptığı başvuruyu kabul etti. Açıklayacağım belgelerin altından kalkamazsınız…”
Yüksel’in bu sözleri üzerine paniğe kapılan dönemin YSK Başkanı Algan’ın, “Peki, o zaman Mehmet Ağar yanıma gelebilir mi?” deyince, Yüksel, “Ben rica ederim, sevinerek gelir” yanıtını verir.
YSK Başkanı Algan’dan iptal işaretini alan Yüksel, YSK binasının kapısında DYP’li Turhan Güven ve Ahmet İyimaya ile karşılaşır. Yüksel her iki DYP’liye, “Vekil olamayacaksınız. Hepinizin vekilliğini iptal ettiriyoruz” der.
Vakit geçirmeden durumu DYP Lideri Ağar’a anlatan Nazım Yüksel, “Mehmet Ağar hemen YSK Başkanı Algan’la görüştü ve lideri olduğu partinin 66 vekili de meclise giremedi. Açıkça söylemekte mahzur görmüyorum;
Ağar ve ben olmasaydık, DYP’nin 66 vekili meclise girecekti” şeklinde konuştu.
Orası esir kampı mı?
Okuyucularımdan gelen şikayet maillerine bir süredir gereken özeni gösteremediğimi fark ettim. En çok şikayet aldığım kurumların başında Rektörlüğünü Prof Dr. Cemal Taluğ Hoca’nın yaptığı Ankara Üniversitesi geliyor. Üniversite’de Taluğ Hoca’nın iyi niyetli gayretlerine rağmen ciddi anlamda bir otorite boşluğu var. Bir kısmına tanıklık da yaptığım problemlerin en başında koskoca üniversitede doktor yok. Olanlar ise hastalarına karşı çok duyarsız. Bu o kadar ileri düzeyde ki; doktorlar, rektörlüğün talimatlarını dahi sümen altı yapabiliyorlar. Bu psikolojik savaşın ortasında kalan hastalar kendilerini adeta esir kampında gibi hissediyorlar.
Devlet Başkanımız olarak Sayın Abdullah Gül’e soruyorum;
Devlet, ne zaman sıradan vatandaşlarını adam yerine koyacak?
TALAT ATİLLA/GÜNEŞ