Bazı yazılar yazı işleri anında peyda olur. Ekseri öyledir benim; Allah ne verdiyse mukabilinden..
Zerrece yoktur bi’ fikir cebimde; ne bir konu, ne de bi’ imge.. Sökülür gelir parmağım piyanonun o malum tuşuna değince.
İlk tuş, ilk harf; oku.
Yaz.
O prensiple okur / yazarsam, yenilir hırs; sanatın o muhteşem melodisine, kelimelerin gücüne. Buluşur kanatları kelebeklerin, yağmur sonrası toprak kokan bir orman köyünde..
Seğirir kanatları kuşların;
Bu silkiniş bir uyanış olmalı, karanlığın en dibinde..
İşte o kanat titrediğinde anlarsın; bitmiştir piyanonun başına geçene kadar ne çıkacağı belli olmayan beste artık;
İşin sonunda bi’ yudum kahve, boşluğa savrulan derin bi’ nefes cıgaramdan..
İhtimal daha muazzamdır, Paramount otelin avanta jakuzi keyfinden, mavi kaymak havuzundan..
Bazı da yazıcılık yaparsın.. Nakış nakış işlenmiştir heybene harfler, bir gün önceden. Rüyanda ilişmiştir içliğinin yakasına, bir dost meclisinde savrulan türküden, ya da araba kullanırken.
Ama sen masana oturmadan yazılmıştır o tuşlara, önceden.
Notalar..
Geçen hafta önceden yazılmışım vardı içliğimin yakasında.
Gel gör ki; sol bacağımın zalım siyatik ağrısı müsaade etmedi dökmeme. Bu hafta da geçenkinden farklı sayılmaz ama, sanırım artık son evresinde.
‘sustu’ demesinler diye, ‘korktu’ sanmasınlar diye..
Mecburen; sırtüstü, yüzüstü, arada doğrularak..
Son satırları da acı içinde dudaklarımı dişlerimin arasına alarak, ter içinde, belimde yakı, sırtımda korse..
Yaşasın 30 Ağustos.
Yaşasın Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, yıkılmayan / yıkılamayacak Cumhuriyet !
Demek için..