‘İki çay söylemiştik orda; biri açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni..’
Der bi’ şiirinde Cemal Süreyya.
Çayla ikna etmeyi dener Lale Müldür.. ‘Sonra belki çay içeriz.’ der..
‘Şansımız varsa yağmur da yağar. / Damlalara huzur yüklemece oynarız / Benim damlam seninkini alnından öper. / Güzel şeyler olur belki / Sen gel bence..’
Diye çözülür giden sevgiliye..
Semaverde de demlenir, şiirde de, kitapta da.. Amerikalı yazar Katharine Branning ‘Bir çay daha lütfen’ adlı kitabında demledi çayını mesela.
‘Bir çay daha lütfen.’ farkında olmadığımız en naif takımızdır dilimize.
‘Sadece bilmek zorunda kalanların bildiği’ o ihtiyar karı - kocanın işlettiği mütevazı yolüstü barakasında da içilir çay;
En lüks restoranın teras katında da.. Anadolu’nun bozkırında da içilir bir bahar akşamüstüsünde; Nişantaşı’nın caddeye nazır ışıltılı kafe’lerinde de..
Salkımsöğüt altında, yol kenarında, semaverde, işyerinde, kitapta, şiirde..
Vakitli vakitsiz içilir, sevilir, okunur, koklanır.. Kahkahaya da yakışır, hüzne de..
Beş çayına davet ettiği komşusuna kocasının geçimsizliğinden bahsederken, muhabbetin en katmerli anında ‘Dur, çayları tazeleyip geleyim.’ der Ayfer abla mesela.
Nemli gözlerini silerek, burnunu çekerek gider mutfağa; Hayırsız kocanın yediği nanelerin komşuya iç dökümü bekler, ama çay beklemez.
‘Çaya geleceğiz.’ denir, ‘Çaya gideceğiz.’ denir, ‘Çaya bekleriz.’ denir.. Dışarıdan bakınca ne anlama geldiği belirsiz ucu açık bu kısacık cümle, canımız ciğerimizdir..
Kahve, Stephen King’tir.
Çay, Yaşar Kemal; Anadolu coğrafyasının en ince detaylarını damağına nakşettirir.
Çay, ticarethanelerde de ikramlıktır çoğu zaman; misal lokantada, meyhanede bile parayla satılmaz.
Düğün evine de götürülür çay hediye mukabilinden, cenaze evine de.. Dayanışmadır çay zira. Kibarca kapı eşiğine konulur; götürülen paket, göze sokulmaz.
Alınır çay, satılır çay;
İkram edilir, hediye edilir, şiiri yazılır ama;
İnsanların kafasına fırlatılmaz.