Emektar Yüzümüze Veda, Yeni Yüzümüzle Merhaba
9/10/2006
Radyo Muhabiri Yok Ama, TV Muhabiri Var mi?
9/2/2006
Hani bazı gazeteciler vardır, haberleri daha yazılmadan “manşet” adayıdır. Fatih Çekirge “genel yayın yönetmenliği” rütbelerini söküp, Ertuğrul Özkök’ün eline verdikten ve Hürriyet’e yazar-muhabir karışımı bir konseptte geçtikten sonra “yazdıkları manşete rezerv” gazeteciler arasına girdi doğal olarak.
Lakin düştüğü çok büyük bir hata var.
Fatih Çekirge artık muhabir değil. Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna oturduktan, yaşını başını aldıktan sonra muhabir-yazar karışımı bir üslupla ve her yazdığım “manşet” olmalı hırsıyla hareket edemezsin. Muhabirlik çok geride kalmıştır.
Üstelik sokaklara düşüp, bakanlık koridorları aşındırıp, parti genel merkezleri dolaşıp haber de toplayamazsın. Bunu yapamazdı da, tutmazdı da, yapmadı da.
Ne oldu peki?
Star’ın eski ekibi başladılar, sevgili efsane Yayın Yönetmenlerine haber akıtmaya. Kimi bunu “geleceğe yatırım” gördü kimi “vefa” hisleriyle yaptı. Ama yanlış yaptılar.
Mesela Çekirge’nin 11 Eylül Pazartesi günü yazdığı yazıya gelelim. “PKK’nın şehit anneleri üzerinden sinsi plan yaptığını” savunan yazıyı Hürriyet Manşet yaptı. Yazının mantık hatalarına az sonra geleceğim ama dikkatimi çeken şey; aynı haberin, aynı kurgu, aynı dayanaklar, hatta aynı tamlamalarla STAR GAZETESİ’nde de çıkmasıydı.
Haber “PKK’nın Son Oyunu” başlığını ve Kamil Elibol imzasını taşıyordu. Elibol, Sabah Gazetesi’nde Çekirge ile birlikte çalışmış ve Çekirge’nin ekibine girmeyi başarıp, Star’a transfer olmuş bir isim.
Fatih Çekirge, “Başbakan'ın sözlerinden, üslubundan, yüz ifadelerinden hatta ses tonundan aldığım sinyalleri, soru işaretlerini takip ettim.” sözleriyle rapora ulaşma serüvenini anlatmıştı.
Demek ki Kamil, Başbakan’ın, “ses tonunu, yüz ifadelerini” takip etmeden devletin gizli istihbarat raporuna ulaşmış. E “ses tonundan, yüz ifadesinden” istihbarat raporuna ulaşmak muhabirin harcı mı?
Hadi ben Kamil Elibol, “duyduğu haberi Çekirge’yle değerlendirdi” diye temiz niyetimi bozmayayım. Ama yazı ve kurgu üzerine birkaç kelime söylemem şart.
Çekirge önce PKK’nın stratejisinin adını "Adı bu" diye özellikle belirterek şöyle veriyor:
"Şehit yakınlarıyla ortak duygu illüzyonu sağlanması."
Dikkatle okuyun: “Şehit yakınlarıyla ortak duygu ilizyonu sağlanması”…. PKK ile ilgili derin değil sığ bir araştırma yapan çömez bir muhabir bile, örgütün stratejisine bu jargonla isim vermeyeceğini şak diye söyler.
Ama Fatih Çekirge’nin yazılarını derin değil sığ biçimde takip eden bir okur bile, bu tamlamanın Çekirgeye’nun jargonuna ait olduğunu şak diye anlar. PKK’nın böyle derin stratejiler geliştirip geliştirmediği bir yana, böylesine polisiye ve istihbarat örgütlerinin jargonuna ait terimlerle oluşturulmuş strateji isimleri terör örgütlerinin yapısına aykırı.
Hadi bu ismi koydular diyelim. Peki Çekirgeye göre nasıl yapacaklarmış, ona bakalım:
"Bir şehit annesi 'Vatan sağ olsun demiyorum' diyorsa bunu desteklemek. Bu sesleri artırmak. Savaş karşıtlığı adı altındaki bu tür çıkışları sistemli olarak yükseltmek.”
Çekirge, PKK bunu yapacak diyor ve örgütün bununla yapmak istediği amaca geliyor:
“Barış anneleri savaş karşıtı olan şehit yakınlarıyla 'Ancak acılı anneler birbirlerini anlar' yaklaşımıyla bir araya gelmeli. Böylece halkla güvenlik güçleri arasındaki moral bağ çökertilebilir. Evladını askere gönderen annenin kafasına bu endişeyi koymak. Sonra da en duygulu anı olan cenaze sırasında bu tepkileri yükseltmek. Böylece devletle, hükümetle, TSK ile vatandaşlar arasındaki 'vatanseverlik bağı'nı kopartmak. Oğullarımız boşuna ölüyor fikri yerleştirilmeli. Askere göndermeme ve savaş karşıtlığı duygusu körüklenmeli."
Şimdi bu teorinin neresinden tutalım. Bir kere şehit anneleri çıkıp, “Vatan sağolsun demiyorum” derse ve PKK da bunu desteklerse her şey orada biter. Çünkü Türkiye içindeki herhangi bir ses “PKK’yla aynı çizgide olduğu an” bitmiş demektir.
Yani Çekirge’nin söylediği gibi, PKK’nın “vatan sağ olsun demiyorum” diyen anneyi desteklemesi, o sesin güçlenmesine değil yok olmasına neden olur. Çünkü PKK ile aynı kareye girer ve biter.
Doğu Perinçek’in hala internette dolaşan her fırsatta yüzüne çarpılan Abdullah Öcalan’la tokalaşırken çekilmiş fotoğraflarını hatırlayın. Perinçek o an bitmişti. Aldığı yüzde sıfır nokta bilmem kaç oyda bunun tescilidir.
Zaten şehit annesinde de öyle oldu:
PKK'nın karargah komutanının yaptığı: "Yaşamını yitiren asteğmen Zeki Burak Okay'ın ailesinin savaş karşısındaki duyarlılığı nedeniyle demokratik gelenekten gelen bu aileye başsağlığı diliyor, acılarını paylaşıyoruz." açıklaması, herşeyi bitirmedi mi?
Ne aile bir daha “Vatan sağ olsun demiyorum. Oğlum iki kere atış yaparak dağa gönderildi.” sözleriyle başlayan ve Profesyonel Ordu isteyen cümleler kurabilir ne de kimse artık bu minvalde itirazlar yükseltebilir.
Şimdi düşünüyorum da bu sinsi planın amacı ne?
3 ay acemi birliği eğitimi alıp, 2 kere atış yaparak PKK’yla mücadele eden askerlerin yerine yeniden Emniyetin Özel Harekat Timlerinin bölgeye gönderilmesini engellemek mi?
Yoksa, Çekirge’nin dediği gibi, “TSK ile vatandaşlar arasındaki vatanseverlik bağını kopartmak” mı?
Daha çok söylenecek şey var ama uzatmak anlamsız.
İşin bir diğer yanı da şu:
Genelde, başörtülü, köylü, kasabalı, şehit anneleriyle karşılaşıyorduk medyada. Ve onlar konuşmuyor, sadece ağlıyorlardı. İlk defa entelektüel seviyesi belli bir düzeyin üzerinde olan bir aile “konuştu”. Dolayısıyla akıl; “profesyonel ordu ve özel harekat timleri” diyorsa, yüreği yanan bir annenin, sözlerini PKK’nın sinsi planına dahil etmek, en hafif ifadeyle ayıp değil mi?
Aslen polis muhabiri olan Kamil Elibol’un her emniyet operasyonundan sonra yazdığı film seneryosu gibi haberlere alışığız. Acaba bu, onu yetiştiren Fatih Çekirge’nin suçu mu? Yoksa bu kez Fatih Çekirge’yi suçlu duruma düşüren o mu?