“Haber kaynaklari ile iliski kurarak sürekli haber toplayan, gerektiginde olaylari yerinde izleyen, haberi yazili veya sözlü olarak bagli bulundugu radyo veya televizyon kurumuna ileten kisidir.”
Türkiye Is Kurumu’nun “Radyo Televizyon Muhabiri” tanimi yukaridaki sekilde.
Türkiye’de henüz “Radyo muhabiri” diye bir kavram olusmadigi için konumuz “televizyon muhabirleri”… Ya da haber bültenlerinde mikrofon tutan insanlar diyelim… Çünkü “muhabir” olup olmadiklarini tartisanlar bile var. (Biz öyle düsünmüyoruz)
TRT’nin yegane televizyon kanali oldugu dönemde, “televizyon muhabirligi” denen sey, Anadolu Ajansi metinlerinin görüntüye dösenmesi seklindeydi. Haberler Cumhurbaskani’nin faaliyetlerinden baslar, Basbakan, Genelkurmay Baskani ve Bakanlar seklinde devam ederdi.
Sonra özel televizyonlar dönemi basladi ve “televizyon muhabirleriyle” karsilasacagimizi umduk. Bu dönemde ilk özel televizyon olmasina ragmen Star kötü örnek oldu.
Dönemin ve Türk özel televizyonculuk tarihinin “televizyon muhabirligi” denen kavrama en çok yaklasan isimleri ATV’den çikti. Ali Kirca’nin o efsanevi ekibi. Birinciligi kimselere kaptirmayan o ekip. Ekibin ana damari ve izlenmeyi saglayan omurgasini Ankara büro olusturuyordu.
Ankara Büronun basarisi da ATV’yi birinci yapiyordu. Ankara’nin bu basarisinda açikçasi Ali Kirca’nin bir payi yoktu. Asil basari Baki Sehirlioglu’na aitti. Baki Sehirlioglu medya dünyasinda incelenmesi gereken ilginç kisiliklerden. Haber bültenleriyle ilgilenmez, hatta çogu zaman gazeteleri bile okumaz ama “televizyon muhabiri” olacak adami gözünden tanir. Tabi o yillarda bu böyleydi. Simdi o da aktif emekli gazeteciler sinifindan ve etliye sütlüye karismayanlardan.
ATV Ankara’da o dönem, Murat Çelik, Yavuz Oghan, Erhan Karadag, Nilgün Azar(Balkaç) gibi çok agir toplar vardi. O dönemin bu isimlerinden hangisi ekrana çiksa, ya da hangisi bir haber yazsa tadindan yenmezdi. Her haber bir dosya gibiydi. Her aksam farkli kurgularda, farkli tarzlarda haberler izler ve zevk alirdik. Zaten bu isimlerin her biri simdi önemli görevlerde. Bu kusagin son temsilcisi Murat Baykara oldu. O da bildiginiz gibi suan BBC’de…
Gelelim günümüzün televizyon muhabirlerine…
Türkiye Is Kurumu’nun taniminin ilk bölümünde, günümüzün mikrofon tutanlarinin yüzde 90’indan fazlasi dökülür: “Haber kaynaklari ile iliski kurarak sürekli haber toplayan…”
Günümüzün televizyon muhabirlerinin “haber kaynaklariyla iliski kurmak” ve “sürekli haber toplamak” gibi bir dertleri de çabalari da vizyonlari da yok. Yaptiklarini hepimizi biliyoruz ama bir de ben anlatayim:
Sabah gelirler, gazeteleri -okurlar demiyorum- söyle bir karistirirlar. Sonra Haber Müdürü ya da sef elinde Anadolu Ajansi’nin gündemiyle gelir. Gündem toplantisinda, özel haberin lakirdisi bile edilmez. Herkese bir rutin dagitilir. Burada önemli olan kameramanlardir aslinda. Kaç kamera varsa o kadar rutin dagitilir. Sonra her biri rutinini yapar. Gün içinde bir gelisme olursa o da yapilir. Araya bir tane renkli haber sikistirilirsa ne ala. Ondan sonra gün biter. Haberlerin basi gözü yarik olmasi önemli degildir. Sef ya da varsa editör onlari bir güzel sekle sokar. Ondan sonra tüm kanallarin haberlerinde ayni haberleri ayni kurguyla izleriz. Arada bir ayrinti ve bakis açisi farkliligi varsa onu da kameraman yakalamistir. Çünkü dünyadakinin tersine Türkiye’de kameramanlarin yas ortalamasi, muhabirleri geçmis durumdadir. Haliyle meslek tecrübesi de…
Bu süreç böylece isler gider. Iste bu nedenle de televizyonlarda mikrofon tutup, anons çekenlerin yas ortalamalari 25-35 araligindadir. Çünkü yapilan is kalifiye olmadigi için, maasi yükselen gönderilir. Tutunan üç kesim vardir.
Birinciler: Nesli koruma altina alinan ve nadir bulunan az sayidaki özel haber yapanlardir….
Ikinciler: Yüksek mevkideki gazetecilerle herhangi bir organik bagi olanlardir.
Üçüncüler: Güzelligi ile ekrana renk katacak, haber merkezini senlendirecek derecede alimli olan bayanlardir…
Bunun disindakiler gelir ve giderler. Televizyonlarimizda 35-50 araliginda muhabir bulmak hayli zordur. Isin enteresan tarafi, mikrofoncularin bu durumu göre göre, kendilerinden öncekiler gibi davranmalari. Bürokratlarla tanismaz, bakanlarla-vekillerle temas kurmaz, sivil toplum örgütlerine ugramaz, kendilerini gelistirmezler.
Gazeteciligi Beceremeyenlerin Kaçis Yeri
Bunlarin bir kismi da Gazetecilikten, televizyonculuga geçenlerdir. Onlarin ekserisi “Gazete muhabirligini” beceremeyenlerden ve pes edenlerden olusur. Düsünceleri sudur: “Oh ne rahat, özel haber baskisi yok, rutini izle haber yap, üstelik daha yüksek maas”… Ilk basta isler bekledikleri gibi de olur. Ama sonrasinda erkekse; haber müdürü temsilci degistiginde, bayansa; güzelligini kaybettiklerinde yani ekranda hos durmadiklarinda issiz kalirlar.
Birkaç tane istisna var tabi. NTV’de Nermin hanim, CNN’de Hande hanim (çocugu olduktan sonra bosladi biraz), Kanal D’de Irfan bey gibi… Bunlarin disinda yeni kusaktan kimseyi gerçekten göremiyorum. Hepsi 5-6 aylik stajyerlerle ikame edilebilir düzeyde performansa sahipler.
Üç ayda 2 cümlelik anons çekmeyi, iki ayda da montaja girmeyi ögrendin mi, al sana Türk Televizyon Muhabiri…