Sevgili okuyucularım, sizlere bir soru:
Besim Tibuk’u tanıyanlarınız var mı? İsmini duydunuz mu?
Eğer bu soruyu sizler bana sormuş olsaydınız, benim cevabım şu olurdu:
“Ben, bu çok değerli iş adamımızı iyi tanırım ve O’nu;“bugünlere, alnının teri ile gelmiş bir iş adamıdır..”diye tanımlarım..”
Besim’i kendime benzettiğim için böyle derim.. Çünkü ben de, o da bugünlere alın terimizle gelmiş kişiyiz..
İsterseniz anlatacaklarıma kendimden söz ederek başlıyayım.. Böylelikle “alın teri..” değerlendirmeme de açıklık kazandırmış olurum..
Yıl 1950.. Silifke’de ortaokulu bitirdim, İstanbul’a geldim(*).. Lise tahsilim için Vefa Lisesine yazıldım.. Şehzadebaşı’nda Rasim ağabeyimin yanında kalıyorum.. Ama bir yandan da bir işe girmek, hem okuyup hem çalışmak istiyorum.. Çünkü ben çalışmadan duramayan bir yaratılıştayım..
Silifke’deki ilk ve ortaokul günlerimde, okula gider, boş zamanlarımda da tatillerde köylüden mal alır, tezgahlar kurar, pazarcılık yapardım.. Vefa Lisesinde de, hem okuma, hem çalışma isteğindeydim.. Derslerden sonra, etrafı dolaşıyor, Beyazıt’a, Kapalıçarşıya falan gidip geziyordum..
Ama sonra, lise talebesi olarak, tatillerde bir işe devamlı girip çalışmanın mümkün olamıyağını anladım.. Ağabeyimin dokuma tezgahlarında falan kısa süreli çalışmakla yetinebildim..
Nihayet liseden mezun oldum.. Üniversite tahsilim için Hukuk Fakültesine yazıldım..Devam mecburiyeti olmadığı için artık bir iş bulup çalışacak, zaman zaman da derslere devam edecektim..
Ağabeyim Necati Toker, Kore’den askerlik arkadaşı olan Abdi İpekçi’ye benden söz etmiş.. O dönemde Milliyetin müdürü olan İpekçi de, “gazeteci olmak isterse, onu spor yazarı yapalım, gelsin hemen Milliyette işe başlasın..” demiş..
Bunu duyar duymaz, ben hemen Milliyete doğru sevinçle yola koyuldum.. Nuruosmaniye’de Milliyet’e doğru yürürken, Cumhuriyetle, Yeni Sabah gazetesinin bulunduğu sokakta Haluk ağabey’e rastladım.. Haluk Güney ağabey, Yeni Sabah’ın yöneticilerindendi.. Durumu kendisine anlatınca, o bana “Ne işin var Milliyette gel bizde spor muhabiri ol ..” dedi..
Beni spor müdürü Ali Oraloğlu’na götürdü.. Hemen Yeni Sabahta işe başladım.. Yeni Sabahta görevim Beşiktaş muhabirliği yapmak, antrenmanları ve maçları takip edip yazmaktı..
Hukukta da o devirdeki hocalarımı çok sevmiştim..Sıddık Sami Onar, aynı zamanda Üniversite’nin rektörü..Ragıp Sarıca ve İsmet Giritli onun doçentleri.. Esas Teşkilatta umumi hükümleri Hüseyin Naili Kubalı, Anayasayı Ali Fuat Başgil okutuyor. Hıfzı Veldet Velidedeoğu, Naci Şensoy, Tarık Zafer Tunaya.. Daha kimler kimler, hepsi de sevdiğim hocalarım.. Yani Fakültemi de çok sevmiştim.. Hem dersleri kaçırmamak, hem gazeteye devam için koşuşturuyor, iki arada adeta parçalanıyordum.
Spor yazarlığında kısa zamanda büyük başarı kazandım. Sonra Yeni Sabah’tan aldığım maaşın bir kaç misline Tercüman’a transfer oldum.. Orada spor istihbarat şefliği yaptım.. Kısa süre sonra çbüyük maaş farkı ile, Son Havadis’e spor müdürü oldum..
O yıllarda, aldığım yüksek maaşlarımla, biraz da borçlanarak matbaa kurmaya kalkıştım. 1962 yılında Toker matbaasını kurdum, Ticaret Postası gazetesini çıkardım.. Resmi ilanlardan kazandığım paralarla Toker Yayınlarını kurdum.. İşlerim ilerledikçe ilerledi..Ekspres gazetesine ortak oldum. 1968’de Nuruosmaniye caddesinde üç katlı büyük bir hanın zemininde matbaam, birinci katında yayınevim ve kitapçı dükkanım, üst katta da gazetem vardı..
İşte Besim Tibuk’la ilk tanışmam o günlerde oldu.. O günlerde Besimciğim de Nuruosmaniye caddesinde turist rehberliği yapmakta idi.. Ben kitapçı dükkanımın büyük vitrinlerinde ek işler de yapıyordum. Vitrinin bir bölümünde, bir arkadaşımın sattığı kürkleri teşhir ediyor, ondan da kar alıyordum.. Kürklere turistler çok büyük ilgi gösteriyor, Besim’in gezdirdiği bu turistler hergün kürk alıyorlar, bu sayede her ikimiz de para kazanıyorduk.
İşte Besim’le benzerlik noktamız böyle başlamıştır.. İlkemiz; bıkmadan, yılmadan devamlı çalışmak, her yere alın teri ile ulaşmaktır.
Ankara Siyasal Bilgilerde okuyan ve çok iyi İngilizce bilen Besim Tibuk, turizmcilik işinde hızla ilerledi. Bu alanındaki başarılı işlerinin yanı sıra, bir yandan da siyasete atıldı. Liberal Demokrat Partinin Genel Başkanı oldu.. Net Holdingi kurdu.. İşleri çok yoğunlaşınca Parti Başkanlığını yeğenim Cem Toker’e bıraktı.. Kendisi yoğun işlerinin başına geçti..
Tesisler kurdu, oteller açtı. Şu anda Kıbrıs’taki en lüks otellerden altı tanesi Besin Bey’in.. Yedincisi de inşa halinde..Otelcilikte dünyaca ünlü.. Bulgaristan’da, Karadağ’da ve Hırvatistanda da otelleri var..
Hakkında kitaplar yazıldı. Örneğin Mehmet Emin Kazcı’ın kitabı: LİBERAL ÖFKENİN ADI: BESİM TİBUK. Birey Yayınları tarafından 2002 yılında neşredilmişti. Bu güzel eseri hem Besim kardeşim, hem de yazarı imzalayarak bana da göndermişlerdi.
Alttaki resimde, kitapta bana yapılan bu ithafları görmektesiniz.
Şu anda ben bu satırları Besim Tibuk’un Kıbrıs’taki otellerinden biri olan Merit crystal cove de yazıyorum.. Balkonumda Akdeniz’in dalgaları.. Sağımda güneş batıyor.. Eşimle birlikte iki gündür buradayız ve durumdan son derece memnunuz.. Besimciğim’e tebrikler.. Otel çalışanlarına ve yeğenim Cem Toker’e de teşekkürler.
(*) İhtilaller ve Darbeler Arasında Gazetecilik Anılarım/ Yalçın Toker, 304 sa.Toker Yayınları www.tokeryayinları.com Tel.02126010035