AK Parti, siyaset biliminin rasyonel değerlerini eze eze iktidara gelse de, asıl fitili ateşleyen, bu toprakların sabıkalı siyasal geçmişi oldu.
Ön ezberinden kurtulamayan devlet geleneğinin, manevi hassasiyetleri olan kesimleri, varlık nedenine tehdit görmesi, elit kitlenin sınıf farkı dayatması, ANAP&DYP gibi partilerin halktan kopuk siyasetleri ve CHP'nin siyasal donukluğu, AK Parti'yi dünyaya getirdi.
Devlet refleksi ve devlet refleksine paralel siyaset üreten partilerin arasında tost olan geniş bir kesim Ak Parti'ye sahip çıktı.
İktidar partisi, muhafazakar kesimler için, bu katı devlet&siyaset refleksini esneten, hatta yerinden oynatan bir rol oynadı.
Muhafazakâr seçmen, Erol Taş'tan kurtulup, Hulusi Kentmen'e sığınmak gibi bir duygu yaşadı.
Ak Parti’den önceki devlet gücü, manevi hassasiyetleri olan kesimleri kilimdeki bir desen olarak görürken, Başbakan Erdoğan’ın şahsında vücut bulan anlayış, kilimin bizzat kendisi olduğunu, üzerindeki desenlerin de, kendilerine eşlik ettiğinde ısrar etti.
Bu ısrar, her seçimde iktidar partisini büyütürken, CHP ve MHP’yi yerinde saydırdı.
Muhalefetin alternatif meydana getiremeyeceğini anlayan siyaset dışı unsurlar, önce ordunun bir bölümü, daha sonra, masum başlayan gezi eylemlerini kullanarak denediği Ak Parti’yi bloke etme teşebbüsünde başarılı olamadı.
İktidar partisi, temelde haklı olduğu bu konularda yaptığı sert meşru savunmasında, o dönemdeki müttefiki diyebileceğimiz cemaatin de katkılarıyla hatalar yaptı.
Başta İlker Başbuğ gibi, terörle alakası olmayan değerli komutan ve gazeteciler, meşru savunmadaki abartının kurbanı oldular.
Gezi olayları, 3. gününden sonra hükümete karşı bir kalkışmaya döndü ama güvenlik kuvvetleri bu noktada da, yine abartılı bir meşru savunma içine girdiler.
Ak Parti’ye yönelik son, belki de en ağır saldırı, en yakınından geldi.
Cemaatin; hava, deniz, kara gücüyle yaptığı top yekûn saldırı, saflarını sıklaştıran iktidar partisi seçmeni ve Erdoğan'ın halen devam eden siyasi büyüsü ile püskürtüldü.
Gelinen son noktadaki analizim; yerel seçimlerde, iktidar partisi oylarında, dramatik bir düşme ya da yükselmesi olmayacağına dair.
İktidar partisi, asıl tehlikeyi, şimdiye kadar kendisini büyüten siyasal duruşunu, siyasetin yeni gerçekliğine göre revize etmemesi ile yaşayabilir.
Ak Parti seçmeni, CHP ve MHP seçmeninin aksine, sürekli kendisini cephede bulan, aralıksız bir şekilde zihinsel tetikte yaşayan bir örgüt.
Sürekli cepheye sürülen her ordu yorulur.
İktidar partisi her şeyden önce, karşıtlıktan oy çıkarma pratiğini, karşıtlığı kazanma eksenine oturtmalıdır.
Aksi halde, kendisini güncellemiş yeni bir parti, Ak Parti’yi, CHP ve MHP’den daha fazla tehdit edecek bir potansiyelle vücut bulabilir.
Sürekli çalışan, resetlenmeyen bir bilgisayar, ısınmaya ve kendi ömrünü yemeye adaydır.
Ak Parti; sorgulama ve akıl yürütme etkinliğini, ideolojiler üstü tutacak bir siyaset geliştirir, iyi niyetli eleştirileri bir ikram olarak kabul ederse, ayakta kalmaya devam edebilir. Aksi halde, bir süre sonra, önce CHP, sonra MHP'nin oy sınırlarında dolaşan bir parti haline gelme ihtimali hiç de az değil.
CHP’nin ilginç kursu!
İyi niyetinden emin olduğum bazı dostlar, “CHP’yi çok eleştirdiğimi” söylüyorlar. Doğru olabilir. İyi niyetli eleştiriler benim için değerli. Bazen kantarın topuzunu kaçırıyor, bazen de, CHP’yi eleştirmenin konforuna yenik düşüyor olabilirim ama CHP, en azından teorik anlamda, iktidar alternatifi.
Seçmenin, iktidarı kime emanet edeceğini bilme hakkı yok mu?
Gelelim konumuza…
CHP, bir süre önce parti içinde, isabetli bir karar vererek, yerel yönetimler için aday eğitimleri kursu açtı. CHP’li yöneticiler, “Kursa katılmayan, yerel yönetimlerde aday olamaz.” deyince, haliyle kursa ilgi çok fazla oldu.
Kursa katılanlardan da, 500 lira ücret alındı.
Sonuç; Kursa katılmayanlar aday yapıldı, katılanlar kapı dışarı!
Hedef, son 15 gün mü?
Ne internet, ne gazete, ne de televizyon. En hızlı baskıyı, fısıltı gazetesi yapıyor. Ankara’da dolaşıma giren son söylenti; yerel seçimlere 15 gün kala, içeriğinde bazı önemli gazeteci ve siyasetçilerin de olacağı yeni kasetlerin piyasaya çıkacağı, kaos oluşturacak eylem ve sokak hareketlenmelerinin yapılacağı yönünde.
Anlaşılan; bu kaset terörü, ancak, hiçbir yayın organından yüz bulamazsa bitecek!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…