'Öteki' mutlu mu?
Yattığım odanın penceresi hep açıktır.
Sonsuz gökyüzünü, parlayıp kaybolan yıldızları seyretmeye doyamıyorum.
Terapiden de öte…
Küçüklüğümü, Acizliğimi, Faniliğimi doya doya yaşamak bana mutluluk veriyor.
Dünya’nın altında bir dayanak yok.
Bomboş.
Tıpkı Satürn… Venüs.. Jupiter ve milyarlarca yıldız gibi.
Dünya’nın yüz katından daha büyük gezegenler var.
Sayılarını merak ettiniz mi?
Bilim adamları, “Yeryüzündeki kum tanelerinin 10 katından fazla” diyor.
Akıl duruyor.
Nasıl bir tanımlama bu böyle?
“Yeryüzündeki kum tanelerinin 10 katından fazla”
Bu satırların yazarı, bu satırları okuyan, okumayan herkes bir gün ölecek.
Dirimiz de… Ölümüz de kainatın küçük bir bölümünde saklı kalacak.
Bizi yoktan ilk kez yaradan için ikinci kez yaşam vermek elbette çok kolay olacak.
Çünkü, bir şeyin ilkini yapan, ikicisini de yapmaya muktedirdir.
Bu muazzam sarayı ve içindekileri bin bir renge bizim için boyayarak yarattı Allah.
Bizi sevdiği için yarattı.
İkramda bulundu.
Mecbur değildi.
Madem ki ölüm var.
Madem ki ölümü öldürmek mümkün değil.
Ölümü hatırlayarak yaşamak bize kuvvet verecektir.
Hayatımızı bereketlendirecektir.
Ölüm varsa…
Kine vaktimiz yok.
Ölüm varsa…
Kalleşliğe vaktimiz yok.
Ölüm varsa…
Bizim gibi düşünmeyenleri sevmek aklımızın emri.
Sevgisizlik insanın önce kendisini kemiren bir rahatsızlık.
Tüm çiçeklerin beyaz ya da kırmızı olmasını istemek insanın ruhuna da…
Yaratılışın sırrına da aykırı…
Her şey beyaz olsaydı…
Siyahı nereden bilecektik?
Sahi; birbirimizi sevmemiz, anlamamız için ölümün varlığı bize yetmiyor mu?