İçiniz boş, bomboş olsa da bazen rüzgâr öyle doğru yönden eser ki; sizin bile tahayyül edemeyeceğiniz bir yerde bulursunuz kendinizi.
Eğer rüzgârla bir yere gidecekseniz, boş olmanız bir avantajdır. Daha hızlı mesafe alırsınız. Ama işte gelin görün ki vardığınız o yerde kalabilmek, ağırlık ister. Ağırlığınızla savrulmazsınız, sonrası için daha sağlam basarsınız.
Örnek mi? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na bakın.
İktidar yorgunluğu, Erdoğan karşıtlığı rüzgârı sıradan bir ilçe belediye başkanı olan İmamoğlu’nu kendisinin bile hayal edemeyeceği bir makama taşıdı.
Hem de nasıl bir zaferle… Mağdur da oydu galip de. Böylesi pek az faniye nasip olurdu. Oldu.
Öngörüler pek bir umut vericiydi Erdoğan yorgunları için. İstanbul gibi bir yeri iktidarın (Erdoğan’ın) elinden alan İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı’nı da alacak, bitmez gibi görünen iktidar, İmamoğlu eliyle son bulacaktı.
Hatta o kadar ileri gidildi ki İmamoğlu sevicilikte, 100 yılda bir gelen kurtarıcı kostümleri İmamoğlu’nun boyuna uygun dikildi, ikinci Atatürk falan ilan edilir oldu.
Peki, İmamoğlu ne yaptı? Tatil. Sadece dar anlamda son vukuatı olan kayak tatilini kast etmiyoruz. O da var tabii ama daha kapsamlı bir tatilden bahsediyoruz.
İKİ TEZAT FİGÜR: İMAMOĞLU-MANSUR YAVAŞ
Dikkatinizi çekiyordur mutlaka.
Erdoğan karşıtı cephenin bir diğer muzaffer ismi olan Mansur Yavaş göreve geldiği günden beri arı gibi çalışıyor.
Yavaş’ı her gün ya Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bir icraatıyla görüyoruz ya da AK Parti dönemine ilişkin açıkladığı sözleriyle...
Her iki durumda da Mansur Yavaş ismi ilmek ilmek, adım adım büyüyor. Marka değerine, her gün yeni bir tık daha koyuyor.
Peki İmamoğlu?
Bütçesi, hacmi ve dolayısıyla etki alanıyla Ankara ile mukayese bile edilemeyecek kadar büyük bir yer olan İBB’nin başkanın ne kayda değer bir icraatını gördük, ne de medyaya verilen birkaç sus payı kabilinden iktidar dönemi ile hesaplaşmasını!
İstanbul sele teslim olduğunda Bodrum’daki yat keyfinden taviz vermemesi ya da Elazığ depreminde görünüp oradan istikameti kayak tatiline çevirmesi İmamoğlu’nun tatil severliğini gösteriyor belki…
Ama aslında sokaktaki sıradan insanın bile nasıl bir siyasi hata olduğunu görebileceği bu tavırları çok daha fazlasını söylüyor!
İMAMOĞLUNA KİM DUR DEDİ?
İmamoğlu’nun ona giydirilmeye çalışılan kostüme uygun bir içerik olmadığı herkesin bildiği sır. Konjonktürü koklayan ve zamanın ruhunu yakalayan birileri “yürü ya İmamoğlu” dedi ve söylenen şekilde yürüdü ve hedefe vardı.
Ama şimdi? Bu konuda rivayetler muhtelif.
RİVAYET 1
İmamoğlu’nun İBB başkanı olarak artık şapkadan tavşan çıkarmasına gerek yoktu. Sadece görevini yapsa, çok büyük hatalar yapmasa oluşan rüzgâr onu bir sonraki levele taşıyacaktı.
Ama onu yürüten o birileri, sebebi her ne ise (bir anlaşmadan mı bahsediliyor?) “artık yeter… senin gideceğin yer burası. Daha fazlası olmaz” dedi ve o da göbekten bağlı olduğu o koç gibi sağlam birilerinin sözlerini emir kabul edip hiçbir siyasi aceminin yapmayacağı hatalar yaparak yol almaya başladı.
Adeta her adımında o makamın adamı olmadığının altını çizmesi, talimatla gelenin talimatla daha fazla gitmemesinden öte bir şey değil.
RİVAYET 2
Erdoğan karşıtlığı ile muhakeme yeteneklerini kaybedip İmamoğlu gibi bir figürden bir Atatürk çıkartacak kadar izandan uzaklaşanların estirdiği rüzgâra İmamoğlu da kapıldı. Kendisini gerçekten de bulunmaz Hint kumaşı, 100 yılda gelen bir kurtarıcı falan sanmaya başladı.
Kalemi bağımlı azınlık dışında, iktidar muhalefet herkes tarafından ayıplanan deprem sonrası kayak keyfini “Alışacaklar” saygısızlığı diye savunması o kibrin yansıması.
Ve yine o kibir, seçim öncesi tek bir hata yapmayan İmamoğlu’nu herkese kulağını tıkayıp özüne döndüren ve hata üstüne hata yaptıran birine dönüştürdü.
RİVAYETLER MUHTELİF, SONUÇ TEK: İMAMOĞLU KAYBEDİYOR!
Daha pek çok rivayet dolaşıyor siyasi kulislerde. Ancak hiçbiri İmamoğlu’nun yokuş aşağı freni patlamış bir şekilde gittiği gerçeğini değiştirmiyor. Her rivayet, sadece bu gidişe başka bir sebep buluyor.
SONUÇ
Hani diyor ya “Ben çok farklı bir siyasi profilim. Bu yeni profile alışacaklar…” diye.
Öyle olmayacak. Kimse İmamoğlu’nun kibrine alışmayacak. İmamoğlu düşerken, bir umudun daha nasıl yok olduğuna alışacak o kitle. Ki zorlanmayacaklar. Zira yakın tarih, o kitlenin yok olan umutlarının da tarihi. Fark şu ki; kendisini acilen revize etmezse, bu kez ellerine büyük bir patlamış balon kalacak. Artık kim hangi çöpe atarsa!
OZEL/TURKTIME ANALİZ