23 Şubat 2010, Salı… Dün… Türkiye için tarihi bir gündü. Uzun zamandır gündem adeta adrenalin yüklemesi yapan hap etkisinde zaten ama dün adeta adrenalin patlaması yaşandı. İlk kez bu kadar canlı bir şekilde “Ne o? Darbe mi yapılacak? Komutanlar istifa mı edecek” soruları tartışıldı.
Peki, ne oldu?
Balyoz darbe planına istinaden eski kuvvet komutanları, muvazzaf subaylar ve amirallerin gözaltına alınmasının ardından tutuklanacaklar mı serbest mi bırakılacaklar soruları soruluyor, Genelkurmay’ın neden sessizi kaldığı sorusuna yanıt aranıyordu. Oysa komutanlar sessiz değildi, ciddi bir görüşme trafiği yaşanıyordu.
Onlarca gazete yığınla Ankara muhabiri sessizliğin perde arkasını araştırırken tüm Türkiye Turktime’ın özel haberinden gündeme bomba gibi düşen haberi öğrenecekti. Komutanlar toplanmış, saatler süren görüşmelerle son gözaltılar masaya yatırılmış, bununla da yetinilmemiş hükümet kanadından etkili bir Başbakan yardımcısı Genelkurmay Karargahı’na çağrılmış ve eğer tutuklama olursa toplu istifa kartının açılacağı yönünde mesaj iletilmişti. (O haberin detayı için TIKLAYIN…)
BAŞ DÖNDÜREN TRAFİK…
Turktime’ın bu haberi zaten sıcak olan Ankara gündemini adeta ateş topuna dönüştürdü. Karargâh’taki görüşmeyi ıskalayan medya bu kez bu kez ismini açıklamadığımız Başbakan Yardımcısı’nın peşine düştü. “Olağan şüpheli” görülen Cemil Çiçek üzerine yoğunlaşan medya mensupları gün boyu adeta Çiçek’le köşe kapmaca oynadı ve sonunda Çiçek içeriği kabul etmese de o görüşmeyi itiraf etti. Ve hemen peşinden Genelkurmay’ın “Tüm komutanların katılımı ile toplandık” açıklaması geldi.
Bu arada Turktime yine tüm basını atlatıp Cemil Çiçek’in Cumhurbaşkanı Gül ile görüşmek için Köşk’e çıkacağını duyurdu ve bu haberin ardından oluşan ortam nedeniyle sürpriz görüşmenin iptal edildiği duyuruldu.
(O trafiğin detayları için TIKLAYIN…)
MEDYANIN KAYBETTİĞİ HABERCİLİK VE AHLAK SINAVI
Kısa özetini geçtiğimiz gibi dünün gündemi Turktime’ın duyurduğu gelişmelere endekslendi. Doğal olarak neredeyse bütün gazeteler, televizyonlar, haber siteleri son dakika olarak o haberimizi ve bağlantılı gelişmeleri geçiyordu. Ancak istisnalar müstesna olmak kaydıyla ağırlıklı bölüm Turktime’ı kaynak göstermek yerine “Bir internet sitesi” demeyi tercih etti.
Tamam, haber yarışında mesleki kıskançlığı anlayabiliyoruz. Kolay değil, onca sermaye ile koskoca Ankara büroları oluşturacaksınız, büroya en özel muhabirleri yığacaksınız, haber atlamamak için sahada nöbet tutacaksınız ama kısıtlı şartlarda yayın yapan bir internet sitesine, Turktime’a, habercilikte tuş olacaksınız. Doğrusu hazmı zor bir durum. Anlıyoruz. Ama hazımsızlık haber kaynağını karartacak kadar ileri boyuta geldi mi orada zaten kaybedilmiş bir haber yarışının yanına bir kayıp daha eklersiniz: Meslek ahlakı. Biz dün bu ikisine de yakından şahit olduk.
OYSA…
Oysa Turktime bu güne kadar hiçbir özel haberi kaynak göstermeden kullanmamaya özen gösterdi. Çünkü biliriz ki gazetecinin tek tatmini haberidir. O tatminden çalmak tek duruşu gazetecilik olan bizlere asla yakışmaz, bundan sonraki tavrımız da aynı olacak.
VE BU ARADA…
Dünkü “Bir internet sitesinin haberine göre” komedisi bugün de pek çok gazete ve köşe yazarında devam etti. Sanırız birçok gazetecinin Murat Yetkin ve Fikret Bila’dan öğrenecekleri bazı gazetecilik dersleri var. Ve bu arada koca koca gazetelerin de en çok eleştirdiğimiz Taraf ve Zaman’dan öğreneceği kaynağa saygı.