Hep derim ki ; öyle bir yerdeyim ki, yer öyle değil…
Tanımı belki de bu olmalı hayatın.Toplum ise düşünmeye dahi üşenir olmuş.İstisnaların gelişi güzel yaşayanları bertaraf edebilmesi için belki bize gerekli olan zamanın akışındaki durağanlığı idrak edebilmektir.
Bilinmeyene yolculukta ilerlerken kâlbimizi hedef alan bir savaşın ortasında kaldığımızı farkettiğimizde, gülen gözleri kaybetmemek belki de gereken, özgüven…
Duygular metaya, maddeye evrilmiş ve nefes aldığını sanan bir alay duygusuz karakterler geziniyor sokaklarımızda, gözlerimizde, akıllarımızda veya da gafletin kol gezdiği dünyamızda…
Hayret ediyorum!
“Bu kadar da olmaz!” derken daha baskın düşüncesizlerin fikir yarışındaki yenilgilerine bakarken….
Sorguluyorum kendimi dahi, acaba yanlışlık bende mi diye? İstedikleri ve arzuladıkları tek şey; kendimizden şüphe eder hale gelmemiz!
“Hayır! Bu böyle değil, bizim bir inancımız var!” derken, tam da yine baş kaldırmışken yine gözler kendine yorgun dönüyor….
Karanlık dünyanın gölgesinde aydınlığı bulabilmek, biraz özveri ve itina sanatı olsa gerek…
Zihinsel yaratıcılıklarını “eğlence” adı verdikleri zaman dağarcıklarında öldürüyorlar……
Hani şöyle bişey var……
“Nereye elimi sallasam boşluğu dahi yakalayamıyor!” diye…
Halbuki ne kadar da gerçekçilik içeriyor, değil mi?
Bugün böyleyse eğer hergün yine bugünü kopyalayacak….Bu bir virüs saldırısı! Kendini çoğaltan lakin bize hiçbir faydası olmayan algının, hiç yaşanmamış yanlarınının kutuplaşma ile birleşmesi sonucu ortaya çıkan, kaos….
Günün Esra Süntar sözü;
“İnsan içine döndüğünde kimselere rastlamaz!
Düşünenlere bu ibret olarak yeter!”