15 Temmuz FETÖ’cü ihanet kalkışmasından sonra sürekli FETÖ’nün siyasî ayağına dair tartışmalar yaşandı ve bu kapsamda, FETÖ’nün siyasî ayağına neden dokunulmadığı dillendirildi. Bu tartışmalarda, CHP genel başkanı ve yöneticileri, FETÖ’nün baş siyasî ayağının Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söylediler.
Bu meselenin açık ve net olarak vuzuha kavuşması için öncelikle, partili kimlikleri ile kimlerin neler yaptıklarına ve kimlerin neler söylediklerine bakmak gerekir.
AK Parti ile FETÖ’nün Siyasi Ayağı İlişkisi Var mıdır?
15 Temmuz öncesinde ve sonrasında, özellikle de 17-25 Aralık sonrasında FETÖ ihanet örgütü ile AK Parti arasında en katı savaş yaşandı. 15 Temmuz gecesi bu ihanet örgütü, Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı demokratik yönetimi yıkmaya kalkıştı, Cumhurbaşkanının hayatına kasteden teşebbüste bulundu. 17-25 Aralık sonrası dönemde Ak Partili yöneticiden FETÖ ihanet örgütü lehine bir açıklama yapıldığını duymadım.
Hükümet 15 Temmuz sonrasında bu yapının tasfiye edilmesine yönelik politikalar uyguladı. Dünyanın en karanlık ve gizli ihanet örgütlenmesine yönelik yürütülen mücadele ve cezalandırma uygulamaları, bazı muhalefet partileri tarafından yoğun eleştirilere konu yapıldı.
Hükümetteki Partinin, bütün gücüyle mücadele ettiği bu yapının siyasî ayağı olduğunu söylemek, insanların gözüne baka baka gerçeklerin üzerini örtmektir. Bu söylem sahiplerinin, daha başka gerçekliklerin üzerini örtmek için böyle iddialarda bulundukları da söylenebilir.
CHP ile FETÖ’nün Siyasi Ayağı İlişkisi Var mıdır?
15 Temmuz ihanet kalkışması sonrasında CHP-FETÖ ilişkilerinin belirlenmesi maksadıyla, CHP’nin FETÖ’ye karşı yürütülen mücadeleler hakkında söylediklerine bakmakta fayda vardır. CHP’lilerin 15 Temmuz sonrasında, FETÖ yapılanmasına karşı yürütülen mücadele hakkındaki söylemleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:
(1) CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ve diğer CHP’li yöneticilere göre, 251 kişinin şehit edildiği, 2193 kişinin yaralanarak gazi olduğu 15 Temmuz FETÖ ihanet kalkışması bir “kontrollü darbe”dir, bir “tiyatro”dur.
17-25 Aralık 2013’den itibaren AK Parti hükümeti ile FETÖ arasında kıran kırana mücadele yaşanmaktadır. Kısaca karşılıklı üst düzeyde husumet söz konusudur. Bu düzeyde aralarında çatışma ve husumet olan AK Parti ile FETÖ’nün “tiyatro” çevirdiğini, “kontrollü darbe” yapıldığını söylemek, hiç bir mantığın (CHP’liler hariç) alacağı bir şey değildir.
Bu “kontrollü darbe”, “tiyatro” kelimelerini ilk kullanan kişi Kılıçdaroğlu değildir. Önce FETÖ’cü ihanet unsurları bu nitelemeyi yaptılar, sonra da CHP’li yöneticiler avazları çıktığınca “kontrollü darbe”, “tiyatro” demeye başladılar. Bu niteleme FETÖ’cülerin yüzde yüz hoşuna giden, onların da kullandıkları bir argümandır.
(2) Kılıçdaroğlu “Sarayın 15 Temmuzu-sokağın 15 Temmuzu” ayrımı yaptı.
Bu niteleme, FETÖ ihanet örgütüne coşkulu bir şekilde bayram yaptıracak niteliktedir.
FETÖ’nün 15 Temmuz hain darbe girişimi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk halkının bütünlük içerisinde sergiledikleri dirayetli direnişiyle püskürtüldü. O gece, “darbe olursa ilk önce ben üzerine çıkarım” dediği halde Atatürk Havaalanından tankların üzerine çıkarak değil arasından geçerek Bakırköy Belediye başkanının evinde hadiseleri seyreden Kılıçdaroğlu, kalkmış bu ayrımı yapıyor. Oysa 15 Temmuz gecesi en kritik anlarda Kızılay Meydanında ve Genelkurmayın önünde bizzat buluna birisi olarak söyleyeyim ki, o gece, yönetimle ve demokrasiyle halkın mutlak olarak bütünleştiği gecedir. Çanakkale zaferinin yiğit kahraman şehit ve gazileri gibi “kahraman” sıfatını her anlamda hak eden halkımız sokaklara dökülerek tankların önüne yattı, darbeci alçaklara karşı göğsünü siper etti. 15 Temmuzda işgale karşı meydanlarda hayatları pahasına bulunmayanlar, hiç kusura bakmasınlar yaptıkları bu ayrımla FETÖ’nün mutlak avukatlığını yapıyorlar, onlar için siyasî mücadele ediyorlar demektir.
(3) Kılıçdaroğlu’na göre “asıl darbe 15 Temmuz’da FETÖ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen kanlı darbe girişimi değil”, 15 Temmuz darbecilerinin tasfiye edilmelerini ve layık oldukları cezalara çarptırılmalarını amaçlayan “20 Temmuz 2016 tarihli OHAL ilanı kararı”dır. FETÖ’cülerin hain lideri Fetullah, kendilerini haklılaştırmak, ihanetlerini gizlemek ve teröristlerinin devletin tüm kademelerinden ayıklanmasına karşı duruş sergilemek için bu sözü söyleyebilir. Ama bir parti lideri bu sözü söylerse, Fetullah’tan farkı kalmaz.
Bir parti lideri, anayasal ve meşru olan, ihanet kalkışmasını bertaraf etmeyi amaçlayan OHAL ilan kararını “asıl darbe” olarak gayrı meşru ilan ediyorsa, benim bu değerlendirmeyi masum olarak görebilmem asla mümkün olamaz. OHAL ilanını asıl darbe olarak ilan etmek, hunhar 15 Temmuz FETÖ’cü kalkışmayı gönülden sahiplenmek manasına gelir.
Dünyanın en karanlık, dessas, kendini çeşitli kategorilerde gizleyen, devletin kılcal damarlarına kadar sızan bir ihanet yapılanması tarafından gerçekleştirilen bir kalkışmanın bastırıldığı ama tehlikenin hala devam ettiği bir hadise hangi demokratik ülkede gerçekleşirse gerçekleşsin mutlaka OHAL ilan edilirdi. Nitekim Amerika’da 11 Eylül 2001 yılında ikiz kulelere karşı gerçekleştirilen saldırılardan sonra hala bu ülkede OHAL söz konusudur. Kimileri bunu görmüyor, Türkiye’de 15 Temmuz sonrasında OHAL ilan edilmesini asıl darbe olarak niteliyorsa, FETÖ ile aynı kulvarda yer alıyor demektir.
(4) Kılıçdaroğlu KHK’lar kapsamında “bir milyon mağdur”un varlığından söz etti. Bunun manası şudur: “15 Temmuz sonrası OHAL kapsamında yapılan uygulamalardan etkilenen bütün FETÖ’cüler mağdurdur”. Bunun bir diğer manası şudur: “Ey hükümet 15 Temmuz ihanet kalkışmasını gerçekleştirenlerle niye uğraşıyorsunuz, onlar davalarında ve mücadelelerinde mutlak haklıdırlar, bu kalkışmanın başarısız olmasına çok üzüldük, üzüldük ki, bu uygulamalara maruz kaldıkları için onları mağdur ilan ediyoruz”.
Kılıçdaroğlu bu açıklamasıyla FETÖ’cüler için koruyucu gardiyanlık rolünü oynuyor. Bu şartlar altında Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz Kanlı darbe girişimini lanetlemesinin bir manası kalmıyor. Hatta 7 Ağustos 2016 günü Yenikapı’da gerçekleştirilen “Demokrasi ve Şehitler Mitingine” katılması da o dönemin şartlarında zorunluluktan kaynaklanmıştır. Bu parti gerçek kimliğini yukarıdaki söylemlerle daha sonra açıkça ortaya koymuştur.
(5) CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, 15 Temmuz ihanet kalkışmasının yıl dönümüne sayılı günler kala (12.07.2021), KHK’larla atılan FETÖ’cülerle bir araya gelerek, kamudan ihraç edilen FETÖ’cülere “dosyalarını yeniden açma” sözü verip görevlerine iade edeceklerini söyledi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Taşkın, 30.07.2021 günü çıtayı biraz daha yükselterek şunları söyledi: “Biz bu işin siyaseten çözüleceğine inanıyoruz. Artık hukukla falan çözülmez. Buna inanmıyoruz artık”.
Bunun manası, “biz iktidara gelirsek, 15 Temmuz ihanet kalkışmasına katılan bütün FETÖ’cü teröristleri, bir siyasi kararla tekrardan görevlerine döndüreceğizdir”.
Bunlar, genel başkan yardımcısı sıfatıyla CHP’yi temsil yetkisi olan kişilerdir. Kaldı ki bu açıklama, Kılıçdaroğlu’nun yukarıda sözünü ettiğim beyanları ile de uyumludur.
(6) CHP yönetimi tarafından alınan kararla, CHP’li milletvekilleri 15 Temmuzun 4. Sene-i devriyesinde TBMM’de gerçekleştirilen “15 Temmuz şehitlerini anma törenine” katılmadı. Katılmamaya gerekçe olarak “milletvekillerine korona testinin zorunlu” olması gösterildi. Bunun manası, “15 Temmuz şehitlerini anma töreni” bizim için o kadar önemsiz, hatta gereksiz ki, korona testinin zorunlu olması, bu törene katılmamamıza bahane oldu”.
15 Temmuz ihanet kalkışmasını gerçekleştiren FETÖ’cü hainleri, hiçbir kayıt ve şart ortaya koymaksızın bu kadar sahiplenen bir partinin yöneticileri için “FETÖ’NÜN SİYASÎ AYAĞI, SİYASÎ TEMSİLCİSİ, SAVUNUCUSU” demek haksız bir iddia olmasa gerek.
İyi Parti ile FETÖ’nün Siyasi Ayağı İlişkisi Var mıdır?
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 15 Temmuzun yıldönümlerinde bu ihanet kalkışmasını kınıyor. Hatta “bana FETÖ’cü deyip ispatlamayan herkes şerefsizdir” dedi.
Bu sözler, bu parti ile FETÖ arasındaki ilişkilerin tespitinde tek başına yeterli değildir. Çünkü parti lideri, partisinin bünyesinde yer alanlar tarafından yapılan açıklamalardan da sorumludur; şayet bu açıklamalar hatalı ise tashih etmekle yükümlüdür. Partili birisi bir açıklama yapıyor, bir fiil gerçekleştiriyorsa, bu açıklamalar FETÖ ihanet örgütü ile ilişkili olduğu, bunların korunduğu izlenimi veriyorsa, bu durumun Parti lideri ya da sair yöneticiler tarafından tashih edilmesi gerekir. Aksi halde bu açıklama ve fiiller parti ile bütünleşir.
Burada FETÖ ihanet örgütü ile ilişkilere dair bazı örnekler vereceğim.
(1) 15 Temmuzdan kısa süre önce Akşener “yurtta sulh, cihanda sulh” ifadesini kullandı. Sonra başbakan olacağından söz etti. 15 Temmuz kalkışmasını gerçekleştirenlerin oluşturdukları Cuntacı Konseyin adı “Yurtta Sulh Konseyi”dir. Bu Konsey adına yapılan açıklamada da “Yurtta sulh cihanda sulh ilkesinden hareketle” ifadesine yer verilmiştir.
Akşener’in bu açıklamaları ile 15 Temmuz Cuntacılarının söylemleri arasındaki bu benzerlik tevafuk mu, tesadüf mü bilemiyoruz. Sadece bu uyumluluktan hareketle bir sonuca ulaşabilmek makul olmaz. Çünkü bu ilkeyi ilk dillendiren Atatürk’tür.
(2) “15 Temmuz’da başbakan olacağım diye bir sözüm yok” şeklinde açıklama yapan Akşener, 15 Temmuzdan önce kullandığı “Başbakan olacağım” sözü ile alakalı sorulan soruya şu cevabı verdi: “O dönem MHP’nin başına adaydım, ondan dolayı söyledim”.
Bu açıklamada da garipsenecek bir durumun olmadığı, 15 Temmuz ile birebir ilişki kurulamayacağı söylenebilir.
Akşener’in 15 Temmuzdan kısa süre önce gerçekleştirdiği bir mitingde, “yoooook 15’inden sonra işler inşaallah değişeceeek” şeklindeki sözü, zihinleri biraz bulandırıyor. Bu sözle, 15 Temmuz’u mu kast ettiği yoksa MHP kongresini mi kastettiği pek anlaşılamıyor. Ama bu sözlerle, 15 Temmuz arasındaki ilişkilere ilişkin zihinlerde bir “soru işareti” oluştu.
(3) Akşener, 15 Temmuz kalkışmasında Ankara Gölbaşı Özel Harekât Başkanlığında şehit olan özel harekât polisi Halil Hamuryen’in ağabeyi Bilal Hamuryen’in: “Bir konuşmanızda ‘köprüde ateş eden askerler emir altında ateş etmiştir ve suçsuzdurlar’ dediniz. 15 Temmuz’da ateş eden askerler suçsuz ise şehit olan kardeşlerimize ne olacak? Bugüne kadar FETÖ köpeğini hiç kınamadınız” şeklindeki sözleri üzerine şu cevabı verdi: “Erol Olçok’un eşini ziyaret ettim, o gece darbe girişimini ilk kınayan benim”.
Bu açılamada, “‘köprüde ateş eden askerler emir altında ateş etmiştir ve suçsuzdurlar’ dediniz. 15 Temmuz’da ateş eden askerler suçsuz ise şehit olan kardeşlerimize ne olacak?” sorusunun cevabı yoktur.
Kaldı ki, o gecede darbe girişimi sürecinde yer alan askerlerden masum olanlar yargılama neticesinde aklandılar. Yargılama, ihanetin parçası olanlara yönelik işletildi.
Bu cevap, Akşener’in 15 Temmuzla alakalı tavrını FETÖ’cüler lehine biraz daha bulanıklaştırıyor. 15 Temmuz Şehitler Köprüsünde ihanet darbesinin önlenmesi için şehit olanlar yerine, hiçbir ayrım yapmaksızın darbeci askerlerin haklarının savunulması hain darbe girişimine karşı duruşu ciddi manada zedeleyici mahiyettedir.
(4) Eski MHP’li, sonra İyi Partili olan, yaptığı açıklamalardan sonra İyi Partiden, önce ihraç edilen, yargı yoluyla geri döndükten sonra da istifa eden Prof. Dr. Ümit Özdağ, İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’yu FETÖ’cülükle suçladı. Özdağ, iddialarını haklılaştırıcı yönde bazı deliller sıraladı. Kavuncu bu iddiaları reddetti. Bu iddialar üzerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Gülen yapılanmasıyla bağlantısı olduğu iddia edilen Kavuncu hakkında soruşturma başlattı. Bu soruşturmaya rağmen Kavuncu görevinin başındadır.
Bu soruşturmanın neticesi ne olur bilinmez. Ama bazı delillerle de desteklenen bu iddialar FETÖ ile olan ilişkiler konusunda zihinleri bulandırıyor. Bu iddialar, yukarıdaki açıklamalarla bütünlük içerisinde, İyi Parti-FETÖ ilişkisini daha da netameli hale getiriyor.
(5) İyi Parti Tokat İl Başkan Yardımcısı Uğur Songül Sarıtaşlı, “2016 yılında darbe girişimi olduğundan beri yazılı ve görsel medyayı yakından takip ederek darbeyle ilgili her türlü haberi okudum. Bir sürü bilgi kirliliği olduğunu gördüğümden dolayı ‘Semih Terzi’nin tersine asıl darbecinin Halis Demir olduğunu biliyorsunuz dimi” şeklinde atmış olduğu bir twittle FETÖ’cü darbeci Semih Terzi’ye sahip çıkarak, 15 Temmuz Kahramanı Astsubay Ömer Halisdemir için “Asıl Darbeci” dedi. Sarıtaşlı, bu twitt sonrasında, yoğun tepkiler üzerine, önce Twitini sildi, sonra Twitter hesabını kapattı. Hakkında adlî soruşturma açıldığı belirtilen Sarıtaşlı’nın kesin ihraç istemiyle disipline sevk edildiği açıklandı.
Bu açıklama sonrasında her ne kadar bu sözün sahibi kesin ihraç talebi ile disipline sevk edildi ise de, bu güne kadar görevde kalması zihinlerde bulanıklığa sebep oluyor. Bu şahsın bu açıklamayı yapacak zihniyette olduğunun bilinememesi parti açısından ciddi zaaftır.
(6) İyi Parti Grup Başkanvekili Yavuz Ağıralioğlu, “FETÖ’cü denilen zümrenin hiçbir şöhretlisi yok içeride, komite kademesinden, politbürosundan kimse yok. Bunlar darbeden önce pozisyon alarak yurt dışına kaçtılar. Darbe girişiminin akamete uğraması durumunda komuta kademesini dışarıya çıkarmışlar. Sadece bu bile ‘planlanmış bir darbe girişimi’nin alametidir. Bunun için buna ‘tiyatro’ demek mümkün değildir” dedi.
Bu sözle, yetkili bir İyi Parti’li yönetici tarafından CHP’li yöneticilerin “kontrollü darbe”, “tiyatro” şeklindeki söylemleri reddedilmiş olunmaktadır. Bu açıklama sebebiyle, zihni bulanıklıkta, 15 Temmuz karşıtlığının kısmen öne çıktığı söylenebilir.
(7) Bilecik’te Valilik tarafından kurulan 15 Temmuz Planlama Komisyonu’nda belediyeyi temsilen bulunan İyi Partili Bilecik Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Gürses, 15 Temmuz Şehitler Parkında yapılacak olan anma töreninin programdan çıkartılmasını istedi. Gürses, hızını alamayarak “ileride hükümet değişirse, orada (15 Temmuz Şehitler Parkı) fotoğraf çektirenler yargılanır” diyerek vatandaşları tehdit etti.
Bu açıklamalar sebebiyle, İyi Parti içinde Gürses ile alakalı bir işlem ve aksi yönde bir açıklama yapıldığını duymadım. Bu hadise sebebiyle, İyi Parti ile FETÖ arasında ilişkilerin mevcut olup olmadığı konusundaki zihni bulanıklığın çok daha arttığı söylenebilir.
(8) 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında ilan edilen OHAL dönemi uygulamalarının 3 yıl daha uzatılmasını öngören kanun teklifine İYİ Parti’liler karşı çıktı. ABD’de 11 Eylülde İkiz Kulelere yönelik gerçekleştirilen saldırıdan bu yana 20 yıldır OHAL uygulandığı halde, çok daha büyük ve karmaşık bir tehditle mücadele eden Türkiye’de OHAL’in 3 yıl daha uzatılmasına karşı çıkılması zihni bulanıklığın biraz daha kabarmasına sebep oldu.
Harici güçler bu ihanet yapılanmasını desteklemeye ve kullanmaya devam ediyorlar. Her gün bu yapının çözülmesine yönelik işlemler yapılıyor. Bu karanlık yapıyı çökertmeyi amaçlayan bu uygulamalara karşı çıkılması oldukça netamelidir. ABD’de son 20 yıldır her türlü seçimlerin OHAL dönemlerinde yapılıyor olması, İyi Partililerin “Türkiye’de kaç seçim daha antidemokratik bir ortamda yapılacaktır?” sorusunu anlamsızlaştırıyor.
(9) İyi Parti Bursa İl Teşkilatında yönetici konumunda olan Levent Özeren, 15 Temmuz ihanet kalkışması sonrası dönemde Fetö’cü yapı lehine çok sayıda Twitt atıyor. Bunlardan bazıları: “Polise iş düşüyor. Sağduyulu olup askere karşı gelmemeli. Tek dileğimiz kansız olması” (15 Temmuz gecesi). Özeren, Cumhurbaşkanının halkımızı hain darbe girişimine karşı sokağa çağırması konusunda, FETÖ ihanet örgütü liderinin kullandığı “Uzun” kelimesini kullanarak şu Twitti attı: #SakınSokağaÇıkma etiketiyle “’Uzun’ kışkırtıyor. Kan dökülsün istiyor”. Diğer bazı Twittler: “Bu ne yahu… Bu saatte camilerde sela veriliyor, tekbir getiriliyor”. 15 Temmuzdan kısa süre önce attığı darbe girişiminin sinyalini verdiği Twitt: “TSK sandığınız kadar pasif değil!”.
Özeren, bu sözlerinin arkasında olduğunu açıkladıktan sonra paylaşımlarını sildi.
Bu kişinin, bütün bu twittlerine rağmen uzunca süre İyi Parti’de yöneticilik görevini sürdürmesi sebebiyle, bu parti hakkındaki zihni bulanıklık çok daha ileri düzeye çıkarak “şaibe” boyutuna ulaşmakta, FETÖ lehine yorumlanabilecek bir algı ortaya çıkmaktadır.
İyi Parti’nin, bu zihni bulanıklıklara ek olarak FETÖ’cülerin mutlak manada hamisi pozisyonunda görünen CHP ile ittifak içinde olması, bu partiyle FETÖ’cü yapı arasında olumlu ilişkilerin mevcut olup olmadığı konusunda zihinleri çok daha da bulanıklaştırıyor.
Nihai Değerlendirme
Yukarıda izah edilen açıklama ve fiillerden dolayı CHP’li yöneticilerin FETÖ’cü yapılanmanın “SİYASİ AYAĞINI” teşkil ettiği söylenebilir. Hiçbir siyasi parti, mutlak olarak karşı olduğunu söylediği bir ihanet yapılanmasına bu kadar sahip çıkamaz, bu ihanet kalkışmasını gerçekleştirenlerin mutlak masum olduklarını ve haklarını siyasi bir kararla iade edeceklerini söyleyemez. Söylüyorsa, bu sözün sahibi olan partili yöneticilerin FETÖ’ye karşı oldukları yönündeki hiçbir sözünün hiçbir inandırıcılığı kalmaz.
İyi Partiye gelince. Bu Partinin çok bariz delillerle FETÖ ile birebir ilişkili olduğu çok net olarak söylenemese de, bu ilişki konusunda zihinlerin çok bulanık olduğunu söylemek gerekir. Hiçbir söz ve fiil olmasa da, FETÖ’cü ihanet yapılanması ile bütünleşen CHP ile kurulan ittifak, İyi Partiyi, FETÖ’cü yapı ile olan ilişkilerde şaibeli hale getiriyor. Bütün bu zihni bulanıklıklara sebep olan söylem ve fillerin bütünlüğü içerisinde, İyi Parti’nin 15 Temmuz ihanet kalkışmasına olan yakınlığının daha baskın hale geldiği hissi ya da izlenimi, algısı ciddi manada ortaya çıkıyor.
İyi Parti’de bu yöndeki algıları kesin olarak kesip atacak bir politika etkin bir şekilde uygulanmıyor. Bilmiyorum, belki de bu kesimden gelebilecek oyların kaçırılmak istenmediği söylenebilir. Ama, (şayet gerçekten mevcut ise) bu amacın, bu Partiyi FETÖ’cü yapıya biraz daha yaklaştıracağının bilinmesi gerekir.
FETÖ ile olan ilişkilerdeki her türlü belirsizlikler bu yapı lehine sonuçlar doğuracaktır. Bu da, hem bu ihanet yapısı ile mücadeleyi güçleştirecek, hem de parti yöneticileri tarafından yapılan bu yapıyı dışlayıcı yöndeki açıklamaların inandırıcılığını, ya değişen ölçülerde zayıflatacak ya da tamamen ortadan kaldıracaktır.